LUT (A.S.) VE KAVMİ ile ilgili ayetler (85 kayıt)

En'âm / 86. Ayet

وَاِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًاۜ وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ

Aynı şekilde İsmâil’i, Elyesa‘ı, Yûnus’u ve Lût’u da doğru yola erdirdik. Onların hepsini diğer insanlara üstün kıldık.


A'râf / 80. Ayet

وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ

Lût’u da peygamber gönderdik. Kavmine şöyle dedi: “Dünyada sizden önce hiç kimsenin yapmadığı o iğrenç işi bir yol hâline getirip nasıl irtikap ediyorsunuz?”


A'râf / 81. Ayet

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

“Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, haddi aşan azgın bir toplumsunuz.”


A'râf / 82. Ayet

وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

Kavminin cevâbı: “Lût ve yandaşlarını memleketinizden çıkarın. Çünkü bu beyler, kendilerince temizliğe çok düşkün insanlar!” demekten başka bir şey olmadı.


A'râf / 83. Ayet

فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ

Neticede Lût’u ve ailesini kurtardık. Karısı hâriç; o geride kalıp helâk edilenlerden oldu.


A'râf / 84. Ayet

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ۟

Üzerlerine müthiş bir taş yağmuru yağdırdık. Bir bak ki, günahkârların âkıbeti nasıl oldu!


Hûd / 70. Ayet

فَلَمَّا رَآٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْ اِنَّٓا اُرْسِلْنَٓا اِلٰى قَوْمِ لُوطٍۜ

Fakat yemeğe el uzatmadıklarını görünce, onların bu hâlini yadırgadı ve içine bir korku düştü. Onlar da: “Korkma! Biz Lût kavmini helâk için gönderildik” dediler.


Hûd / 74. Ayet

فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜ

Nihâyet İbrâhim’den korku gidip müjdeyi de alınca, hemen Lût kavmi hakkında elçilerimizle tartışmaya başladı.


Hûd / 77. Ayet

وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ

Elçilerimiz Lût’a gelince, onlara sapık kavminin musallat olabileceğinden dolayı endişeye kapıldı, bu yüzden göğsü daraldı ve: “Bugün, gerçekten pek çetin bir gün olacak!” dedi.


Hûd / 78. Ayet

وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ

Daha önceden de o çirkin işleri yapmaya alışık olan kavmi koşarak, itişe kakışa Lût’un yanına geldiler. Lût onlara: “Ey kavmim! İşte şunlar benim kızlarım; sizin için en temiz olanı onlarla evlenmenizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerime karşı beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam yok mu!” dedi.


Hûd / 79. Ayet

قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا ف۪ي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۚ وَاِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُر۪يدُ

Dediler ki: “Sen de gâyet iyi biliyorsun ki, bizim senin kızlarında gözümüz yok. Sen, aslında bizim ne istediğimizi de pekâlâ biliyorsun.”


Hûd / 80. Ayet

قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ

Lût da: “Keşke size karşı koyabileceğim bir kuvvetim olsaydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim!” dedi.


Hûd / 81. Ayet

قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ

Melekler ona şöyle dediler: “Ey Lût! Şüphesiz ki biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar senin kılına bile dokunamayacaklar. Gecenin bir vaktinde senden olanlarla beraber yola çık. İçinizden hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Ancak karın hâriç. Azgın topluma gelen azap onu da vuracaktır. Onlar için belirlenen azap zamanı, sabah vaktidir. Zâten sabah da yakın değil mi?”


Hûd / 82. Ayet

فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۙ مَنْضُودٍۙ

Nihâyet azab emrimiz gelince, günahlarla kirlenmiş o memleketin üstünü altına getirdik; üzerlerine de ateşte pişirilmiş taşları peş peşe yağdırdık.


Hûd / 83. Ayet

مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟

O taşlar, Rabbin tarafından işaretlenmiş, her birinin kimi vuracağı belirlenmişti. Böyle bir taş yağmuru, her dönemde ve her yerdeki zâlimlerden uzak değildir.


Hûd / 89. Ayet

وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاق۪ٓي اَنْ يُص۪يبَكُمْ مِثْلُ مَٓا اَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ اَوْ قَوْمَ هُودٍ اَوْ قَوْمَ صَالِحٍۜ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَع۪يدٍ

“Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız sakın sizin Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Sâlih’in kavminin başına gelen felâketlere benzer bir felâkete uğramanıza sebep olmasın! Zâten helâk edilen Lût kavmi de sizden pek uzak değildir.”


Hicr / 59. Ayet

اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

“Yalnız Lût’un ailesi bu helâkin dışındadır; biz kesinlikle onların hepsini kurtaracağız.”


Hicr / 60. Ayet

اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟

“Ama Lût’un karısı hâriç. Biz onun suçlularla beraber helâk edilmek üzere geride kalanlardan olmasını takdir ettik.”


Hicr / 61. Ayet

فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ

Derken elçiler Lût’un evine geldiler.


Hicr / 62. Ayet

قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ

Lût onlara: “Siz buralarda tanınan kimseler değilsiniz” dedi.


Hicr / 63. Ayet

قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ

Elçiler şöyle dediler: “Endişe edecek bir şey yok! Fakat biz sana, hakkında o günahkâr topluluğun hep şüphe edegeldiği azabı getirdik.”


Hicr / 64. Ayet

وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

“Sana gerçekleşmesi kesin bir hükümle geldik. Biz gerçekten ama gerçekten doğru söylüyoruz.”


Hicr / 65. Ayet

فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ

“Hemen gecenin bir vaktinde aileni alıp yola çıkar, sen de arkalarından gidip onları izle. Sakın hiçbiriniz geri dönüp bakmasın; size emredilen yere doğru yürüyün gidin!”


Hicr / 66. Ayet

وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ

Biz Lût’a şu kesin hükmü bildirdik: “Sabah vaktine girerken o azgın kavmin kökü tamâmen kesilmiş olacaktır.”


Hicr / 67. Ayet

وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ

Bu arada şehir halkı kötü niyetle sevine sevine Lût’un evine dayandılar.


Hicr / 68. Ayet

قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ

Lût onlara şöyle dedi: “Bunlar benim misâfirlerim! Ne olur, beni mahcup etmeyin!”


Hicr / 69. Ayet

وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ

“Allah’tan korkun ve beni rezil rüsvâ etmeyin!”


Hicr / 70. Ayet

قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ

Onlar da: “Seni elâlemin işine karışmaktan men etmemiş miydik?” diye çıkıştılar.


Hicr / 71. Ayet

قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ

Lût ise: “Eğer dediğinizi illâ da yapacaksanız, işte şunlar benim kızlarım, onlarla evlenin!” dedi.


Hicr / 72. Ayet

لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ

Rasûlüm! Ömrüne yemin olsun ki, onlar şehvetten sarhoşlukları içinde sağa sola sarkıntılık edip duruyorlardı.


Hicr / 73. Ayet

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ

Nihâyet güneş doğarken o korkunç çığlık kendilerini kıskıvrak yakalayıverdi.


Hicr / 74. Ayet

فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ

Böylece onların yaşadığı şehrin üstünü altına getirdik; üzerlerine de ateşte pişmiş çamurdan taş yağmuru yağdırdık.


Hicr / 75. Ayet

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ

Şüphesiz bunda işaretten anlayanlar için nice ibretler vardır.


Hicr / 76. Ayet

وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ

Gerçekten o şehrin harâbeleri, hâlâ işlek olan bir yol üzerinde bulunmaktadır.


Hicr / 77. Ayet

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ

Doğrusu bütün bunlarda mü’minler için alınacak büyük bir ders vardır.


Enbiyâ / 74. Ayet

وَلُوطًا اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ

Lût’a da hüküm ve ilim verdik. Onu, halkı pek iğrenç işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten o halk, bütünüyle yoldan çıkmış çok kötü bir topluluk idiler.


Enbiyâ / 75. Ayet

وَاَدْخَلْنَاهُ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ۟

Böylece onu rahmetimizle sarıp sarmaladık. Doğrusu o, dürüst, erdemli ve ıslaha yönelik işler yapan seçkin bir kimseydi.


Şuarâ / 160. Ayet

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Lût kavmi de peygamberleri yalanladı.


Şuarâ / 161. Ayet

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

Kardeşleri Lût onlara şu öğütte bulundu: “Artık Allah’tan korkup günahlardan sakınmaz mısınız?”


Şuarâ / 162. Ayet

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”


Şuarâ / 163. Ayet

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

“O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”


Şuarâ / 164. Ayet

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

“Ben tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Âlemlerin Rabbi Allah’tır.”


Şuarâ / 165. Ayet

اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ

“İnsanlar içinde böyle göz göre göre erkeklere mi şehvetle yaklaşıyorsunuz?”


Şuarâ / 166. Ayet

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ

“Rabbinizin sizin için yaratıp helâl kıldığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Gerçekten siz haddi aşan bir gürûhsunuz.”


Şuarâ / 167. Ayet

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ

Onlar: “Ey Lût!” dediler, “Eğer işimize karışmaktan vazgeçmezsen kesinlikle sen yurdumuzdan sürülüp çıkarılacaksın!”


Şuarâ / 168. Ayet

قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ

Lût onlara: “Şüphesiz ben, yaptığınız bu işten nefret ediyorum” dedi.


Şuarâ / 169. Ayet

رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ

Ardından da: “Rabbim! Beni ve âilemi bunların yaptıklarından kurtar!” diye yalvardı.


Şuarâ / 170. Ayet

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ

Biz de onu ve bütün ailesini kurtardık.


Şuarâ / 171. Ayet

اِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِر۪ينَۚ

Sadece Lût’un yaşlı karısı helâk olanlar arsında kaldı.


Şuarâ / 172. Ayet

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ

Ardından, diğerlerini toptan imhâ ettik.


Şuarâ / 173. Ayet

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ

Üzerlerine öyle müthiş bir taş yağmuru yağdırdık ki sorma! Uyarılıp da doğru yola gelmeyenlerin yağmuru, gerçekten ne fenâ bir yağmur oldu.


Şuarâ / 174. Ayet

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Şüphesiz bütün bu olup bitenlerde pek büyük bir ibret vardır. Ama insanların çoğu yine de iman etmez.


Şuarâ / 175. Ayet

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

Muhakkak senin Rabbin, elbette O, sonsuz kudret sahibidir, çok merhametlidir.


Neml / 54. Ayet

وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

Lût’u da peygamber olarak gönderdiğimizde, kavmine şöyle demişti: “Sizler göz göre göre hâlâ o hayâsızlığı yapmaya devam edecek misiniz?”


Neml / 55. Ayet

اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

“Sahi siz kadınları bırakıp erkeklere mi şehvetle yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmeyen pek câhil bir gürûhsunuz.”


Neml / 56. Ayet

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُٓوا اٰلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

Kavminin ona cevâbı ise sadece: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar, temizliğe çok düşkün, pek ahlâklı insanlar(!)” demeleri oldu.


Neml / 57. Ayet

فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِر۪ينَ

Biz de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı hâriç. Onun geride kalıp helâk edilenlerden olmasını takdir buyurduk.


Neml / 58. Ayet

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًاۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ۟

Üzerlerine öyle bir taş yağmuru yağdırdık ki... Azapla uyarılıp da buna aldırmayanların yağmuru ne fenâ bir yağmur oldu!


Neml / 59. Ayet

قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَسَلَامٌ عَلٰى عِبَادِهِ الَّذ۪ينَ اصْطَفٰىۜ آٰللّٰهُ خَيْرٌ اَمَّا يُشْرِكُونَۜ

De ki: “Bütün hamdler Allah’a, selâm da onun seçtiği kullar üzerine olsun! Şimdi söyleyin bakalım, Allah mı hayırlıdır, yoksa müşriklerin O’na ortak koştuğu varlıklar mı?”


Ankebût / 25. Ayet

وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًاۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ

İbrâhim onlara şöyle dedi: “Sizin Allah’ı bırakıp bir takım putlar edinmenizin sebebi, sırf bu dünya hayatında birbirinize duyduğunuz sevgi bağları ve aranızda oluşturduğunuz kirli çıkar ilişkileridir. Fakat kıyâmet günü birbirinizi tanımayacak ve birbirinize lânet yağdıracaksınız. Sizin varacağınız yer ateştir; sizi oradan kurtaracak yardımcılarınız da olmayacaktır.”


Ankebût / 26. Ayet

فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

Bunun üzerine Lût, İbrâhim’e iman etti. İbrâhim: “Ben, dinimi yaşayabilmem için Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum. Şüphesiz O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır” dedi.


Ankebût / 27. Ayet

وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ

Biz ona İshâk ve Yâkub’u lutfettik. Peygamberliği ve kitap indirmeyi onun neslinden gelenler arasında devam ettirdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Muhakkak ki o, âhirette de sâlihler arasında olacaktır.


Ankebût / 28. Ayet

وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ

Lût’u da peygamber olarak gönderdik. O zaman kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz, daha önce dünyada hiç kimsenin yapmadığı o çirkin ve iğrenç günahı işliyorsunuz.”


Ankebût / 29. Ayet

اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

“Siz hâlâ şehvetle erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda her türlü çirkin işi açıktan açığa yapmaya devam edecek misiniz?” Kavminin cevâbı ise ancak: “Eğer doğru söylüyorsan, Allah’ın azabını tepemize indir!” demekten ibaret oldu.


Ankebût / 30. Ayet

قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟

Lût da: “Rabbim! Şu bozguncular gürûhuna karşı bana yardım et!” diye yalvardı.


Ankebût / 31. Ayet

وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ

Nihâyet elçilerimiz olan melekler İbrâhim’e çocuğu olacağına dâir müjdeyi getirince, bu arada Lût kavminin bulunduğu yeri işaret ederek: “Şüphesiz biz şu şehrin halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zulmü âdet hâline getirmiş bulunuyor” dediler.


Ankebût / 32. Ayet

قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُوطًاۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ

İbrâhim: “Ama Lût da orada!” dedi. Elçiler şöyle cevap verdiler: “Orada kimlerin olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini mutlaka kurtaracağız. Ancak hanımı müstesnâ; o, geride kalıp helâk edilenlerden olacak!”


Ankebût / 33. Ayet

وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ

Elçilerimiz Lût’a gelince, Lût onları halkın tecâvüzünden koruyamayacağı endişesiyle üzüldü ve eli kolu bağlanıp göğsü daraldı. Elçiler şöyle dediler: “Korkma, üzülme! Biz elbette seni ve âileni kurtaracağız. Ancak hanımın müstesnâ; o, geride kalıp helâk edilenlerden olacak!”


Ankebût / 34. Ayet

اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

“Biz büsbütün yoldan çıkmaları yüzünden bu şehrin halkı üzerine gökten dehşetli bir azap indireceğiz.”


Ankebût / 35. Ayet

وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Gerçekten söylenen oldu ve biz aklını kullanacak bir toplum için o şehirden geriye açık bir ibret nişânesi bıraktık.


Sâffât / 133. Ayet

وَاِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ

Şüphesiz Lût da peygamberlerimizden biriydi.


Sâffât / 134. Ayet

اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ

Biz onu ve kendisine inanan bütün ailesini kurtardık.


Sâffât / 135. Ayet

اِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِر۪ينَ

Ancak gerideki inkârcılar arasında bulunan yaşlı bir kadın hariç!


Sâffât / 136. Ayet

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ

Sonra geride kalan o inkârcıları helâk ettik.


Sâffât / 137. Ayet

وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ

Siz, yolculuğunuz esnâsında sabahları yıkılmış şehirlerinin harâbelerine uğruyorsunuz.


Sâffât / 138. Ayet

وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟

Geceleri de. Hâlâ aklınızı kullanıp bunlardan ibret almayacak mısınız?


Sâd / 13. Ayet

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ

Semûd, Lût kavmi ve Eyke halkı da. İşte onlar, peygamberlerine karşı güç birliği yapmış topluluklardı.


Kaf / 13. Ayet

وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ

Âd, Firavun ve Lût’un kardeşleri de.


Kamer / 33. Ayet

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ

Lût kavmi de kendilerini uyaran peygamberleri yalanladı.


Kamer / 34. Ayet

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ

Biz de üzerlerine taş yağdıran bir fırtına gönderdik. Ancak Lût’un âilesi müstesnâ. Onları seher vakti kurtardık.


Kamer / 35. Ayet

نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ

Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız.


Kamer / 36. Ayet

وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ

Lût onları bizim şiddetli azabımıza karşı uyarmıştı. Fakat onlar uyarıları şüpheyle karşılayıp, bunları yalanladılar.


Kamer / 37. Ayet

وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ

Üstelik Lût’tan, genç erkek suretinde gelen misâfirlerini, çirkin ve hayâsız emelleri için kendilerine teslim etmesini istediler. Bunun üzerine biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu!” dedik.


Kamer / 38. Ayet

وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ

Bir sabah vakti, önüne geçilemez ve yakalarını bir daha bırak­mayacak bir azap onları kıskıvrak yakalayıverdi.


Kamer / 39. Ayet

فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ

Haydi tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu!



https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ummetin-en-sereflileri-hadisi-197615-m.jpg
“Ümmetin En Şereflileri” Hadisi

Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/hicr-suresinin-9-ayeti-ne-anlatiyor-197610-m.jpg
Hicr Suresinin 9. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/insanliga-son-cagri-197603-m.jpg
İnsanlığa Son Çağrı

Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-44-ayeti-ne-anlatiyor-197579-m.jpg
İbrahim Suresinin 44. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/allahin-ismini-zikrettigi-sahabi-197577-m.jpg
Allah’ın İsmini Zikrettiği Sahabi

Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-41-ayeti-ne-anlatiyor-197566-m.jpg
İbrahim Suresinin 41. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni ...