Karşılaştır Necm Sûresi 1:
1,2. Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ ﴿١﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 2:
1,2. Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ ﴿٢﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 3:
O, nefis arzusu ile konuşmaz.
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ ﴿٣﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 4:
(Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ ﴿٤﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 5:
5,6,7. (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ ﴿٥﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 6:
5,6,7. (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
ذُو مِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ ﴿٦﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 7:
5,6,7. (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ ﴿٧﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 8:
Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ ﴿٨﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 9:
(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ ﴿٩﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 10:
Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ ﴿١٠﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 11:
Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.
مَا كَذَبَ الْفُؤٰادُ مَا رَاٰى ﴿١١﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 12:
(Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى ﴿١٢﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 13:
Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ ﴿١٣﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 14:
Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında.
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى ﴿١٤﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 15:
Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ ﴿١٥﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 16:
O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ ﴿١٦﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 17:
Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى ﴿١٧﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 18:
Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى ﴿١٨﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 19:
19,20. Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ ﴿١٩﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 20:
19,20. Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى ﴿٢٠﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 21:
Erkek size de, dişi O’na mı?
اَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى ﴿٢١﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 22:
Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.
تِلْكَ اِذًا قِسْمَةٌ ض۪يزٰى ﴿٢٢﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 23:
Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ ﴿٢٣﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 24:
Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ ﴿٢٤﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 25:
Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır.
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟ ﴿٢٥﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 26:
Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـًٔا اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى ﴿٢٦﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 27:
Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى ﴿٢٧﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 28:
Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۚ ﴿٢٨﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 29:
Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ ﴿٢٩﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 30:
İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى ﴿٣٠﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 31:
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir.
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ ﴿٣١﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 32:
Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟ ﴿٣٢﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 33:
33,34. Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ ﴿٣٣﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 34:
33,34. Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?
وَاَعْطٰى قَل۪يلًا وَاَكْدٰى ﴿٣٤﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 35:
Gayb’ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى ﴿٣٥﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 36:
36,37. Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ ﴿٣٦﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 37:
36,37. Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ ﴿٣٧﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 38:
Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ ﴿٣٨﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 39:
İnsan için ancak çalıştığı vardır.
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ ﴿٣٩﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 40:
Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ ﴿٤٠﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 41:
Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ ﴿٤١﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 42:
Şüphesiz en son varış Rabbinedir.
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ ﴿٤٢﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 43:
Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ ﴿٤٣﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 44:
Şüphesiz O, öldürür ve diriltir.
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ ﴿٤٤﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 45:
45,46. Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ ﴿٤٥﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 46:
45,46. Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ ﴿٤٦﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 47:
Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ ﴿٤٧﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 48:
Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ ﴿٤٨﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 49:
Şüphesiz O, Şi’râ’nın Rabbidir.
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ ﴿٤٩﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 50:
50,51. Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.
وَاَنَّهُٓ اَهْلَكَ عَادًاۨ الْاُو۫لٰىۙ ﴿٥٠﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 51:
50,51. Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْقٰىۙ ﴿٥١﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 52:
Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ ﴿٥٢﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 53:
53,54. O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ ﴿٥٣﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 54:
53,54. O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ ﴿٥٤﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 55:
O hâlde Rabbi’nin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!).
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى ﴿٥٥﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 56:
Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى ﴿٥٦﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 57:
Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı.
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ ﴿٥٧﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 58:
Onu Allah’tan başka açacak kimse yoktur.
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ ﴿٥٨﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 59:
59,60,61. Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ ﴿٥٩﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 60:
59,60,61. Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ ﴿٦٠﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 61:
59,60,61. Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ ﴿٦١﴾
Karşılaştır Necm Sûresi 62:
Haydi Allah’a secde edin ve O’na kulluk edin.
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا ۩ ﴿٦٢﴾