Nisâ
sûresi Medine’de nâzil olmuştur, 176 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve
“kadınlar” mânasına gelen اَلنِّسَاءُ
(Nisâ) kelimesinden alır. Ayrıca bu kelime sûre boyunca sıkça tekrar
edilmektedir. Mushaf tertîbine göre 4, nüzûl sırasına göre 98. sûredir. Kur’ân-ı
Kerîm’in 114 sûresi içinde اَلرِّجَالُ
(ricâl) yani “Erkekler” ismini taşıyan bir sûre olmayıp, “Nisâ” ismiyle anılan
bir sûrenin olması ve sûrede daha çok kadınlarla alakalı konuların ele alınması,
İslâm’ın kadına verdiği değer açısından dikkat çekicidir. Daha önce hep ikinci
planda tutulmuş ve hakları yenmiş kadınları onurlandırmanın ve onları İslâm
toplumu içinde layık oldukları yere oturtmanın açık bir işaretidir.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan ikinci sûredir. Mümtehine sûresinden sonra, Zil âl’den önce inmiştir. Bakara, Enfâl, Âl-i İmrân, Ahzâb ve Mümtehine sûreleri Medine’de Nisâ’dan önce nâzil olmuştur. Sûrenin, hicretten sonra 5 veya 6. yılda, Müreysî Gazvesi’nde dinî hükümler ve uygulamalar arasına girdiği bilinen teyemmüm âyetini ihtiva etmesi ağırlıklı olarak bu yıllarda indiğini düşündürmektedir. Buhârî’de yer alan (“Ferâiz”, 14) Nisâ sûresinin 176. âyetinin Kur’an’ın son âyeti olduğu yönündeki rivayet dikkate alındığında, başka bazı sûreler gibi bunun da nüzûlünün geniş bir sürede tamamlandığı söylenebilir. Sûrenin hicret günlerinde veya Mekke’de nâzil olduğunu ifade eden rivayetler zayıf bulunmuştur. “Ey insanlar!” hitabıyla başlayan sûrelerin Mekke’de vahyedildiği yönündeki kabulden hareketle ileri sürülen son iddiaya şöyle karşı çıkılmıştır: Medine’de geldiği bilinen birçok âyette benzer hitaplar bulunmaktadır ve Medine’de “ey insanlar!” denildiğinde bununla yalnızca Medineliler kastedilmez; dolayısıyla bu hitap Mekke’de inişin işareti değildir (İbn Âşûr, IV, 212).
Konusu
Sûrede
öncelikle toplumun temeli olan ailenin istikrarı için gereken tavsiye ve
direktifler verilir. Bu açıdan bilhassa nikah ve mirasla alakalı hükümler
açıklanır. Kadından ve kadınların toplum içindeki yerinden bahsedilir.
Kadınlarla erkeklerin aynı asıldan geldiklerine vurgu yapılarak, akrabalık
haklarına riayet emredilir. Emanetin ehline verilmesinin ve adâletin lüzumu
hatırlatılır. Ayrıca vakit namazı, korku namazı, namaz için gerekli taharet ve
teyemmüm gibi konulara temas edilerek insanların sağlam ve sıhhatli bir kulluk
şuuru oluşturmalarında önemli hususlara yer verilir. Mü’minler kendilerini
savunmaya teşvik edilir. Bununla birlikte onlara İslâm’ı tebliğ etmenin
ehemmiyeti de öğretilir. Hicretin hükmü açıklanır. Mü’minlerle “münafıklar, yahudiler
ve müşrikler” arasındaki münâsebetlere ait hükümler getirilir. Yahudilerin bazı
yanlış inanç, tutum ve davranışları tenkit ve tashih edilir. Her şeyin ötesinde
en çok müslüman fert ve toplumu kuvvetlendirme ve sağlam bir birlik oluşturma
gayesiyle, müslüman şahsiyetinin ve ahlâkî karakterinin mükemmel, yüksek ve
güçlü olması yönünde telkinler yapılır.
İbn
Abbas (r.a.) şöyle der:
Nisâ
suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı
şeylerin hepsinden hayırlıdır:
“Allah sizi
günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek
diliyor.…” (Nisâ 4/27)
“Allah sizin
yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” (Nisâ 4/28)
“Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin
küçük günahlarınızı örteriz…” (Nisâ 4/31)
“Allah zerre
kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” (Nisâ 4/40)
“Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun
altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” (Nisâ 4/48)
“Kim bir kötülük yapar veya
nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok
bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/110)
“Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.” (Nisâ 4/147)
(İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, 448)
Nisâ
sûresi, içerisinde hukukî ve ahlâkî hükümlerin en çok bulunduğu sûrelerden
birisidir. Kulların bütün bu ağır hükümlerin üstesinden gelebilmeleri için
sûreye takvâdan ve Allah’ın her şeyi görüp bildiğinden söz edilerek
başlanmaktadır.
Fazileti
İbn
Abbas (r.a.) şöyle der:
Nisâ
suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı
şeylerin hepsinden hayırlıdır:
“Allah sizi
günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek
diliyor.…” (Nisâ 4/27)
“Allah sizin
yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” (Nisâ 4/28)
“Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin
küçük günahlarınızı örteriz…” (Nisâ 4/31)
“Allah zerre
kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” (Nisâ 4/40)
“Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun
altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” (Nisâ 4/48)
“Kim bir kötülük yapar veya
nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok
bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/110)
“Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.” (Nisâ 4/147)
(İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, 448)
66: Eğer onlara “Kendinizi öldürün!” yahut “Yurtlarınızdan çıkın!” diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı müstesna, bu emri yerine getirmezlerdi. Halbuki onlar, verilen öğütleri tutsalardı, hem kendileri için daha hayırlı olur hem de iman, azim ve sebâtları daha da artardı.
67: O zaman yanımızdan kendilerine elbette büyük bir mükâfat verirdik.
68: Ve onları mutlaka dosdoğru bir yola ulaştırırdık.
TEFSİR:
Allah
Teâlâ daha önceki ümmetlere, ezcümle İsrâiloğulları’na, kalp katılıklarının
giderilmesi, işledikleri ağır günahların affı gibi çeşitli hikmetlere binaen
kimi zaman çok ağır tekliflerle sorumlu kılmıştır. İslâm ise fıtrata uygunluk
ve kolaylık dini olup insan tabiatına aykırı, mutad olandan fazla teklifler
getirmemiştir. Hak Teâlâ 66. âyette, daha önceki âyetlerde beyân buyrulan itaat
esasının bir zeyli olmak üzere, İslâm’daki bütün emir ve yasakların kolaylıkla
itaat edilebilir cinsten olduğunu dolaylı bir biçimde beyân buyurmaktadır. Daha
önemlisi İslâmî emir ve yasaklara uymanın neticesi çok parlaktır:
67,68. O zaman onlara kendi katımızdan büyük bir ecir verir ve onları doğru yola eriştirirdik.
4.
Diyanet İşleri (Yeni) Meali
Onları elbette doğru yola iletirdik.
5.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
Ve onları elbette doğru yola iletirdik.
6.
Elmalılı Meali (Orjinal) Meali
Ve Elbette kendilerine doğrudan doğru bir tarikı müstekıme çıkarırdık
7.
Hasan Basri Çantay Meali
Onları elbet doğru yola iletirdik.
8.
Hayrat Neşriyat Meali
Ve elbette, onları dosdoğru bir yola hidâyet ederdik.
9.
Ali Fikri Yavuz Meali
Ve onları, muhakkak doğru yola iletirdik.
10.
Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Ve onları elbette bir doğru yola hidâyet ederdik.
11.
Ümit Şimşek Meali
Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.
12.
Yusuf Ali (English) Meali
And We should have shown them the Straight Way.
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Nisâ Sûresi 68. ayetinin tefsiri için tıklayınız
*
Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.
Peygamberimizin (s.a.v.) ismi Kur’an-ı Kerim’de beş defa geçmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) Kur’an’da dört defa “Muhammed”, bir defa da “Ahmed” olara ...
Sözlükte “korku namazı” anlamına gelen salâtü'l-havf tabiri fıkıhta düşman, eşkıya, hayvan saldırısı yahut yangın, sel tehlikesi gibi tehditler karşıs ...
Hatim, “Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonuna kadar ezberden veya yüzünden okuma” demektir.
Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve ...