Karşılaştır Duhân Sûresi 2:
2,3. Apaçık beyân eden o Kitâb'a (Kur'ân'a) yemîn olsun ki, gerçekten biz onu mübârek bir gecede indirdik; şübhesiz ki biz, (mahlûkatı onda va'd edilen azâbımızla)korkutucularız.
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ﴿٢﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 3:
2,3. Apaçık beyân eden o Kitâb'a (Kur'ân'a) yemîn olsun ki, gerçekten biz onu mübârek bir gecede indirdik; şübhesiz ki biz, (mahlûkatı onda va'd edilen azâbımızla)korkutucularız.
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ ﴿٣﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 4:
4,5,6. Katımızdan bir emirle, her hikmetli iş onda (o gecede) ayırd edilir. Çünki biz,Rabbinden bir rahmet olarak (peygamberler) göndericileriz. Doğrusu Semî' (herşeyi işiten), Alîm (hakkıyla bilen) ancak O'dur.
ف۪يهَا يُفْرَقُ كُلُّ اَمْرٍ حَك۪يمٍۜ ﴿٤﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 5:
4,5,6. Katımızdan bir emirle, her hikmetli iş onda (o gecede) ayırd edilir. Çünki biz,Rabbinden bir rahmet olarak (peygamberler) göndericileriz. Doğrusu Semî' (herşeyi işiten), Alîm (hakkıyla bilen) ancak O'dur.
اَمْرًا مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ ﴿٥﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 6:
4,5,6. Katımızdan bir emirle, her hikmetli iş onda (o gecede) ayırd edilir. Çünki biz,Rabbinden bir rahmet olarak (peygamberler) göndericileriz. Doğrusu Semî' (herşeyi işiten), Alîm (hakkıyla bilen) ancak O'dur.
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ ﴿٦﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 7:
Eğer kat'î olarak îmân eden kimseler iseniz (bilin ki Allah), göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ ﴿٧﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 8:
O'ndan başka ilâh yoktur; (ancak O,) hayat verir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi (O)dur.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿٨﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 9:
Hayır! Onlar, şübhe içinde (eğlenip) oynuyorlar.
بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ ﴿٩﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 10:
10,11. O hâlde, göğün insanları bürüyecek apaçık bir duhân (bir duman) getireceği günü gözetle! Bu (pek) elemli bir azabdır.
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ ﴿١٠﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 11:
10,11. O hâlde, göğün insanları bürüyecek apaçık bir duhân (bir duman) getireceği günü gözetle! Bu (pek) elemli bir azabdır.
يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿١١﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 12:
(O zaman insanlar:) “Rabbimiz! Bizden bu azâbı aç (kaldır); (artık) şübhesiz biz inanan kimseleriz” (derler).
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ ﴿١٢﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 13:
Nerede onlarda ibret almak? Hâlbuki kendilerine gerçekten apaçık beyân eden bir peygamber gelmişti.
اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ ﴿١٣﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 14:
Sonra ondan yüz çevirdiler ve: “(Bu) öğretilmiş bir mecnun!” demişlerdi.
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ ﴿١٤﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 15:
Şübhesiz ki biz, (sizden) azâbı biraz açı(verip kaldırı)cılarız; (ama) siz gerçekten yine (küfre) dönecek olan kimselersiniz.
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلًا اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ ﴿١٥﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 16:
(Fakat) o pek büyük şiddetli tutuşla (kendilerini) yakalayacağımız gün, muhakkak biz, (onlardan) intikam alıcılarız.
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ ﴿١٦﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 17:
Celâlim hakkı için, kendilerinden önce Fir'avun kavmini de imtihân ettik; onlara da şerefli bir peygamber (olan Mûsâ) geldi.
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ ﴿١٧﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 18:
“Allah'ın kullarını (İsrâiloğullarını) bana teslîm edin! Şübhesiz ki ben, sizin için(gönderilmiş) emin bir peygamberim” diye (da'vette bulundu).
اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿١٨﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 19:
Ve (Mûsâ onlara:) “Allah'a karşı üstünlük taslamayın! Çünki ben size apaçık bir delil (mu'cize) getiriyorum” diye (da'vette bulundu).
وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ ﴿١٩﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 20:
Ve (şöyle dedi:) “Şübhesiz ki ben, beni taşla(yarak öldür)menizden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan (Allah')a sığınmışımdır.”
وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ ﴿٢٠﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 21:
“Eğer bana îmân etmiyorsanız, bâri benden uzak durun (da ilişmeyin)!”
وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ ﴿٢١﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 22:
Buna rağmen (kavminin îmân etmemesi üzerine, Mûsâ): “Doğrusu bunlar, bir günahkârlar topluluğudur” diye Rabbisine duâ etti.
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ ﴿٢٢﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 23:
Bunun üzerine (Rabbi de ona): “Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünki siz ta'kibe uğrayanlar (olacak)sınız” (buyurdu).
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلًا اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ ﴿٢٣﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 24:
“Ve (karşıya geçince asânla vurarak kapanmasını isteme,) denizi açık bırak! Çünki onlar suda boğul(malarına hükmedil)miş bir ordudur.”
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًاۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ ﴿٢٤﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 25:
25,26,27. (Onlar geride) nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel mekânlar ve içinde zevk ü sefâ sürmüş kimseler oldukları nice ni'metler bırakmışlardı!
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿٢٥﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 26:
25,26,27. (Onlar geride) nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel mekânlar ve içinde zevk ü sefâ sürmüş kimseler oldukları nice ni'metler bırakmışlardı!
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ ﴿٢٦﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 27:
25,26,27. (Onlar geride) nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel mekânlar ve içinde zevk ü sefâ sürmüş kimseler oldukları nice ni'metler bırakmışlardı!
وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ ﴿٢٧﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 28:
İşte böyle! Artık onları, başka bir kavme (İsrâiloğullarına) mîras bıraktık.
كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا اٰخَر۪ينَ ﴿٢٨﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 29:
Bunun üzerine onlara, ne gök ne de yer ağladı! (Onlar) mühlet verilen kimseler de olmadılar!
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟ ﴿٢٩﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 30:
30,31. And olsun ki, İsrâiloğullarını o (pek) aşağılayıcı azabdan, Fir'avun'dan kurtardık. Çünki o üstünlük taslayan bir kimse idi, haddi aşanlardandı.
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ ﴿٣٠﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 31:
30,31. And olsun ki, İsrâiloğullarını o (pek) aşağılayıcı azabdan, Fir'avun'dan kurtardık. Çünki o üstünlük taslayan bir kimse idi, haddi aşanlardandı.
مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ ﴿٣١﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 32:
And olsun ki, onları (İsrâiloğullarını kendi asırlarındaki) âlemlerin üzerine (lâyık olduklarını) bilerek seçtik (de onlara üstünlük verdik).
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ ﴿٣٢﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 33:
Onlara, içinde apaçık bir imtihan bulunan mu'cizelerden de verdik.
وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ ﴿٣٣﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 34:
34,35. (Ey Resûlüm!) Şübhesiz bunlar (o sana inanmayanlar), gerçekten diyorlar ki: “O (ölüm), ancak (dünyadaki) ilk ölümümüzdür. Biz (bundan sonra) diriltilecek kimseler de değiliz.”
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ ﴿٣٤﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 35:
34,35. (Ey Resûlüm!) Şübhesiz bunlar (o sana inanmayanlar), gerçekten diyorlar ki: “O (ölüm), ancak (dünyadaki) ilk ölümümüzdür. Biz (bundan sonra) diriltilecek kimseler de değiliz.”
اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ ﴿٣٥﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 36:
“Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, o hâlde atalarımızı (geri) getirin!”
فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٣٦﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 37:
Bunlar mı hayırlı, yoksa (sâlih bir zât olan) Tübba'(ın müşrik) kavmi ile onlardan öncekiler mi? (Biz) onları(n hepsini) helâk ettik. Çünki onlar, suçlu kimseler idiler!
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ ﴿٣٧﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 38:
Hâlbuki gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunanları, oyuncular olarak yaratmadık.
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ ﴿٣٨﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 39:
Onları ancak hak ile yarattık; fakat onların çoğu bilmiyorlar.
مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 40:
Şübhesiz ki (hak ile bâtılın birbirinden ayrılarak hüküm verileceği) o ayırış günü, onların hep birlikte buluşma vaktidir.
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٤٠﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 41:
O gün, bir dostun bir dosta hiçbir faydası olmaz ve onlar yardım olunmazlar.
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـًٔا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ ﴿٤١﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 42:
Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler müstesnâ. Şübhesiz ki Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Rahîm (çok merhamet edici) olan ancak O'dur.
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٤٢﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 43:
43,44. Muhakkak ki zakkum ağacı, çok günahkâr olan kimsenin yemeğidir!
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ ﴿٤٣﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 44:
43,44. Muhakkak ki zakkum ağacı, çok günahkâr olan kimsenin yemeğidir!
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ ﴿٤٤﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 45:
45,46. (O zakkum) erimiş ma'den gibidir! Sıcak suyun kaynayışı gibi karınlarda kaynar!
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ ﴿٤٥﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 46:
45,46. (O zakkum) erimiş ma'den gibidir! Sıcak suyun kaynayışı gibi karınlarda kaynar!
Karşılaştır Duhân Sûresi 47:
(Sonra Zebânîlere şöyle emredilir:) “Onu tutun da kendisini Cehennemin ortasına sürükleyin!”
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ ﴿٤٧﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 48:
“Sonra başının üstüne kaynar su azâbından dökün!”
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ ﴿٤٨﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 49:
(Ve ona denir ki:) “Tat (bakalım)! Çünki (zannınca) güçlü olan, şerefli olan ancak sendin!”
ذُقْۚۙ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ ﴿٤٩﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 50:
“Şübhesiz bu (azab), hakkında şübhe edip durduğunuz şeydir!”
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ ﴿٥٠﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 51:
Muhakkak ki takvâ sâhibleri, emin bir makamdadırlar.
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ ﴿٥١﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 52:
Bahçelerde ve pınar başlarında!
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ ﴿٥٢﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 53:
İnce ipekten ve kalın ipekten (elbiseler) giyerek karşılıklı oturanlardır.
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ ﴿٥٣﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 54:
İşte böyle! Hem onları iri gözlü hûrilerle evlendirmişizdir.
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ ﴿٥٤﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 55:
Orada emniyet içinde kimseler olarak (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ ﴿٥٥﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 56:
56,57. İlk ölümden (dünyadaki vefatlarından) başka orada ölüm tatmazlar ve Rabbinden bir lütuf olarak (Allah) onları Cehennem azâbından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur!
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ ﴿٥٦﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 57:
56,57. İlk ölümden (dünyadaki vefatlarından) başka orada ölüm tatmazlar ve Rabbinden bir lütuf olarak (Allah) onları Cehennem azâbından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur!
فَضْلًا مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿٥٧﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 58:
Artık onu (o Kur'ân'ı) sâdece senin dilinle (indirerek insanlara) kolaylaştırdık; tâ ki ibret alsınlar.
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٥٨﴾
Karşılaştır Duhân Sûresi 59:
O hâlde (eğer dinlemezlerse, onların helâkini) gözetle; doğrusu onlar da (senin başına bir şey gelmesini) gözetleyicidirler.
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ ﴿٥٩﴾