Karşılaştır Mürselât Sûresi 1:
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًاۙ ﴿١﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 2:
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًاۙ ﴿٢﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 3:
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًاۙ ﴿٣﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 4:
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًاۙ ﴿٤﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 5:
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًاۙ ﴿٥﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 6:
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
عُذْرًا اَوْ نُذْرًاۙ ﴿٦﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 7:
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ ﴿٧﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 8:
Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ ﴿٨﴾
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ ﴿٩﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 10:
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ ﴿١٠﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 11:
Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ ﴿١١﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 12:
(Bu) hangi güne ertelenmiştir?
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ ﴿١٢﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 13:
Hüküm ve ayırım gününe.
Karşılaştır Mürselât Sûresi 14:
Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ ﴿١٤﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 15:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿١٥﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 16:
Biz öncekileri helâk etmedik mi?
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ ﴿١٦﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 17:
Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ ﴿١٧﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 18:
Biz suçlulara işte böyle yaparız.
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ ﴿١٨﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 19:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿١٩﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 20:
Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ ﴿٢٠﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 21:
21,22. Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ ﴿٢١﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 22:
21,22. Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ ﴿٢٢﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 23:
Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ ﴿٢٣﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 24:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٢٤﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 25:
25,26. Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتًاۙ ﴿٢٥﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 26:
25,26. Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتًاۙ ﴿٢٦﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 27:
Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتًاۜ ﴿٢٧﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 28:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٢٨﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 29:
Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ ﴿٢٩﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 30:
30,31. “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ ﴿٣٠﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 31:
30,31. “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ ﴿٣١﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 32:
Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ ﴿٣٢﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 33:
Bunlar sanki birer kızıl devedir.
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ ﴿٣٣﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 34:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٣٤﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 35:
Bu, konuşamayacakları gündür.
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ ﴿٣٥﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 36:
Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٣٦﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 37:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٣٧﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 38:
Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ ﴿٣٨﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 39:
Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ ﴿٣٩﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 40:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ ﴿٤٠﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 41:
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ ﴿٤١﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 42:
Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ ﴿٤٢﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 43:
Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٤٣﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 44:
Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٤٤﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 45:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٥﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 46:
Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلًا اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ ﴿٤٦﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 47:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٧﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 48:
Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ ﴿٤٨﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 49:
O gün vay yalanlayanların hâline!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٩﴾
Karşılaştır Mürselât Sûresi 50:
Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٠﴾