Nâziât sûresi Mekke’de
nâzil olmuştur. 46 âyettir. İsmini, birinci âyette geçip “kökünden söküp
çıkaran” mânasına gelen اَلنَّازِعَاتُ (nâziât) kelimesinden alır. Sûre اَلسَّاهِرَةُ (Sâhire) ve اَلطَّامَّةُ
(Tâmme) isimleriyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 79, iniş sırasına göre ise
81. sûredir.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada yetmiş dokuzuncu, iniş sırasına göre seksen birinci sûredir. Nebe’ sûresinden sonra, İnfitâr sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Konusu
Bir takım kuvvetlere yemin
edilerek kıyâmetin dehşeti gözler önüne serilir. Allah’ın kudret nişânelerine
yer verilerek kıyâmetin mutlaka kopacağı ve iyi yada kötü herkesin dünyada
yaptığına göre bir karşılık göreceği beyân edilir. Bu gerçeklere inanmayan kâfirlere,
azgınlaşıp Rablik iddiasında bulunan Firavun’un fecî âkıbeti bir ibret levhası
halinde hatırlatılır.
16: Hani Rabbi ona mukaddes Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti:
17: “Firavun’a git, zira o iyice azgınlaştı.”
18: “Ona de ki: «Arınmaya gönlün var mı?»”
19: “«İster misin, seni Rabbine giden yola ileteyim de O’nu tanıyıp saygıyla O’na teslim olasın!»”
20: Bunun üzerine Mûsâ gitti, tebliğ etti ve ona en büyük mûcizesini gösterdi.
21: Fakat Firavun onu yalanladı ve ilâhî dâvete karşı geldi.
22: Sonra arkasını döndü, hakkı iptal için çalışmaya koyuldu.
23: Hemen adamlarını ve ordusunu toplayıp bağırdı:
24: “Sizin en yüce Rabbiniz benim!” dedi.
25: Allah da onu hem âhiretin hem dünyanın dehşet verici azabıyla cezalandırdı.
26: Şüphesiz bunda, Allah’ın azabından korkanlar için elbette büyük bir ibret vardır.
TEFSİR:
Din
söz konusu olunca en mühim unsur, peygamberdir. Zira Allah Teâlâ, dinini onun
vasıtasıyla beşeriyete ulaştırmaktadır. Dolayısıyla peygambere inanan Allah’a
inanıp O’nun dinini kabul etmekte, Peygamber’e inanmayan ise hepsini reddetmiş
olmaktadır. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, burada âhiret hayatıyla alakalı delilleri
serdetmeden önce, Hz. Mûsâ ve Firavun kıssasından dikkat çekici bir kesit
anlatarak, inkârcıları, Resûlullah (s.a.s.)’e karşı çıkmanın ve ona
başkaldırmanın hem dünyevî hem de uhrevî hazin neticelerinden sakındırmaktadır.
Anlatılan kısmıyla kıssada şu hususlara dikkat çekilmektedir:
›Firavun gibi
azılı bir kâfire ve düşmana karşı bile Mûsâ (a.s.)’dan nasıl bir yumuşak ve
nezaketli üslup kullanmasının istendiği.
Burada
bir mânada: “Firavun’a gidin; çünkü o, gerçekten çok azgınlaştı. Ona yumuşak
ve gönül alıcı sözler söyleyin. Belki o, böylece aklını başına alır veya hiç
değilse biraz korkar” (Tâhâ 20/43-44) âyetlerinde emredilen “kavl-i
leyin”in izahı vardır. Buna göre davetçi, insanları yumuşak, tesirli ve
hikmetli sözlerle hidâyete çağırmalıdır. Kalplere ve ruhlara tesir edecek bir
dil bulmalıdır.
›Firavun’un
davet edildiği husus, اَلتَّزَكّ۪ي
(tezekkî) kelimesiyle ifade edilir.
Tezekkî,
temizlenmek demektir. Bir taraftan kirliliklerden temiz, hâlis ve pam pâk
olmak, bir taraftan da artıp, feyizlenip nemâlanmak anlamına gelir. Burada
akide, ahlâk ve amellerin temizlenmesi kastedilir. Daha açık bir ifadeyle
müslüman olup, İslâm’ı kabullenmek demektir. Mûsâ (a.s.)’ın “gönlün var mı?”
diye sormasında, iman veya inkâr gibi tercihe bağlı olan hususlarda kulun
iradesinin, meyil ve niyetinin şart olduğuna işaret vardır. Meyil ve niyet
olmadan netice hâsıl edilemez. Ayrıca Allah’tan korkup O’nun râzı olmadığı
şeylerden sakınmak için Rabbi tanımak şarttır. Nitekim âyet-i kerîmede: “Gerçek
şu ki, kulları içinde ancak âlimler, Allah’tan gerektiği gibi korkarlar” (Fâtır
36/28) buyrulur. Çünkü bilmeyenin korkusu ve saygısı olmaz. Korkusu ve saygısı
olmayan da günahlardan sakınmaz, her fenalığa atılır.
›Mûsâ
(a.s.)’ın bu kadar yumuşak, tesirli ve hikmetli davetine, üstelik ölülerin
tekrar diriltilmesine de bir misal olacak şekilde asanın canlanıp ejderha
haline gelivermesi gibi peygamberliğini ispatlayacak büyük bir mûcize
göstermesine mukâbil, Firavun’un sergilediği tavır dikkate şâyandır:
Peygamberi
yalanlamak, Allah’a ve emrine isyan etmek, Allah’a yönelecek yerde O’na sırtını
dönmek, bununla da yetinmeyip hak davasını iptal edebilmek için var gücüyle
çalışmak, bununla da yetinmeyip taraftarlarını toplayarak “en büyük rab
olduğunu” iddia edecek derecede küfür ve azgınlık, hiddet ve taşkınlık, akılsızlık
ve ahmaklık gayyasının dibine yuvarlanmak… Aslında Firavun’un “sizin en büyük
rabbiniz benim” şeklindeki iddiası, insandaki makam ve mevki hırsı, benlik
dâvasının nerelere kadar varabileceğini gösteren ibretlik bir vesikadır.
›Allah Teâlâ,
peygamberini yalanlayan ve emirlerine karşı böyle küstahça baş kaldıran o
zalimi cezasız bırakmadı. Onu hem Kızıl denizin azgın dalgaları arasında boğmak
sûretiyle dünya azabıyla, hem de imansız ölüp ebedi cehennemi boylaması
sûretiyle âhiret azabıyla cezalandırdı.
اَلنَّكَالُ (nekâl), kelimesi اَلتَّنْك۪يلُ (tenkil) mânasındadır. “Tenkîl” ise
görenlere ve işitenlere ibret olacak ve onları benzeri şeyleri yapmaktan men
edecek biçimde cezalandırmaktır. İşte Firavun’un helakinde, kalplerinde ilâhî
korku taşıyan insanları Allah ve Peygamber’e isyandan vazgeçirecek dehşetli bir
ibret bulunmaktadır. Selim bir akılla bunu düşünen insan, peygambere karşı
gelen, büyüklük taslayan, insanları zulümle ezen, kendisini tanrılaştıran
insanların sonunda nasıl Allah’ın dünya ve âhiret cezasına çarptırılıp mahv ü
perişan olacaklarını anlar. Firavun gibi kibirlenmeyip Allah’ın peygamberine
inanır ve onun getirdiği dine itaat eder.
Sonra arkasını döndü, hakkı iptal için çalışmaya koyuldu.
2.
Diyanet Vakfı Meali
Sonra (inkâr için) olanca çabasını göstermek üzere sırtını döndü.
3.
Diyanet İşleri (Eski) Meali
Geri dönüp yürüdü.
4.
Diyanet İşleri (Yeni) Meali
Sonra sırt dönüp koşarak gitti.
5.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Sonra koşarak dönüp gitti.
6.
Elmalılı Meali (Orjinal) Meali
Sonra koşarak idbara gitti
7.
Hasan Basri Çantay Meali
Sonra da koşarak arkasını döndü.
8.
Hayrat Neşriyat Meali
Sonra (fesad peşinde) koşarak (îmandan) yüz çevirdi.
9.
Ali Fikri Yavuz Meali
Sonra (fesad peşine) koşarak (iman etmekten) yüz çevirdi.
10.
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Sonra da koşarak geriye döndü.
11.
Ümit Şimşek Meali
Sonra arkasını döndü, bozgunculuk etmeye koştu.
12.
Yusuf Ali (English) Meali
Further, he turned his back, striving hard (against Allah..
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Nâziât Sûresi 22. ayetinin tefsiri için tıklayınız
*
Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.
Hadîd sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 29 âyettir. İsmini, 25. âyette geçen ve “demir” mânasına gelen اَلْحَد۪يدُ (hadîd) kelimesinden alır. Mushaf t ...