ADAM-ADAMLAR ile ilgili ayetler (34 kayıt)

Bakara / 17. Ayet

مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًاۚ فَلَمَّٓا اَضَٓاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّٰهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ ف۪ي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ

Münafıkların misâli, karanlıkta ateş tutuşturmaya çalışan bir insanın hali gibidir. Ateş o kişinin etrafını aydınlatınca Allah, aydınlıktan faydalanması gerekenlerin nurlarını söndürür, onları karanlıklar içinde ve hiçbir şey göremez halde bırakır.


Bakara / 50. Ayet

وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

Sizin için denizi ikiye ayırmış, sizi kurtarmış ve gözünüzün önünde Firavun hânedânını boğmuştuk.


A'râf / 46. Ayet

وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌۚ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِس۪يمٰيهُمْۚ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ

Cennetle cehennem arasında bir perde vardır. A‘râf üzerinde de cennetlik ve cehennemlikleri simalarından tanıyan adamlar bulunur. Onlar cennet ehline: “Selâm size!” diye seslenirler. Kendileri ise henüz cennete girmemiş, fakat oraya girmeyi şiddetle arzulamaktadırlar.


A'râf / 48. Ayet

وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ

A‘râftakiler, simalarından tanıdıkları cehennem ehli bazı adamlara seslenerek şöyle derler: “Gördünüz ya, ne kalabalık taraftarlarınız, ne hesapsız servetiniz, ne de kibirli tavırlarınız bugün size bir fayda sağladı.”


A'râf / 63. Ayet

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Allah’ın azabını hatırlatarak sizi uyarması, böylece günahlardan sakınıp ilâhî merhamete nâil olabilmeniz için, içinizden biri vasıtasıyla size Rabbinizden bir uyarı ve nasihat gelmesine mi şaşıyorsunuz?”


A'râf / 69. Ayet

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْۜ وَاذْكُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَصْۣطَةًۚ فَاذْكُرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Allah’ın azabını hatırlatarak sizi uyarması için, içinizden biri vasıtasıyla size Rabbinizden bir uyarı ve nasihat gelmesine mi şaşıyorsunuz? Düşünün ki, O sizi Nûh kavminden sonra yeryüzünde halîfeler yaptı ve sizi yaratılış bakımından daha güçlü, kuvvetli ve gösterişli kıldı. O halde Allah’ın verdiği nimetleri hatırınızdan çıkarmayıp ona göre davranın ki kurtuluşa eresiniz.”


A'râf / 155. Ayet

وَاخْتَارَ مُوسٰى قَوْمَهُ سَبْع۪ينَ رَجُلًا لِم۪يقَاتِنَاۚ فَلَمَّٓا اَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ اَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَاِيَّايَۜ اَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَٓاءُ مِنَّاۚ اِنْ هِيَ اِلَّا فِتْنَتُكَۜ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَٓاءُ وَتَهْد۪ي مَنْ تَشَٓاءُۜ اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِر۪ينَ

Mûsâ halkı arasından temsilci olarak yetmiş kişi seçip, tâyin buyurduğumuz vakitte dağa geldi. (Ama oraya gelince bunlar Allah’ı görmek istediler; Allah’ı görmedikçe inanmayacaklarını söylediler.) Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakalayıverdi. Mûsâ şöyle yalvarmaya başladı: “Rabbim! Dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizdeki bir takım beyinsizlerin yaptıkları yüzünden mi hepimizi helâk edeceksin? Bu iş, ancak senin bir imtihanındır ki, onunla dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola erdirirsin. Sen bizim dostumuz ve yardımcımızssın. Bizi bağışla ve bize merhamet et. Çünkü sen, bağışlayanların en hayırlısısın!”


Tevbe / 108. Ayet

لَا تَقُمْ ف۪يهِ اَبَدًاۜ لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ ف۪يهِۜ ف۪يهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّر۪ينَ

O mesidde asla namaza durma! Daha ilk günden takvâ temelleri üzere yapılan mescid, senin namaz kılmana daha uygundur. Orada her türlü günah ve kötülüklerden temizlenmek isteyen kimseler vardır. Allah da zâten bu ölçüde temizlenme gayretinde olanları sever.


Yunus / 2. Ayet

اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا اَنْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُب۪ينٌ

Kendi içlerinden birisine: “İnsanları azap ile uyar; iman edenlere de, dürüstlükleri ve iyi işler yapmaları sebebiyle kendileri için Rableri katında ötekilerini geçen emin bir makam olduğunu müjdele” diye vahyetmemiz onların çok tuhafına mı gitti ki, kâfirler kalkıp: “Besbelli ki bu adam sihirbazın teki!” diyorlar?


Hûd / 78. Ayet

وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ

Daha önceden de o çirkin işleri yapmaya alışık olan kavmi koşarak, itişe kakışa Lût’un yanına geldiler. Lût onlara: “Ey kavmim! İşte şunlar benim kızlarım; sizin için en temiz olanı onlarla evlenmenizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerime karşı beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam yok mu!” dedi.


Hûd / 87. Ayet

قَالُوا يَا شُعَيْبُ اَصَلٰوتُكَ تَأْمُرُكَ اَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَوْ اَنْ نَفْعَلَ ف۪ٓي اَمْوَالِنَا مَا نَشٰٓؤُ۬اۜ اِنَّكَ لَاَنْتَ الْحَل۪يمُ الرَّش۪يدُ

Dediler ki: “Ey Şuayb! Atalarımızın tapageldiği putlarımızı bir yana bırakmamızı veya bizzat kendi mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Bunu senden beklemezdik. Çünkü sen yumuşak huylu, vakur, aklı başında bir adamsın.”


İsrâ / 47. Ayet

نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِه۪ٓ اِذْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ وَاِذْ هُمْ نَجْوٰٓى اِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

Seni dinlerken aslında biz onların neye kulak kesildiklerini; kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zâlimlerin birbirlerine: “Eğer Muhammed’e uyarsanız siz, ancak düpedüz büyülenmiş bir adamın ardından gitmiş olacaksınız” dediklerini biz çok iyi biliyoruz.


Kehf / 32. Ayet

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِاَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ اَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًاۜ

Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların etrafını hurmalıklarla donatmış ve aralarına da bir ekin tarlası yerleştirmiştik.


Kehf / 37. Ayet

قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلًاۜ

Arkadaşı ona şöyle cevap verdi: “Seni aslen topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, sonra da seni eli yüzü düzgün bir adam hâline getiren Allah’ı inkâr mı ediyorsun?”


Mü'minûn / 25. Ayet

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ

“O olsa olsa delirmiş bir adamdır. Hele bir zamana kadar onu gözetleyip bekleyin, bakalım!”


Mü'minûn / 38. Ayet

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ

“Bu adam, uydurduğu yalanları Allah’a yakıştıran bir yalancıdan başka bir şey değil! Bu yüzden biz ona kesinlikle inanmayız.”


Nûr / 37. Ayet

رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ

O erler ki, ne ticâret ne de alış veriş onları Allah’ı zikretmekten, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin halden hâle girip alt üst olacağı ve gözlerin dehşetten donakalacağı bir günden korkarlar.


Furkan / 8. Ayet

اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

“Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya kendisinin zahmetsizce yiyip içeceği, geçimini temin edeceği bir bahçesi olsaydı.” Bu zâlimler mü’minlere de: “Siz, başka değil, gerçekten büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz!” dediler.


Şuarâ / 61. Ayet

فَلَمَّا تَرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ

İki topluluk birbirini görecek kadar yaklaşınca, Mûsâ’nın beraberindekiler: “Eyvâh! Yakalandık!” dediler.


Kasas / 15. Ayet

وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ

Bir gün Mûsâ, halkın ortalıkta bulunmadığı bir sırada şehre girdi. Orada iki adamın birbiriyle kavga ettiğini gördü. Bunlardan biri kendi kavminden, öbürü ise düşman tarafından idi. Kendi kavminden olan kişi, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ötekine bir yumruk attı, adamın ölümüne sebep oldu. Arkasından da: “Bu, şeytan işidir. Gerçekten o, insanları doğru yoldan saptıran apaçık bir düşmandır” dedi.


Kasas / 20. Ayet

وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ

O sırada şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve ayağının tozuyla: “Ey Mûsâ! Firavun’un ileri gelen adamları şu anda seni öldürmek için aralarında görüşüp duruyorlar. Hemen buradan çık, git! Şüphen olmasın, ben senin iyiliğini isteyen biriyim!”


Kasas / 32. Ayet

اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ

“Elini de koynuna sok; kusursuz ve lekesiz olarak bembeyaz çıksın. Korkudan kanat gibi açılan kollarını kendine doğru çek. İşte bu ikisi, Firavun ile onun ileri gelen adamlarına göstermen için Rabbin tarafından sana verilmiş iki mûcizedir. Çünkü onlar, iyice yoldan çıkmış bir topluluktur.”


Ahzâb / 4. Ayet

مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ وَمَا جَعَلَ اَزْوَاجَكُمُ الّٰٓـ۪ٔي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ اُمَّهَاتِكُمْۚ وَمَا جَعَلَ اَدْعِيَٓاءَكُمْ اَبْنَٓاءَكُمْۜ ذٰلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِاَفْوَاهِكُمْۜ وَاللّٰهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّب۪يلَ

Allah, bir adam için onun göğüs boşluğunda iki kalp yaratmadı. Kendilerine “Sen bana annemin sırtı gibisin!” demekle annenizin yerine koyup nefsinize haram ettiğiniz eşlerinizi de sizin gerçek anneleriniz kılmadı. Bunun gibi, evlatlık edinip “evladım!” diye çağırdığınız kişileri de sizin öz çocuğunuz yapmadı. Bunlar ağzınıza doladığınız ama hiçbir gerçekliği olmayan boş lâflardan ibârettir. Allah gerçeği söyler ve uyulması gereken doğru yolu gösterir.


Ahzâb / 23. Ayet

مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُۘ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلًاۙ

Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze dâimâ bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi sözünün gereğini yerine getirip O’nun yolunda can vermiş, kimi de sırasını beklemektedir. Onlar, verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.


Sebe' / 7. Ayet

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۙ اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ

Küfürde saplanıp kalmış olanlar, birbirlerine alaylı alaylı şöyle diyorlar: “Size, tamâmen dağılıp paramparça olduktan sonra, evet bu halde iken, yepyeni bir hayatla tekrar dirileceğinizi söyleyen bir adamı gösterelim mi?”


Sebe' / 43. Ayet

وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا رَجُلٌ يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ وَقَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ مُفْتَرًىۜ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ

Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman: “Bu, başka değil, sırf sizi atalarınızın taptıkları putlardan vazgeçirmek isteyen bir adam” demişlerdi. Yine: “Kur’an diye okuduğu şey, uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değil” demişlerdi. Kendilerine gerçek geldiğinde o kâfirler: “Bu, düpedüz bir büyü!” dediler.


Yâsin / 20. Ayet

وَجَٓاءَ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ رَجُلٌ يَسْعٰى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَل۪ينَۙ

Derken, şehrin tâ öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Ayağının tozuyla şunu söyledi: “Ey kavmim! Gelin, bu elçilere uyun!”


Sâd / 62. Ayet

وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ

Sonra diyecekler ki: “Dünyada iken kendilerini kötü saydığımız ve kendilerine hiç değer vermediğimiz bir kısım insanları burada, cehennemin içinde niçin göremiyoruz?”


Zümer / 29. Ayet

ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلًا ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Allah şöyle bir misâl veriyor: Bir tarafta, karşılıklı rekâbet hâlinde birbirleriyle sürekli çekişen kötü huylu ortakların emrinde çalışan bir kişi, diğer tarafta sadece tek bir insanın emri altında bulunan bir başkası: bu iki adamın durumu hiç eşit olabilir mi? Elbette olamaz. O halde, bütün teşekkür ve övgüler yalnızca Allah’a olmalı; kulluk ve ibâdet hiçbir ortağı olmayan Allah’a yapılmalıdır. Ne var ki, insanların çoğu bu gerçeği anlamaya yanaşmazlar.


Mü'min / 28. Ayet

وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌۗ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ا۪يمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلًا اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي يَعِدُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ

Firavun âilesinden o ana kadar imanını gizlemiş mü’min bir adam şöyle hitap etti: “Ne o! Yoksa siz bir insanı «Rabbim Allah’tır» dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden apaçık mûcizeler, deliller getirmiştir. Eğer o bir yalancıysa, zâten yalanının cezasını kendisi çekecektir. Fakat doğru söylüyorsa, onu inkâr ettiğiniz takdirde en azından sizi tehdit ettiği azabın bir kısmı dünyadayken başınıza gelecektir. Çünkü Allah haddini aşan, kabiliyet ve imkânlarını boşa harcayan ve çok yalan söyleyen kimseleri doğru yola ulaştırmaz.”


Zuhruf / 31. Ayet

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ

Bir de dediler ki: “Bu Kur’an şu iki şehirden önde gelen büyük bir adama indirilmeli değil miydi?”


Cin / 6. Ayet

وَاَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْاِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًاۙ

“Gerçi, öteden beri insanlardan bazı adamlar cinlerden birtakım adamlara sığınıyor, böylece onların kibir ve azgınlıklarını artırıyor, cinler de kendilerine sığınanların günahına günah, isyânına isyân katıyorlardı.»


Beled / 18. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ

Böyle yapanlar, amel defterleri sağlarından verilecek olan uğurlu ve mutlu kimselerdir.


Beled / 19. Ayet

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ

Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, onlar da amel defterleri sollarından verilecek olan uğursuz ve bedbaht kimselerdir.



https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...