TEFSİR:
Bunlar:
›
Yeryüzündeki deliller:
Yeryüzünün
yaratılışı; güneşten belli bir mesafe uzaklıkta belirli bir eğiklikte konuluşu;
ışık ve sıcaklığının düzenli bulunuşu; mevsimlerin birbiri ardınca geliş ve
gidişi; üzerindeki hava ve suyun nispet ve özelliklerinin ayarlanması;
içerisine çeşit çeşit sayısız hazinelerin konulmuş olması; üzerine topraktan
müteşekkil münbit bir örtünün geçirilmesi; kuruduktan sonra yağmurla dirilişi
ve üzerinde cins cins sayısız, hesapsız bitkilerin bitirilmesi; içinde kara,
deniz, hava canlılarının sayısız cinslerinin yaratılması; orada her cins hayat
için uygun gıda ve durumların ayarlanması; orada insanın yaratılmasından önce
tarihin her devrinde insanın sadece günlük ihtiyaçlarını değil, ilim ve
medeniyet yolunda ilerlerken ihtiyaç duyacağı bütün malzemelerin yaratılması;
yine orada ibretle dolaşanların görebilecekleri gibi iyilik yapanlarla
yapmayanların, takvâ sahibi olanlarla olmayanların, inananlarla inanmayanların
akıbetlerindeki farkı gösterecek çok sayıda delillerin bulunması. Bunlar gibi
sayısız işaretler, kalbî hususiyetlerini kaybetmemiş, gözü gören, kulağı duyan
ve aklı çalışan herkesin gerçekleri idrakine; yakînî bir bilgi ve imana
ulaşmasına yardımcı olacaktır.
›
İnsanın kendi varlığı ve iç dünyasındaki deliller:
İnsanı
ancak mikroskopla görülebilecek derecede küçücük nutfeleri birleştirerek
yaratması; sağlam bir karargâh ve karanlık bir köşede besleyerek kademe kademe
geliştirmesi; ona emsalsiz güzellikte bir vücut ve hayrete düşüren
kabiliyetlerle dolu bir can vermesi; yaratılışını kemale erdirir erdirmez onu
anne karnının dar ve karanlık dünyasından çıkararak bu geniş dünyaya ihtişamla
getirmesi; çok kuvvetli ve kendi kendine çalışan bir makinayı içine koyması bu
delillerden bir kaçıdır. Öyle ki doğduğu günden gençlik ve ihtiyarlığına kadar
nefes alma, gıdaları hazmetme, kan yapma ve bütün damarlarda onu dolaştırma,
artıkları dışarı çıkarma, vücudun eskimiş parçaları yerine yenilerini
hazırlama, içerden veya dışardan gelen yıkımlara karşı koyup verdikleri
zararları tamir etme, hatta yorulduktan sonra onu dinlendirmek için uyutmaya
varıncaya kadar bütün işleri kendi kendine yapmayı sağlamıştır. Son derece
dikkat çekici bir beyin, kafatası içine konulmuş, kıvrım kıvrım derinliklerine
de akıl, fikir, düşünce, şuur, mantık, irade, hafıza, istek, arzu ve duygular,
eğilimler ve diğer zihni güçlerin paha biçilmez servetleriyle doldurulmuştur.
Ona pek çok bilgi edinme vasıtaları verilmiş; göz, kulak, burun ve bütün vücudu
kaplayan deri, her çeşit bilgiyi ona ulaştırmaktadır. Yine ona dil ve anlatma
gücünü vermiş, bununla insan içinden geçirdiklerini anlatma imkânı
bulabilmektedir. İnsanın varlığında saymakla bitmeyecek daha nice deliller
vardır. Dikkatlice bakıp düşünenler bunları kolaylıkla görebilecek ve
kendilerini yaratan Rabbin kudret ve azametini anlayabileceklerdir. (bk.
Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, V, 506)
Şâir
ne güzel söyler:
“Zâtım
benim ey zâtına hüccet olan Allah!
Ey
varlığı varlık ile müspet olan Allah!” (İsmâil Safâ)
›
Gökyüzündeki deliller:
Rızkımızın
esas sebeplerinden biri olan yağmur gökten yağmakta; ışık ve ısısıyla hayatın
kaynağı kılınan güneş de gökte bulunmaktadır. Suçluların tehdit edildikleri
azapların bir kısmı gökten indiği gibi, mü’minlere va‘dedilen cennetler de yine
göklerde bulunmaktadır.
Şâir
der ki:
“Cihân-ârâ
cihân içindedir arayı bimezler
Şu
mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.” (Bahrî)
“Cihânı
süsleyen Allah ilim, kudret ve yaratmasıyla yine bu cihânın içindedir. Yani
Allah her varlıkta tecellî etmektedir. Fakat herkes bunun farkında değildir ve
Allah’ın tecellilerini aramayı bilmez. Nitekim denizdeki balıklar da denizin ne
olduğundan, hatta onun varlığından bile haberdâr değildir.”
Bütün
bu deliller göstermektedir ki, biz kendi aramızda nasıl konuşuyorsak,
konuşmamız bir gerçek ise, konuşamaz olduğumuzu kimsenin iddia etme imkânı
yoksa, aynı şekilde gökleri ve yeri yaratan Cenâb-ı Hakk’ın indirdiği Kur’an ve
gönderdiği Peygamberimiz (s.a.s.) vasıtasıyla haber verdiği şekilde âhiret
olacağı ve herkesin hayır ya da şer yaptığının karşılığını göreceği kesin bir
gerçektir.
İşte Kur’an’ın anlattığı ibret verici gerçeklerden
biri:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri