TEFSİR:
Allah
Teâlâ, önce anlatılanlara ilâveten has kulları için hazırladığı nimetleri
saymaya şöyle devam ediyor:
›
İtina ile işlenmiş ve döşenmiş koltuklar üzerine oturup
yaslanırlar. Cennette güneşin sıcağı gibi aşırı sıcak görmeyecekleri gibi,
aşırı derecede soğuk da görmezler.
Çünkü
cennet kendine has bir nurla aydınlanacak ve orada mü’mine sıkıntı verecek
hiçbir şey olmayacaktır. Onları cennet ağaçlarının gölgeleri bürür, meyveleri
onlara doğru eğildikçe eğilir. Öyle ki ayakta olan da, oturan da, yatan da
onları kolaylıkla alabilir. Uzaklıkları veya dikenli oluşları sebebiyle elleri
geri boş dönmez.
›
Cennetliklerin önlerinde parlak gümüş kaplarla yemekler, berrak
billûr testilerle içecek dolaştırılır. Kadehlerine istedikleri kadar içecek
konulup kendilerine ikram edilir. (bk. Zuhruf 43/71)
›
Onlara gümüş billûr kadehlerle, içine zencefîl karıştırılmış bir
içecekten doldurulup ikram edilir.
Zencefîl,
güzel kokusuyla içeceğe lezzet veren çok hoş bir baharattır. Buradan anlaşıldığına
göre, cennet ehline içirilen içeceğe yukarıda geçtiği gibi kâh kâfûr, kâh
zencefîl karıştırılmaktadır. Yahut bu içecek, kâh kâfûr pınarından, kâh
zencefîl pınarından doldurulmaktadır. Kâfûr serinlik, zencefîl ise sıcaklık
verir. Cennetliklerin her iki zevki de tatmaları istenir. Zencefil karışımlı
olan ve müslümana sadece neş’e üstüne neş’e veren bu içecek de tükenmeyecek
kadar çoktur. Çünkü onun kaynağı Selsebîl denilen bir pınardır. Selsebîl,
içilmesi gayet lezzetli, tatlı, boğazdan çok rahat geçen bir içecektir.
›
Altın ve gümüş kaplara konmuş leziz yemekleri, gümüşten yapılmış
billûr kadehlerdeki nefis şarapları dolaştıranlar, etrafa saçılmış inci
daneleri kadar güzel, parlak, ihtiyarlamaz, tazelikleri bozulmaz, ölümsüz
civanlardır.
Saçılmış
inci daneleri, ışıkları birbirine değdiği için güzel ve parlak bir görünüm
verir. Bu sebeple o gençler etrafa dağılmış incilere benzetilmişlerdir.
Bunların ışığı çevreye vurmakta ve hizmet için dolaşmaktadırlar. Bu manzarayı
görenler, bunun gerçekten büyük bir nimet, muazzam bir servet, ihtişam ve
devlet olduğunu anlarlar.
›
Cennetlikler altlık olarak سُنْدُسٌ (sündüs) denen ince ipekten, üstlük olarak
da اِسْتَبْرَقٌ (istebrak) denilen kalın ipekten elbiseler
giyerler. Bu elbiselerin renkleri yeşildir. Parıl parıl parlayan bu giysilere
ilaveten bileklerine gümüş bilezikler takarlar. (bk. Kehf 18/30-31)
›
Rableri onlara tertemiz bir içecek içirir.
Bu
içecek hem temizdir, hem temizleyicidir. Onda dünya içeceklerinde bulunan
lekelerden eser yoktur. Onu içtiklerinde cennetliklerde de hiçbir leke ve keder
bırakmaz. Çünkü شَرَابًا طَهُورًا (şerâben tahûren) diye isimlendirilen bu içecek daha önce sözü
edilen biri kâfur katkılı, diğeri zencefil katkılı iki çeşit içeceğin ikisinden
de üstün ve doğrudan doğruya âlemlerin Rabbi tarafından içirilen, içine hiçbir
katkı katılmamış, saf ve tertemiz bir içecektir. Bunu içenlerde Hakk’ın
cemâline kavuşma neşesi doğar. Rivayete göre cennetliklere yiyecek ve içecekler
verilir. En sonunda da tertemiz bir içecek sunulur ki, bununla kalpleri ve
bütün içleri tertemiz olur; dışlarından misk kokusu gibi bir ter halinde taşar.
Yine rivayete göre bu, cennet kapısında bir kaynaktır ki her kim ondan içerse
yüce Allah onun kalbinde kin, hile ve hasetten veya içinde kirden lekeden eser
bırakmaz, hepsini çekip çıkarır. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb,
XXX, 225) Nitekim bu mânaya işaret etmek üzere: “Biz onların kalplerinde kin
ve nefret adına ne varsa hepsini söküp atarız. Dost ve kardeş olarak tahtlar
üzerinde karşılıklı otururlar” (Hicr 15/47) buyrulur. Bundan maksadın sırf
ruhanî olan bir içecek olup, insanı Allah’ın dışında her şeyden uzaklaştıran
ilâhî bir tecelli olduğu da söylenmiştir.
Hikâye
olunduğuna göre, Bâyezid-i Bistâmî’ye bu âyeti sormuşlar. Şöyle demiş: “Allah
onlara tertemiz bir içecek sundu. Onlardan kendi zatından başka her şeyin
sevgisini temizledi.” Sonra da şöyle demiş: “Yüce Allah’ın ikram edeceği bir
içecek vardır ki, onu kullarının en faziletlileri için saklamıştır. Bu içeceği
onlara doğrudan doğruya kendisi içirir. İçtiler mi coşarlar, coştular mı
uçarlar, uçtular mı ererler, erdiler mi ayrılmazlar. Onlar “Gücü her şeye
yeten ve hükmü her şeye geçen Hükümdar’ın huzurunda, hoşnut olacakları çok
şerefli bir hak ve dürüstlük meclisindedirler” (Kamer 54/55) sırrına
ermişlerdir. (bk. Elmalılı, Hak Dini, VII, 5510-5511)
Nihâyetinde
Allah Teâlâ onlara hitap ederek, eriştikleri bu nimetlerin dünyada yaptıkları
güzel amellerin karşılığı olduğunu, çünkü o amellerinin kabule şayan
görüldüğünü haber verir. Bunun melekler tarafından söylenmesi de mümkündür.
(bk. Hâkka 69/24; Ra‘d 13/23-24; Zümer 39/73)
Şimdi de Resûlullah (s.a.s.)’e hitap edilerek, onun
muazzez şahsında tüm inananlara bu güzel ve ebedi nimetlere ulaşmanın yolu
beyân buyrulur:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri