TEFSİR:
Kur’ân-ı
Kerîm, yer yer önceki peygamberlere indirilen kitaplara ve sahifelere atıfta
bulunarak oralardaki hikmetli öğütleri ve faydalı bilgileri nakleder. Burada da
Hz. Mûsâ’nın sahifelerine yani Tevrat’a ve Hz. İbrâhim’in sahifelerine atıfta
bulunarak şu hikmetli kaideleri haber vermektedir:
Birincisi;
herkes yaptıklarından mesuldür. Bir şahsın yaptıklarından ancak kendisi
sorumludur. Hiç kimse, bir başkasının cezasını çekmeyi kabullenemez. Çünkü onun
bu tavrı, asıl suçlunun cezasının hafifleştirilmesini sağlamayacağı gibi, bunun
asıl suçluya bir yararı da olmayacaktır.
İkincisi;
her şahıs, yaptığının karşılığını görecektir. Başkasının yaptığı amellere,
kimse ortak olamaz, ancak yapılan amele iştirak edilmişse, mükâfata da iştirak
edilebilir. Hiç kimse, yapmadığı amelin karşılığını alamaz. Fakat burada şu
ince nokta dikkatten uzak tutulmamalıdır:
İnsana
gerek dünyada gerek âhirette kazancından başka vehbî olarak Allah tarafından
verilen nice rahmet ve ilâhî lutufların bulunduğunda asla şüphe yoktur. Ayrıca
yardımlaşmanın emrolunduğu, dünya ve âhirette de fayda sağladığı bilinmektedir.
Ancak dikkat edilince görülecektir ki, Peygamberlerin şefaatı, meleklerin
istiğfârı, dirilerin ölüler için dua ve sadakaları gibi insanın kendi amelinden
olmamakla beraber onun için faydalı olduğu bilinen karşılıksız işler ve bütün
bunların ona fayda sağlaması, insanın kendi ameli olan imana ve dine
bağlılığına dayanır. İman olmayınca hiçbir şeyin faydası olamayacağı için,
bunlarda da faydalı olan yine kendi gayret ve amelidir. Kur’ân-ı Kerîm’de bütün
mü’minler için yapılması tavsiye edilen dua ve istiğfarları, yine Resûlullah
(s.a.s.)’in hadislerinde beyân edildiği şekilde, ölmüş olan kimselerin amel
defterlerine kaydedilecek sevapları; onlara bağışlanan hac, kurban, sadaka,
sıla-ı rahim gibi amelleri bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Böyle olunca
âyetler ve hadisler arasında tam bir uyumun olduğu görülecektir.
Kur’ân-ı
Kerîm’de Rabbimiz, bizden önce âhirete intikâl etmiş mü’min kardeşlerimiz
için şöyle dua etmemizi tavsiye eder:
“Rabbimiz
bizi ve bizden önce geçmiş olan mü’min kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde
iman edenlere karşı hiçbir kin ve kötü duygu bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen
çok şefkatli, çok merhametlisin!” (Haşr 59/10)
Allah
Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:
“İnsan
öldüğü zaman bütün amelleri kesilir. Ancak şu üç şey bundan müstesnâdır:
Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim ve kendisine dua eden hayırlı
evlât.”
(Müslim, Vasıyyet 14)
Efendimiz
(s.a.s.) buyurur:
“Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir.
Kul:
«−
Rabbim! Bu sevap nereden geldi?» diye sorar. Cenâb-ı Hak ona:
«−Arkanda
bıraktığın hayırlı ve sâlih evlâdın senin için istiğfarda bulundu, dua etti»
buyurur.”
(İbn Mâce, Edeb 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 509)
Sa‘d
bin Ubâde (r.a.), yanında bulunmadığı bir esnâda annesinin vefât ettiğini,
onun adına sadaka verdiği takdirde kendisine bir faydası olup
olmayacağını sormuştu. Allah Resûlü (s.a.s.) “Evet” buyurunca, sahip
olduğu meyve bahçesini annesi adına tasadduk etmişti. (Buhârî, Vesâyâ
15)
Abdurrahman
b. Ebî Amra’nın anlattığına göre annesi, bir köle âzâd etmek istemişti. Ancak
bunu sabaha ertelemiş ve sabaha çıkamadan da vefât etmişti. Abdurrahman, Kâsım
b. Muhammed’e:
“–Ben
annem için bir köle âzâd etsem, acaba anneme bir faydası olur mu, sevabı ona
ulaşır mı?” diye sorunca, o da şu cevâbı vermiştir:
“–Sa‘d
b. Ubâde, Resûlullah (s.a.s.)’e gelip:
«–Annem
vefât etti, ben onun adına bir köle âzâd etsem ona faydası olur mu?» diye
sormuştu. Allah Resûlü de: «Evet!» buyurdu.” (Muvatta, Itk 13)
İbn
Abbas (r.a.) şöyle anlatıyor: Bir kimse Resûlullah (s.a.s.)’e gelerek:
“–Yâ
Resûlallah! Annem vefât etti, üzerinde de bir aylık oruç borcu var, onun adına
borcunu ödeyeyim mi?” dedi. Resûlullah (s.a.s.):
“–Annenin
üzerinde mal borcu olsaydı onun adına ödeyivermez miydin?” diye sordu.
“–Evet,
öderdim!” deyince de, Efendimiz:
“–Allah’a
olan borç, ödenmeye daha lâyıktır!” buyurdu. (Müslim, Sıyâm 155)
Bütün
bu hadîs-i şerîfler, vefât etmiş mü’minlerin, sağlıklarında yaptıkları
ve vefatlarından sonra da devam etmekte olan hayırlarından fayda göreceklerini,
ayrıca hayatta olan yakınlarının ve mü’min kardeşlerinin dua ve infaklarından
istifade edeceklerini bildirerek onları bu hayırlara teşvik etmektedir.
Yalnız bütün bunlar, az önce de belirttiğimiz gibi, ancak iman ve dine
bağlılıkla bir fayda vereceği için yine de kişinin kendi kazancı cümlesinden
sayılır.
Üçüncüsü; insanın bütün amelleri, emek ve gayretleri kıyamet günü
defterinde görülecek ve mizanına konulacaktır. Çalışmaları boşa gitmeyecektir.
Fakat yaptıklarının meyvesini dünyada hemen görmek için acele etmemelidir.
Nitekim âyet-i kerîmede: “Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın
karşılığı ancak kıyamet günü tastamam verilecektir” (Âl-i İmrân 3/185)
buyrulur.
Anlaşılan o ki, insanın geleceği, dünyadaki çalışmalarının
belirlediği bir netice olacaktır. Sonuçta herkes zorunlu olarak Rabbinin
huzuruna varıp hayatının hesabını verecektir.
O kuvvet ve kudret sahibi Rab ki:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri