İYİLİK ile ilgili ayetler (79 kayıt)

Bakara / 44. Ayet

اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

Siz insanlara iyilik yapmayı emredip kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki ilâhî kitabı da okuyup duruyorsunuz. Hiç aklınızı çalıştırmıyor musunuz?


Bakara / 58. Ayet

وَاِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْۜ وَسَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ

Bir zamanlar size: “Şu şehre girin de oradaki nimetlerden istediğiniz gibi bol bol yeyin; şehrin kapısından eğilerek girin ve «Hıtta: bizi affet!» deyin ki hatalarınızı bağışlayalım. Biz, iyilik yapanların mükâfatını fazlasıyla vereceğiz” demiştik.


Bakara / 83. Ayet

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

Hani biz, İsrâiloğulları’ndan: “Sadece Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilikte bulunacaksınız!” diye söz almış ve: “İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı hakkıyla kılın, zekâtı verin!” diye emretmiştik. Sonra sizden pek azı müstesna, sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam ediyorsunuz.


Bakara / 112. Ayet

بَلٰى مَنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُٓ اَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ۟

Hayır, gerçek böyle değildir! Kim, söz ve davranışlarında Allah’ı görüyormuşcasına, en azından Allah’ın kendisini sürekli gördüğünün şuuru içinde iyiliği şiar edinerek bütün varlığıyla Allah’a yönelip O’na teslim olursa, onun mükâfatı Rabbinin yanındadır. Böylelerine hiçbir korku olmayacak, asla bir üzüntü de duymayacaklardır.


Bakara / 177. Ayet

لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen; antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takvâ sahipleri de yine bunlardır.


Bakara / 189. Ayet

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَهِلَّةِۜ قُلْ هِيَ مَوَاق۪يتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّۜ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِاَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقٰىۚ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ اَبْوَابِهَاۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Sana ayın hallerinden soruyorlar. De ki: “Onlar insanlar ve hac için zaman ölçüleridir.” Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimsenin iyiliğidir. Evlere kapılarından girin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.


Bakara / 195. Ayet

وَاَنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ وَاَحْسِنُواۚۛ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever.


Bakara / 201. Ayet

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Bazı insanlar da: “Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru” derler.


Bakara / 224. Ayet

وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

Allah’ın adını, olur olmaz ettiğiniz yeminleriniz yüzünden iyilik yapmanızın, kötülüklerden sakınmanızın ve insanların arasını düzeltmenizin önünde bir engel hâline getirmeyin. Allah, her şeyi işiten ve bilendir.


Bakara / 229. Ayet

اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِۖ فَاِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ اَوْ تَسْر۪يحٌ بِاِحْسَانٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَأْخُذُوا مِمَّٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا اِلَّٓا اَنْ يَخَافَٓا اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۙ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ف۪يمَا افْتَدَتْ بِه۪ۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَعْتَدُوهَاۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Boşamadan iki defa geri dönülebilir. Bundan sonra erkeğin vazîfesi ya güzelce geçinmek veya tatlılıkla ayrılmaktır. Ey kocalar! Boşanma durumunda, daha önce kadınlarınıza vermiş olduğunuz mehir ve hediyelerden hiçbir şeyi geri almanız size helâl değildir. Ancak karı koca Allah’ın koyduğu ölçülere riâyet edemeyeceklerinden endişe ederek boşanmak isterlerse durum değişir. Ey hakemler, veliler! Karı kocanın Allah’ın koyduğu ölçülere riâyet edemeyeceklerinden endişe ederseniz, bu durumda kadının, kocasından aldığının bir kısmını boşanmak için ona geri vermesinde, erkeğin de bunu almasında ikisine de bir günah yoktur. Bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır, sakın bu sınırları aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları çiğnerse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.


Bakara / 236. Ayet

لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ

Evlenip de henüz kendileriyle cinsî münâsebette bulunmadığınız veya mehirlerini belirlemediğiniz kadınları boşamanızda size bir günah yoktur. Fakat onlara, mânevî tazminat olarak bir geçimlik verin. Zengin olanlar kendi güçlerine, fakir olanlar da kendi imkânlarına göre, onlara gönüllerini alacak ve örfe uygun düşecek şekilde uygun bir geçimlik versin. İyilik ve ihsân sahiplerine yakışan da budur.


Âl-i İmrân / 92. Ayet

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe erişemezsiniz. Küçük büyük her ne verirseniz, Allah onu kesinlikle bilir.


Âl-i İmrân / 104. Ayet

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Ey mü’minler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan seçkin bir topluluk bulunsun. İşte onlar, doğru ve kalıcı yatırım yapıp kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.


Âl-i İmrân / 120. Ayet

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ۟

Size küçük bir iyilik, bir nimet ulaşsa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, bu defa sevinçten bayılırlar. Her şeye rağmen siz sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hîle ve tuzakları size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz ki Allah, onların tüm yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.


Âl-i İmrân / 134. Ayet

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ

O takvâ sahipleri, bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcar, öfkelerini yutar ve insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyilik ve ihsân sahiplerini sever.


Âl-i İmrân / 148. Ayet

فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

Allah da onlara hem dünya nimetlerini, hem de âhiret mükâfatının en güzelini verdi. Çünkü Allah, böyle iyilik ve ihsân sahiplerini sever.


Âl-i İmrân / 172. Ayet

اَلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُۜۛ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظ۪يمٌۚ

O mü’minler, savaşta bunca yara aldıktan sonra bile, Allah ve Rasûlü’nün tekrar savaşa dönme çağrısına uymuşlardı. İşte böyle güzel davranışta bulunanlarla, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelmekten sakınanları âhirette büyük mükâfatlar beklemektedir.


Âl-i İmrân / 193. Ayet

رَبَّنَٓا اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ

“Rabbimiz! Gerçekten biz, «Rabbinize iman edin!» diye imana çağıran Peygamber’i işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört. Vefatımızla bizi hayırlı, fazilet sahibi ve itaatkâr kullarının arasına kat!”


Âl-i İmrân / 198. Ayet

لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ

Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olmak üzere, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. İtaat ehli sâlih kullar için Allah katındaki nimetler daha hayırlıdır.


Nisâ / 40. Ayet

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍۚ وَاِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ اَجْرًا عَظ۪يمًا

Şu kesindir ki, Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez. Ama zerre kadar bir iyilik yapılsa, onun sevabını kat kat artırır ve ayrıca kendi yüce katından pek büyük bir mükâfat verir.


Nisâ / 62. Ayet

فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَانًا وَتَوْف۪يقًا

Önceden işledikleri günahlar yüzünden başlarına bir felaket inince halleri nice olur? Kaldı ki sonra Allah’a yemin ederek “Biz iyilik yapıp, insanların arasını uzlaştırmaktan başka bir şey düşünmedik!” diyerek sana gelirler.


Nisâ / 78. Ayet

اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِكَۜ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ فَمَالِ‌ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَد۪يثًا

Her nerede olursanız olun, isterse tahkim edilmiş sağlam ve yüksek kaleler içinde bulunun ölüm mutlaka gelip sizi yakalar. Onlar bir iyiliğe kavuşsalar: “Bu, Allah’tandır” derler. Başlarına bir kötülük gelince de “Bu, senin yüzündendir” derler. De ki: “Nimet de, belâ da hepsi Allah’tandır!” Fakat bu adamlara ne oluyor ki, bir türlü sözü anlamaya yanaşmıyorlar?


Nisâ / 79. Ayet

مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًاۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا

Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük de nefsindendir. Rasûlüm! Seni bütün insanlara elçi olarak gönderdik. Buna şâhit olarak Allah yeter.


Nisâ / 114. Ayet

لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا

Onların kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerin ve fısıldaşmaların çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki bunun dışındadır. Kim bunu Allah’ın rızâsını kazanmak niyetiyle yaparsa, ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.


Nisâ / 125. Ayet

وَمَنْ اَحْسَنُ د۪ينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلًا

Allah’ı görürcesine iyilik yapan bir kimse olarak bütün varlığıyla Allah’a teslim olan ve şirkten uzak dupduru bir tevhid inancıyla İbrâhim’in dînine uyan kimseden daha güzel bir dine kim sahiptir ki? Üstelik Allah, İbrâhim’i dost edinmiştir.


Nisâ / 128. Ayet

وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا اَوْ اِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًاۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا

Eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden, geçimsizliğinden ve büsbütün kendisinden yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa, o takdirde anlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Karşılıklı anlaşmak, elbette en iyi yoldur. Şu bir gerçek ki nefisler, bencil ve menfaatlerine düşkün olarak yaratılmışlardır. Bu bakımdan ey kocalar, siz eşlerinize güzel davranır ve onlara haksızlık etmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptığınız her şeyden haberdârdır.


Mâide / 2. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّ۪ينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًاۜ وَاِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواۜ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ اَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اَنْ تَعْتَدُواۢ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

Ey iman edenler! Allah’ın dîninin alâmetlerine, haram aylara, Kâbe’ye hediye edilen kurbanlık hayvanlar ile onların boyunlarına takılan gerdanlıklara, Rablerinin lutuf ve rızâsını isteyerek Beyt-i Harâm’a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman isterseniz avlanabilirsiniz. Mescid-i Harâm’ı ziyaretinizi engellediler diye bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi onlara karşı saldırganlık yapmaya sevk etmesin. İyilik ve takvâda birbirinizle yardımlaşın; günah ve düşmanlıkta ise yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.


Mâide / 13. Ayet

فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

Fakat verdikleri sözden dönmeleri yüzünden onları lânetledik ve kalplerini kaskatı yaptık. Onlar Tevrat’ın kelimelerini, kastedilen mânayı bozacak şekilde yerlerinden oynatıp değiştiriyorlar. Kendilerine bildirilen ilâhî hükümlerin büyük bir kısmını da unuttular. İçlerinden pek azı dışında onlardan dâimâ hâinlik görürsün. Yine de sen onları affet ve yaptıklarına aldırış etme, katlan! Şüphesiz Allah, iyilik ve ihsân sahiplerini sever.


Mâide / 85. Ayet

فَاَثَابَهُمُ اللّٰهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْمُحْسِن۪ينَ

Bu sözlerinden dolayı Allah onları altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerle mukâfatlandırdı. İyilik yapanların mükâfatı işte budur!


Mâide / 93. Ayet

لَيْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ ف۪يمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

İman edip sâlih amel işleyenlere, artık bundan böyle günahlardan sakınıp imanda sebât ile sâlih amellere devam ettikleri, sonra takvâları ve imanları tam sağlamlaşıp kökleştiği, sonra hem günahlardan sakınıp hem de iyilik yapmaya çalıştıkları takdirde, haram olmadan önce yiyip içtiklerinden dolayı bir günah yoktur. Çünkü Allah, iyilik ve ihsân sahiplerini sever.


En'âm / 17. Ayet

وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Eğer Allah sana bir sıkıntı verecek, bir zarar dokunduracak olursa, onu yine kendisinden başka giderecek yoktur. Eğer sana bir iyilik lutfederse, bilesin ki zâten O’nun her şeye gücü yeter.


En'âm / 84. Ayet

وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ كُلًّا هَدَيْنَاۚ وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِه۪ دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَۙ

Biz ona İshâk’ı ve torunu Yâkub’u ihsân ettik. Her birini doğru yola erdirdik. Daha önce Nûh’u ve zürriyetinden Dâvûd’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da doğru yola erdirmiştik. Biz, iyilik ve ihsân sahiplerini böyle mükâfatlandırırız.


En'âm / 151. Ayet

قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔاۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

Onlara şöyle de: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri bildireyim: O’na hiçbir şeyi ortak koşma­yın. Ana-babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla ço­cuk­la­rınızı öldürmeyin; çünkü sizi de onları da biz rızıklan­dırıyoruz. Açık olsun, gizli olsun hiçbir günaha ve kötülüğe yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. İşte bunlar, akıl erdirmeniz için Allah’ın size emrettiği hususlardır."


En'âm / 154. Ayet

ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟

Nitekim bir zaman da Mûsâ’ya, iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak, her şeyi iyice açıklamak üzere bir hidâyet rehberi ve rahmet olarak Tevrat’ı vermiştik ki, bir gün Rablerine kavuşacaklarına gerçekten iman etsinler.


En'âm / 160. Ayet

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Kim bir iyilik yaparsa, yaptığının on katıyla mükâfat­landırı­lacaktır. Kim de bir kötülük yaparsa ancak o kötülüğe denk bir ceza görecektir. Kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacaktır.


A'râf / 56. Ayet

وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ بَعْدَ اِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًاۜ اِنَّ رَحْمَتَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ

Yeryüzü düzene konduktan sonra orada fitne fesat çıkarıp bozgunculuk yapmayın. Azâbından korkarak ve rahmetini umarak O’na dua edin. Hiç şüphesiz Allah’ın rahmeti, iyilik eden ve işini güzel yapanlara pek yakındır.


A'râf / 95. Ayet

ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتّٰى عَفَوْا وَقَالُوا قَدْ مَسَّ اٰبَٓاءَنَا الضَّرَّٓاءُ وَالسَّرَّٓاءُ فَاَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Sonra kötülüğün yerini iyilikle, darlığın yerini bollukla değiştiriririz. Zamanla onların nüfusları ve servetleri artınca: “Atalarımız da bazan böyle darlık ve sıkıntılar, bazan de bolluk ve mutluluklar yaşamışlardı” der, olup bitenlerden hiç ders almazlar. Biz de onları, kendileri farkına bile varmadan ansızın yakalayıveririz.


A'râf / 131. Ayet

فَاِذَا جَٓاءَتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُوا لَنَا هٰذِه۪ۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُوا بِمُوسٰى وَمَنْ مَعَهُۜ اَلَٓا اِنَّمَا طَٓائِرُهُمْ عِنْدَ اللّٰهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Hayatın akışı içinde onlara bir iyilik geldiğinde “Bu bizim hakkımız” derlerdi. Kötü bir durumla karşılaştıklarında ise bunun Mûsâ ile beraberinde olanların uğursuzluğundan kaynaklandığını söylerlerdi. Şunu bilin ki, onların uğursuz saydığı şey, kötü işlerine karşı Allah’ın verdiği cezadır; fakat onların çoğu bunu bilmez.


A'râf / 156. Ayet

وَاكْتُبْ لَنَا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ اِنَّا هُدْنَٓا اِلَيْكَۜ قَالَ عَذَاب۪ٓي اُص۪يبُ بِه۪ مَنْ اَشَٓاءُۚ وَرَحْمَت۪ي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍۜ فَسَاَكْتُبُهَا لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِنَا يُؤْمِنُونَۚ

“Bize dünyada da âhirette de iyi ve güzel olanı takdir buyur. Şüphesiz biz sana yöneldik, senin yolunu tuttuk.” Allah şöyle buyurdu: “Azabım var, onu kimi dilersem onun başına dolarım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Fakat rahmetimi özellikle bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize iman edenlere nasip edeceğim.”


A'râf / 161. Ayet

وَاِذْ ق۪يلَ لَهُمُ اسْكُنُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ وَقُولُوا حِطَّةٌ وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا نَغْفِرْ لَكُمْ خَط۪ٓيـَٔاتِكُمْۜ سَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ

Bir zamanlar onlara şöyle buyurduk: “Şu şehre yerleşin, oradaki nimetlerden istediğiniz gibi yiyin, için. «Günahlarımızı bağışla ey Rabbimiz!» deyip şehrin kapısından alçakgönüllülükle eğilerek girin ki biz de hatalarınızı bağışlayalım. Böyle doğru ve güzel davranışlarda bulunanları fazlasıyla ödüllendireceğiz.”


A'râf / 168. Ayet

وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْاَرْضِ اُمَمًاۚ مِنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذٰلِكَۘ وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّـَٔاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Daha sonra onları parçalanmış topluluklar hâlinde yeryüzünün her tarafına dağıttık. İçlerinde iyi olanlar da vardır, iyi olmayanlar da. Belki gittikleri yanlış yollardan, işledikleri günahlardan dönerler diye onları bazan nimetlerle, bazan de musîbetlerle imtihan ettik.


Tevbe / 50. Ayet

اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ

Sana bir iyilik gelse, bu onları üzer. Fakat sana bir musîbet dokunsa: “İyi ki biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevine sevine dönüp giderler.


Tevbe / 67. Ayet

اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْۜ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْۜ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

Erkek olsun kadın olsun bütün münafıklar birbirinin aynısıdır: Kötülüğü teşvik edip yayarken, iyilik, doğruluk ve güzelliğin önünü kesmeye çalışırlar, Allah yolunda harcamaktan yana ellerini pek sıkı tutarlar. Allah’ı unuttukları için, Allah da onları unutmuştur. Gerçekten münafıklar yoldan çıkmışların ta kendileridir.


Tevbe / 71. Ayet

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. İyiliği emir ve tavsiye eder, kötülüklerin önünü almaya çalışırlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederler. İşte onlar, kendilerine Allah’ın merhametle muâmele edeceği seçkin kimselerdir. Şüphesiz ki Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.


Tevbe / 91. Ayet

لَيْسَ عَلَى الضُّعَفَٓاءِ وَلَا عَلَى الْمَرْضٰى وَلَا عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ اِذَا نَصَحُوا لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ مَا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ مِنْ سَب۪يلٍۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ

Allah’a ve Rasûlü’ne karşı samimi oldukları sürece zayıflara, hastalara ve savaşa hazırlanmak için maddî imkân bulamayanlara sefere katılmadıkları için herhangi bir sorumluluk ve vebâl yoktur. Zâten böyle dürüst olup, geride kaldıklarında hep iyilikle meşgul olanları kınamak için herhangi bir sebep söz konusu olamaz. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.


Tevbe / 107. Ayet

وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْر۪يقًا بَيْنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَاِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُۜ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّا الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

Münafıklardan bir grup, İslâm ve müslümanlar aleyhinde zararlı faaliyetler yapmak, kâfirleri desteklemek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olanların gelip kendilerine katılmasını beklemek maksadıyla bir mescid yaptılar. Üstelik bunlar: “Bu mescidi yaparken iyilikten başka bir şey düşünmedik” diye yemin de ederler. Allah şâhittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar.


Tevbe / 112. Ayet

اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ

Onlar; günahlarına tevbe eden, ibâdetle meşgul olan, hamdeden, oruç tutan, rükû eden, secde eden, iyilik ve güzellikleri teşvik edip yayan, her türlü kötülük ve çirkinliğin önünü almaya çalışan ve Allah’ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Rasûlüm! Sen böyle gerçek mü'minleri müjdele!


Tevbe / 120. Ayet

مَا كَانَ لِاَهْلِ الْمَد۪ينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِه۪ۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُص۪يبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَطَؤُ۫نَ مَوْطِئًا يَغ۪يظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه۪ عَمَلٌ صَالِحٌۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَۙ

Medine halkının ve çevresindeki bedevîlerin, savaşta Rasûlullah’tan geri kalmaları ve ona gereken ihtimâmı göstermeyip kendi canlarının ve başlarının derdine düşmeleri olacak şey değildir. Zira onlar ne zaman Allah yolunda herhangi bir susuzluğa, yorgunluğa ve açlığa düçar kalsalar; kâfirleri öfkelendirecek biçimde bir yere ayak basıp orayı ele geçirseler ve bir şekilde düşmana karşı üstünlük sağlayıp zafer kazansalar, bunların her biri kendilerine mutlaka birer sâlih amel olarak yazılır. Çünkü Allah, iyilik eden ve işini güzel yapanların mükâfatını asla zâyi etmez.


Hûd / 114. Ayet

وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ

Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir. Bu buyruklar, ibret ve öğüt almasını bilenlere bir hatırlatmadır.


Hûd / 115. Ayet

وَاصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ

Sabret; çünkü Allah iyi davranan ve işini güzel yapanların ecrini zâyi etmez.


Yusuf / 11. Ayet

قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأْمَنَّۭۖا عَلٰى يُوسُفَ وَاِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ

Babalarına şöyle dediler: “Sevgili babamız! Niçin bize güvenip Yûsuf’u emânet etmiyorsun? Halbuki biz elbette onun iyiliğini istiyoruz.”


Yusuf / 22. Ayet

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ

Yûsuf olgunluk çağına erişince ona hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik eden ve işini güzel yapanları böyle mükâfatlandırırız.


Yusuf / 36. Ayet

وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْرًاۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ

Onunla beraber hapse iki genç daha girmişti. Bunlardan biri: “Ben rüyâda kendimi şarap yapmak için üzüm sıkarken görüyorum” dedi. Diğeri de: “Ben de rüyâda başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve kuşların bunu gagalayıp yediğini görüyorum” dedi. Sonra ikisi birlikte: “Ne olur! Bize bunun tâbirini haber ver; doğrusu biz senin bu işi iyi bilen kimselerden olduğunu görüyoruz” dediler.


Yusuf / 56. Ayet

وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ نُص۪يبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَٓاءُ وَلَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ

Böylece Yûsuf’u Mısır’a yerleştirdik ve kendisine imkân ve iktidar verdik. Öyle ki, ülkenin her tarafında onun sözü geçiyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize eriştirir, iyilik eden ve işini güzel yapanların mükâfatını asla zâyi etmeyiz.


Yusuf / 78. Ayet

قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ اِنَّ لَهُٓ اَبًا شَيْخًا كَب۪يرًا فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ

Onlar: “Ey Azîz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var, onu bizden çok sever, ayrılığına dayanamaz. Ne olur, onun yerine bizden birini alıkoy. Doğrusu biz seni, anlayışlı, iyiliksever biri olarak görüyoruz” dediler.


Yusuf / 90. Ayet

قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ

Onlar: “Aman Allahım! Yoksa sen, gerçekten sen Yûsuf musun?” diye şaşırıp kaldılar. O da: “Evet, ben Yûsuf’um, bu da kardeşim. Allah bize lutufta bulundu. Gerçek şu ki, kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve sabrederse, elbette Allah iyilik eden ve yaptığı işi güzel yapanların emeklerini boşa çıkarmaz” dedi.


Yusuf / 100. Ayet

وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًاۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقًّاۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Annesiyle babasını tahtına oturttu. Hepsi birlikte onun önünde saygıyla eğildiler. Yûsuf dedi ki: “Babacığım, daha önce gördüğüm rüyânın tâbiri işte budur. Rabbim o rüyâyı gerçekleştirdi. Ayrıca şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten kurtararak ve sizi çölden buraya getirerek Rabbim bana büyük ihsânlarda bulundu. Doğrusu Rabbim, her ne dilerse onu pek güzel bir şekilde ve insanların göremeyeceği bir incelik içinde yerine getirir. Şüphesiz O, evet O, her şeyi hakkıyla bilen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.”


Ra'd / 6. Ayet

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُۜ وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلٰى ظُلْمِهِمْۚ وَاِنَّ رَبَّكَ لَشَد۪يدُ الْعِقَابِ

Kâfirler senden, iyilikten önce kötülüğün bir an önce gelmesini istiyorlar. Halbuki kendilerinden öncekilerin başına da nice ibret verici olaylar gelip geçti. Elbette senin Rabbin, zulüm ve haksızlıklarına rağmen insanlara karşı çok bağışlayıcıdır. Bununla birlikte senin Rabbinin cezalandırması da çok şiddetlidir.


Ra'd / 22. Ayet

وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ

Onlar, Rablerinin rızâsını kazanmak için her türlü sıkıntıya sabreder, namazı dosdoğru kılar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizlice ve açıktan Allah yolunda harcar, kötülüğü iyilik yaparak kendilerinden uzaklaştırırlar. Dünyanın sonunda güzel bir hayat işte böyle kimseleri beklemektedir.


Nahl / 128. Ayet

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ

Çünkü Allah, gönülleri kendisine saygı ve sevgiyle dopdolu olup buyruklarına karşı gelmekten sakınanlarla ve dâimâ iyilik edip işini güzel yapanlarla beraberdir.


İsrâ / 7. Ayet

اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يرًا

Eğer iyilik yaparsanız kendinize iyilik yapmış olursunuz; eğer kötülük ederseniz yine kendinize kötülük etmiş olursunuz. Artık ikinci defaki bozgunculuk ve büyüklenmenizin cezalandırma vakti gelince, onurunuzu çiğnemeleri, öncekilerin girdikleri gibi Beyt-i Makdis’e girmeleri ve ellerine geçirdikleri her şeyi yakıp yıkmaları için yine bir takım düşmanları başınıza musallat ederiz.


İsrâ / 23. Ayet

وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا

Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!


Furkan / 70. Ayet

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا

Ancak tevbe edip inanan ve sâlih ameller işleyenler müstesnâ. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirecektir. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.


Neml / 11. Ayet

اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُٓوءٍ فَاِنّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ

“Fakat kim zulme batmışsa, öylelerinin benden korkması gerekir. Ancak onlar da işledikleri kötülüklerin ardından tevbe edip hâllerini ve amellerini güzelleştirirlerse, bilsinler ki, ben şüphesiz günahları çok bağışlayıcıyım ve engin merhamet sahibiyim.”


Neml / 46. Ayet

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Sâlih dedi ki: “Ey kavmim! İyilikler dururken, ne diye başınıza acele bir kötülüğün gelmesini istiyorsunuz? Merhametine kavuşmak için Allah’tan affınızı dileseniz olmaz mı?”


Neml / 89. Ayet

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ اٰمِنُونَ

Kim huzurumuza bir iyilikle gelirse, mükâfat olarak ona ondan daha hayırlısı verilecektir. Üstelik böyleleri, o günün dehşetinden de güven içinde olacaklardır.


Kasas / 14. Ayet

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ

Mûsâ yiğitlik çağına erişip bedenen ve zihnen iyice olgunlaşınca ona hüküm ve ilim verdik. İşte biz iyilik eden ve işini güzel yapanları böyle mükâfatlandırırız.


Kasas / 54. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

İşte onlara sabretmelerinden ötürü mükâfatları iki kat verilecektir. Bunlar kötülüğe iyilikle mukâbele eder ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcarlar.


Kasas / 84. Ayet

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Kim Allah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, ona bu yaptıklarından daha hayırlı bir mükâfat vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, bilinmeli ki, o kötülükleri işleyenler yalnızca yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.


Lokman / 14. Ayet

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ

Biz insana, anne-babasına mümkün olan en iyi şekilde davranmasını emrettik. Annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımış; sütten kesilmesi de iki yılı bulmuştur. Onun için, ey insan, bana şükret, ana-babana da teşekkür et. Unutma ki, sonunda bana dönecek ve yaptıklarının hesabını vereceksin.


Lokman / 15. Ayet

وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًاۘ وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Eğer anne-baban seni, ilâhlığına dâir bilgin olmayan şeyleri bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa, o takdirde onlara itaat etme. Fakat yine de dünyada onlara gerektiği ölçüde sahip çık. Sen, her işinde bütün gönlüyle bana yönelmiş, sürekli benim rızâmı arayan seçkin kulların yolunu izle. Sonunda dönüşünüz bana olacak, ben de bütün yaptıklarınızı size tek tek haber vereceğim.


Zümer / 10. Ayet

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

Rasûlüm! Benden naklen onlara şunu söyle: “Ey iman eden kullarım! Gönlünüz Allah korkusu ve saygısıyla dopdolu olarak Rabbinize karşı gelmekten sakının! Bu dünyada samimi davranıp iyi işler yapanlara dünyada da âhirette de güzel bir karşılık vardır. Allah’ın arzı geniştir. Ancak hakkıyla sabredenlere mükâfatları hesapsız bir tarzda ödenecektir.”


Fussilet / 34. Ayet

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ

İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel karşılıkla savmaya bak. O zaman göreceksin ki, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan, sımsıcak bir dost oluvermiştir.


Şûrâ / 23. Ayet

ذٰلِكَ الَّذ۪ي يُبَشِّرُ اللّٰهُ عِبَادَهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰىۜ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ ف۪يهَا حُسْنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ شَكُورٌ

İşte Allah, iman edip sâlih ameller işleyen kullarına bu başarı ve kazancı müjdelemektedir. Rasûlüm! De ki: “Tebliğime karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Sizden tek isteğim, akrabaya saygı ve sevgi gösterip insanlar arasındaki kardeşlik ve dostluk ilişkilerini gözetmenizdir.” Unutmayın ki, kim güzel bir iş yaparsa, onu daha güzel işler yapmaya yönlendirir, yaptığı güzelliklerin sevabını da fazlasıyla veririz. Muhakkak ki Allah, çok bağışlayandır, her güzel iş ve davranışın karşılığını bol bol verendir.


Ahkaf / 15. Ayet

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَانًاۜ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًاۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

Biz insana anne babasına en güzel şekilde davranmasını önemle emrettik. Çünkü annesi onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur. Çocuğun ana karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihâyet insan güçlü kuvvetli çağına erişip kırk yaşına varınca şöyle der: “Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeyi ve seni hoşnut kılacak sâlih ameller işlemeyi bana nasip et. Soyumdan gelenleri de sâlih insanlar yap. Tevbe edip senin kapına döndüm ve ben tam bir teslimiyetle sana boyun eğenlerdenim.”


Tûr / 28. Ayet

اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟

“Çünkü biz daha önce yalnız O’na kulluk eder, yalnız O’na yalvarırdık. Gerçekten O, evet O, lutf u ihsânı bol olandır, sonsuz merhamet sahibidir.”


Mümtehine / 8. Ayet

لَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُٓوا اِلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ

Allah, dîninizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kâfirlere iyilikte bulunmanızı ve mümkün olduğunca onlara adâletli davranmanızı yasaklamaz. Hiç şüphesiz Allah, hak ve adâlet konusunda titiz davrananları sever.


Müddessir / 6. Ayet

وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُۙ

Yaptığın iyiliği çok görüp başa kakma.


Abese / 16. Ayet

كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ

Allah’a karşı saygıyla dolu, itaatkâr, çok değerli, iyilik timsâli katiplerin!



https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/05/enam-suresinin-95-ayeti-ne-anlatiyor-195181-m.jpg
Enâm Suresinin 95. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۜ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّۜ ذٰلِكُمُ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-92-ayeti-ne-anlatiyor-195159-m.jpg
Enâm Suresinin 92. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-82-ayeti-ne-anlatiyor-195113-m.jpg
Enâm Suresinin 82. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ İman edip ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...