# | Meal | Ayet |
---|---|---|
Arapça | فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ٓ اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ وَاَخَذْنَا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَـ۪ٔيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ | |
Türkçe Okunuşu * | Felemmâ nesû mâ żukkirû bihi enceynâ-lleżîne yenhevne ‘ani-ssû-i veeḣażnâ-lleżîne zalemû bi’ażâbin be-îsin bimâ kânû yefsukûn(e) | |
1. | Ömer Çelik Meali | Onlar, kendilerine yapılan uyarıları tamâmen kulak ardı ettiler. Biz de kötülükten sakındıranları kurtardık; zulmedenleri ise, alışkanlık hâline getirdikleri günahlar yüzünden dehşetli bir yoksulluk azabıyla cezalandırdık. |
2. | Diyanet Vakfı Meali | Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık. |
3. | Diyanet İşleri (Eski) Meali | Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, Biz fenalıktan menedenleri kurtardık ve zalimleri, Allah'a karşı gelmelerinden ötürü şiddetli azaba uğrattık. |
4. | Diyanet İşleri (Yeni) Meali | Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık. |
5. | Elmalılı Hamdi Yazır Meali | Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık. |
6. | Elmalılı Meali (Orjinal) Meali | Vaktaki artık edilen nasıhatleri unuttular, o kötülükten nehy edenleri necata çıkarıb o zulm edenleri yaptıkları fısıklar sebebiyle şiddetli bir azâba giriftar ettik |
7. | Hasan Basri Çantay Meali | Vaktaki onlar artık edilen va'zları unutdular: Biz de kötülükden vaz geçirmekde sebat edenleri selâmete çıkardık. Zulmedenleri ise yapmakda oldukları Asıklar yüzünden şiddetli bir azâb ile yakaladık. |
8. | Hayrat Neşriyat Meali | Artık ne zaman ki (onlar) kendilerine yapılan nasîhatleri unuttular, (biz de)kötülükten yasaklayanları kurtardık; zulmedenleri de isyân etmekte olduklarından dolayı şiddetli bir azâb ile yakaladık! |
9. | Ali Fikri Yavuz Meali | Artık o avcılar, edilen nasihatleri unutunca, biz de kötülükten alıkoyanları kurtardık, zulmedenleri ise, çıkardıkları fesadlar yüzünden şiddetli bir azab ile yakaladık. |
10. | Ömer Nasuhi Bilmen Meali | Vaktâ ki onlar hatırlandırıldıklarını unuttular, kötülükten nehyedenleri necâta nâil ettik ve zulmedenleri de yapar oldukları fısklar sebebiyle şiddetli bir azap ile yakaladık. |
11. | Ümit Şimşek Meali | Onlar kendilerine verilen öğütü unuttuklarında, Biz de kötülükten sakındıranları kurtardık; zulmedenleri ise, yoldan çıkmaktaki ısrarları yüzünden, şiddetli bir azapla yakaladık. |
12. | Yusuf Ali (English) Meali | When they disregarded the warnings that had been given them, We rescued those who forbade Evil; but We visited the wrong-doers with a grievous punishment because they were given to transgression. |
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. A'râf Sûresi 165. ayetinin tefsiri için tıklayınız |
||
* | Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir. |
Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...
Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...
Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...
Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...
En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...
En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...