TEFSİR:
İnsanın
ana rahminde geçirdiğ اَلنُّطْفَةُ (nutfe), اَلْعَلَقَةُ (‘alaka), اَلْمُضْغَةُ
(mudğa) safhaları ile alakalı gerekli açıklamalar, yine aynı konuyu ele alan
Hac sûresi 5. âyette yapılmıştı. Yalnız burada, o âyette temas edilmeyen birkaç
ayrıntıya yer verilmektedir:
›
Mudğanın kemik hâline getirilmesi ve kemiğe et giydirilmesi.
Bu
safhada “mudğa”nın, bir kısmı iskeleti meydana getiren kemiklere dönüşür, diğer
kısmı ise kemiklere et olarak giydirilir. Modern biyolojiye göre ise notochord
denilen iskelet mihveri ta alaka döneminde görülmeye başlar. Bu omurgadan önce
görüldüğünden omurga öncesi organı olarak da bilinir ve üç merhale geçirir.
Birinci merhale doku merhalesi olarak bilinir. Rahim hayatının beşinci ve
altıncı haftalarında görülür. Bunu kıkırdak merhalesi takip eder. Bu da kendini
altıncı hafta sonlarında gösterir. Daha sonra rahim devresinin yedinci
haftasında kıkırdak omurlarda kemikleşme merkezleri görünür. Sekizinci haftada
ise omur yaylarında kemikleşme noktaları meydana çıkar ve kaburgalar ilk defa o
zaman görülmeye başlar. Sonra da kemiklerin etrafında kaslar oluşur ve âyet-i
kerîmede belirtildiği gibi üzerlerine et giydirilir. (Han, Fethullah, Kur’an
ve Kâinat Âyetleri, s. 132-133)
Bu
açıklamalar, Kur’ân-ı Kerîm’in ve bilimin aynı konularda benzer şeyler
söylediğini görmemize yardımcı olur. Fakat kullandıkları dilin ve bu konulardan
bahsederken hedefledikleri noktaların birbirinden farklı olduğu da gözden
kaçmaz. Kur’an bu gerçekleri Allah’ın büyüklüğü ve yeniden dirilişin
gerçekliğini ispat sadedinde ele alırken, bilim sadece doğal bir gerçeği
araştırıp anlaşılır hale getirme gayreti içindedir.
Burada
şu inceliğe yer vermek faydalı olacaktır. Embriyonun ana rahminde geçirdiği
safhaları bildiren Mü’minûn süresindeki ayetlerde, nutfenin rahme yerleşmesinden
sonra alaka, mudğa, kemik ve kemiklere et giydirme safhalarını belirten
lafızlar, Arapça’da “fa-i takibiyye” denilen bağlaçla birbirlerine
bağlanmışlardır. Bu lafızların birbirine “tertip ve takip” ifade eden bağlaçla
bağlanmaları, belki de bu safhalar arasında hiç zaman periyodu olmadan; alaka
safhası tamamlanır tamamlanmaz mudğa, mudğa safhası tamamlanınca kemik ve
kemiklere et giydirilmesi bütün bir zaman dilimi içinde ve peş peşe meydana
geldiklerini ifade etmektedir. Aynı ayette kemiklere et giydirilmesini ifade
eden kelime ile, cenine ruhun üflenmesi mânasında anladığımız “diğer
yaratılışına başladık” cümlesi arasındaki bağlaç “sonra” anlamındaki ثُمَّ (sümme) edatıdır. Bu bağlaç da Arapça’da iki
fiil ve oluşum arasında “tertip ve terahi” yani zamanda fasıla mânasını ifade
eder. Bu durumda, ceninde iskeletin meydana gelmesiyle ruhun üflenmesi
arasında, önceki safhalar arasında mevcut olmayan bir zaman sürecinin
mevcudiyetinin sözkonusu olduğu söylenebilir.
›
Bu kadar uzun süreçten, çeşitli şekil ve görüntülerden geçerek
insanın en güzel bir kıvamda yaratılması.
“Nihâyet
onu bambaşka bir yaratışla güzel bir insan kıvamında ortaya çıkardık” (Mü’minûn
23/14) kısmı, cenin dört aylık olduktan sonra ona ruhun üflenmesi olarak
açıklanmıştır. Bunu açıklayan başka ayetler de bulunmaktadır. Örneğin Secde
süresinin 7-9. ayetlerinde “O Allah ki, yarattığı her şeyi en güzel bir
şekilde yarattı; insanı yaratmaya da çamurdan başladı. Sonra onun neslini,
değersiz bir sudan süzülmüş bir özden yarattı. Ardından onu güzel bir insan
şeklinde düzenleyip ona rûhundan üfledi. Böylece size kulaklar, gözler ve
kalpler bahşetti. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” buyrularak ruhun
üflenmesi sözkonusu edilir. Peygamberimiz (s.a.s.) de: “Her birinizin
yaratılışı anne rahminde birinci kırk gün içinde nutfe olarak derlenip
toparlanır. Sonra ikinci kırk gün içinde ‘alaka olur. Sonra da bir o kadar
zaman içinde mudğa haline gelir. Daha sonra ona bir melek gönderilir ve ona ruh
üfler” (Buhârî, Bed’u’l-Halk 6; Müslim; Kader 1) buyurmaktadır.
Demek
ki, cenin ana rahminde belli aşamalardan geçip, gelişimi belli bir noktaya
gelince ona ruh üflenmekte ve bu da, ceninde iradi hareketlerin başlamasına
temel teşkil etmektedir. Modern biyolojiye göre mudğa safhasından sonra
kemikler teşekkül edip üzerleri etle kaplanırken bir taraftan da kalp,
karaciğer, kol ve bacaklar, kulak, göz ve beyin gibi sistemleri gelişir. Üçüncü
ayın sonunda ceninde iradi hareketler başlar. Parmağını emer, göbek kordonunu
tutar, çokça hareket eder, rahim içinde döner, uyur, uyanır ve sesleri işitir.
Bu ayda insan özellikleri görülür. Yüz hemen hemen gelişmesini tamamlamıştır.
Kemikler adele ile kaplanır, adele sinirlerle beslenir. Sinirler beyinden emir
ve kumanda alır. Kaslarda istemli hareketler devreye girer. Hatta ceninin yüz
ifadesinden halini ve keyfini anlamak bile mümkündür. Bu ayın sonunda cenin
işitmeye başlar. İsteği ile hareket eder. Memnun olup olmadığı yüzünden
okunabilir. Yine bu ayın sonlarında oğlan mı kız mı olduğu anlaşılabilir.
Kendisini diğer insanlardan ayıran özel şahsiyeti ortaya çıkar. (Bk. Muhammed
el-Bâr, İnsanın Yaratılışı, s. 150) Bütün bunlar cenine ruh üflendiğini,
can verildiğini gösteren işaretler olmalıdır.
Sonra
insan bebek olarak dünyaya gelir, dünyada az veya çok bir müddet yaşar. Sonra her
insan mutlaka ölümü tadarak bir başka âleme, öte dünyaya intikal eder. Fakat
süreç bununla tamamlanmaz. Allah Teâlâ, mahşer günü İsrâfil’in sûruyla beraber
bütün insanları yeniden diriltecektir. Demek ki insan boşuna yaratılmıyor,
boşuna onun yaratılışına ve yaşamasına bu kadar ihtimam gösterilmiyor. Bunun
pek çok sebep ve hikmeti vardır. En önemlisi, dünya hayatında ciddi bir kulluk
imtihanından geçirilerek, yeniden dirilince ilâhî huzurda hayatının hesabını
vermesi, bu hesabın neticesine göre ya bedbaht veya bahtiyar olmasıdır.
Yüce
Allah’ın, bizzat kendi nefislerinizde tecelli eden ulûhiyet ve rubûbiyet
nişânelerini seyrettikten sonra, şimdi de dış dünyada gözler önüne serilen
muazzam kudret ve azamet işaretlerine bakın:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri