TEFSİR:
Cehennem
bekçilerinin sayısı on dokuzdur. Bunların durumu hakkında âyet-i kerîmede şöyle
buyrulur:
“Ey
iman edenler! Hem kendinizi hem de ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan o
müthiş cehennem ateşinden koruyun! Onun başında, Allah’ın emirlerine asla karşı
gelmeyen ve kendilerine verilen her emri eksiksiz yerine getiren son derece
acımasız, güçlü ve sert tabiatlı melekler vardır.” (Tahrim 66/6)
Bunlar,
cehenneme sahip olan, onu koruyan, cehennem ve cehennemliklerle alakalı tüm
faaliyetleri yürüten zebânî meleklerdir. Başkanları “Mâlik”tir. (bk. Zuhruf
43/77)
Rivayete
göre cehennem üzerinde on dokuz bekçinin olduğunu bildiren âyet-i kerîme inince
Kureyş liderleri bu sayı ile alay ettiler. Ebu Cehil:
“-
Ben Ebu Kebşe’nin oğlunun[1]
size cehennem bekçilerinin on dokuz olduğunu haber verdiğini duyuyorum. Sizler
ise demir gibi pehlivanlarsınız. Her on kişiniz onlardan birinin hakkından
gelemez mi?” dedi.
İçlerinden
pençesi pek kuvvetli ve yırtıcı bir adam olan Ebu’l-Eşed el-Cumahî:
“-
Ben sizin yerinize onlardan on yedisinin hakkından gelirim, siz de benim için
ikisinin hakkından geliverin” dedi. Bunun üzerine 31. âyet nâzil olup, bunların
insan gücü yetecek adamlar değil, melekler olduğu haber verildi. (bk. Fahreddin
er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXX, 179)
Kur’ân-ı
Kerîm’in cehennemle alakalı verdiği bu gaybî haber karşısında sergiledikleri
tavır itibariyle âyet-i kerîme dört grup insana işaret eder:
›
Ehl-i kitap, cehennemin meleklerden on dokuz bekçisinin olduğu
bilgisinin, Tevrat ve İncil’den öğrendikleri bilgiye uygun olduğunu görüp kesin
bir şekilde inanırlar.
›
Mü’minlerin, bu gerçeği duyunca Allah’a ve âhirete olan imanları
artar. Zira inen her yeni âyete iman, imanın artmasına sebep olmaktadır.
Her
iki grup da, hem Ehl-i kitap hem de mü’minler, Kur’an’ın haber verdiklerinden
veya onun Allah’ın kelamı olduğundan şüphe duymazlar.
›
Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler alaylı alaylı: “Allah
bununla ne demek istiyor?” diyerek Kur’an’ın verdiği haberleri inkâr ederler.
Görüldüğü üzere, Kur’ân-ı Kerîm ve onun verdiği
bilgiler, bir kısım insanlar için inanma, imanlarını derinleştirme ve doğru
yolu bulma vesilesi olurken, diğer bir kesim için küfür ve sapıklık sebebi
olmaktadır. Bu, kişinin, Allah Teâlâ’nın insanları uyarmak için gönderdiği ilâhî
buyrukları, öğüt ve hatırlatmaları dikkate alıp almamasına, onları samimi bir
niyetle ve can kulağıyla dinleyip dinlememesine göre ortaya çıkacak bir
neticedir. Zira Allah’ın ordularının sayısını yine O’ndan başka kimse bilemez.[2]
Kulun kararına göre o orduların ilgili kısmı Allah’ın izniyle harekete geçer,
vazifelerini yapar ve neticeyi ortaya çıkarırlar. Bu sebeple kulun iradesi, o
iradenin yöneldiği istikâmet, kalpte oluşan niyet ve karar, aslında onun ebedi
hayatının mâhiyetini belirler. Çünkü kulun sorumluluğu, onun cüz’i iradesi
üzerine terettüp eder. Bunun için Yüce Rabbimiz bir kısım varlıklara yemin
ederek insana bu sorumluluğunu hatırlatmak üzere şöyle buyuruyor:
[1] Peygamberimiz
(s.a.s.)’i kastediyor.
[2]
Resûlullah (s.a.s.)’in şu hadis-i şerifi, Rabbimizin ordularının çokluğunu
ifade açısından çok dikkat çekicidir: “Şüphesiz ben sizin görmediklerinizi
görüyor ve biliyorum. Gökyüzü gıcırdayıp inledi; gıcırdayıp inlemekte de haklıdır.
Zira gökyüzünde, alnını Allah’a secde için koymuş bir meleğin bulunmadığı dört
parmaklık bile boş yer yoktur. Allah’a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi
sizler bilmiş olsaydını az güler, çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan zevk
alamazdınız. Yüksek sesle Allah’a yalvararak yollara ve kırlara çıkardınız.”
(Tirmizî, Zühd 9; İbn Mâce, Zühd 19)
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri