En'âm Sûresi 103. Ayet Tefsiri


103 / 165


En'âm Sûresi Hakkında

En‘âm sûresi çoğunluğun görüşüne göre Mekke’de bir defada inmiştir. Ancak üç veya altı âyetinin Medine’de indiğine dair bir görüş de bulunmaktadır. 165 ayettir. Mushaftaki tertibe göre 6, iniş sırasına göre 55. sûredir. Sûreye isim olan اَلأنْعَامُ (en‘âm) kelimesi Arapça’da “deve, sığır ve koyun gibi evcil hayvanlar, ceylan, geyik ve benzeri yabani hayvanlar ve bir takım binek hayvanları” mânasında kullanılmaktadır. Bu kelime sûrenin 136, 138, 139 ve 142. âyetlerinde altı kez tekrar edilmiştir.

En'âm Sûresi Konusu

Esasen İslâm’ın inanç esaslarının işlendiği bu sûrede özetle şu mevzular yer almaktadır:

    Allah’ın birliğinin delilleri; ilim, irade, kudret gibi sıfatları beyân edilerek şirkin geçersizliği ve âhirette sebep olacağı vahim neticeleri haber verilir. İslâm inancını kabul etmeyen kâfirlerin, Kur’an’ın davetine bigâne kaldıkları takdirde, kendilerinden önceki kâfirlerin uğradıkları hazin akıbete uğrayacakları ikazı yapılır.

    Peygamberin tebliğ vazifesi ve bu vazifeyi ifâ ederken kullandığı imkânların sınırlı oluşu, zengin veya fakir her seviyeden muhatapla münâsebetleri ele alınmakta, özellikle çevreden gelen baskılar sebebiyle fakir müslümanlara olması gereken ilginin azaltılmaması istenmektedir.

    Tevhid mücâdelesinde Resûlullah (s.a.s.) ve etrafındaki müslümanları teselli etmek, münkirlerden gelecek eziyetlere karşı sabırlı olmaya teşvik etmek ve takip edilmesi gereken bir tebliğ metodunu öğretmek gayesiyle Hz. İbrâhim’in putperest kavmiyle olan münâsebetleri, onları şirkten vazgeçirmek için getirdiği deliller üzerinde durulur. Efendimiz’den önceki bütün peygamberlerin hep aynı hidâyet yolunun yolcuları oldukları ve insanları bu doğru yola davet ettikleri, dolayısıyla Peygamberimiz’e düşen vazifenin onların nurlu izinden yürümek olduğu beyân edilir.

    Bir kısım hayvanlar ve ziraat mahsulleriyle alakalı olarak putperest Arapların benimsedikleri yanlış uygulamalar dile getirilip reddedilir ve bu hususta uyulması gereken İslâmî kâideler açıklanır. Haram ve helâli belirleme yetkisinin sadece Allah’a ait olduğu ortaya konur.

    Son olarak ana-babaya iyilik, çocukları öldürmemek, günahları terk etmek, yetim malı yememek, adâletli olmak ve benzeri gibi İslâm’ın temel ahlâkî esasları tekrar edilerek tabi olunacak dosdoğru yolun bu olduğu, bütün ilâhî kitapların hep bu esasları getirdiği, dolayısıyla ölüp âhiret gerçeği ile karşılaşmadan önce bu esaslara uygun bir şekilde iman ederek sadece Allah için bir kulluk yapmanın gereği üzerinde durulur. Yaratılmış olmanın ve imtihan edilmenin gayesi de zaten budur.

En'âm Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada 6., iniş sırasına göre 55. sûredir. Hicr sûresinden sonra, Sâffât sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Tamamına yakınının Mekke’de indiği hususunda ittifak vardır. Abdullah b. Ömer’e ulaşan bir rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “En‘âm sûresi bana toplu olarak indi. 70.000 melek tesbih ve hamd sözleriyle bu sûrenin inişine eşlik etti” (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-sağ^r, I, 145). Abdullah b. Abbas’tan aktarılan bir rivayette de Mekke’de “bir defada” indiği teyit edilmiştir (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XX, 215). Ancak birkaç âyetinin Medine’de indiğine dair görüşler de vardır (bk. İbn Atıyye, II, 265; Elmalılı, III, 1861).

En'âm Sûresi Fazileti

En‘âm sûresinin faziletine dâir Allah Resûlü (s.a.s.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“En‘âm sûresi bana toplu olarak indirildi. Yetmiş bin melek tesbih ve hamdederek bu sûrenin indirilişine eşlik etti.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-sağîr, I, 145)

“En‘âm sûresi, Kur’ân-ı Kerîm’in en üstün sûrelerinden biridir.” (Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 17)

لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ ﴿١٠٣﴾
Karşılaştır 103: Gözler O’nu göremez, fakat o gözleri görür. O, yarattıklarının ihtiyacını bütün incelikleriyle bilip karşılayan ve her şeyden haberdâr olandır.

TEFSİR:

Allah Teâlâ, beşeri duyularla idrak edilemeyecek derecede pek yüce ve aşkın bir varlıktır. Gözler O’nu göremediği gibi, kalpler ve akıllar da O’nun mâhiyetini idrakten acizdirler. Fakat O, hem kendini göremeyen gözleri görür, hem kendini idrak edemeyen kalp ve akılları ihata eder. O’nun görmesinin ve bilmesinin kuşatmadığı hiçbir şey düşünülemez. Ehl-i sünnet âlimleri bu âyeti kerîmeyi delil getirerek Allah Teâlâ’nın dünyada görülemeyeceğini; fakat bir kısım âyet (bk. Kıyâmet 75/22-23) ve hadislerin (bk. Buhârî, Tevhid 24; Müslim, Mesâcid 211) haber verdiği gibi âhirette müminler tarafından görüleceğini söylemişlerdir.

Allah’ın güzel isimlerinden biri olan اَللَّط۪يفُ (Latîf), “her şeyi en ince teferruatına kadar eksiksiz bilen; kullarına karşı son derece merhametli, lütufkâr olan, yumuşaklıkla muamele eden” demektir. Dolayısıyla bir muamelede yumuşaklıkla idrakte keskinlik bir araya geldiğinde “latîf”in mânası tam olarak ortaya çıkmış olur. Şüphesiz ilimde ve muamelede bu vasfa sahip olmanın kemâl derecesi sadece Allah Teâlâ için sözkonusudur. Kulun “Latîf” isminden alacağı nasip insanlara rıfk ile muamele etmek, onları yumuşaklıkla Allah’a davet edip âhiret saadetine ulaştırmaya çalışmak, bunları yaparken de taassup, kabalık ve düşmanlık göstermemektir. اَلْخَب۪يرُ  (Habîr) ise “her şeyden, mülk ve melekût âleminde meydana gelen her olaydan, hareket eden her zerreden, özelikle kullarının her türlü söz, fiil ve davranışlarından haberdar olan” mânasındadır. “Habîr” isminden kulun nasibine düşen ise kendi âleminde olup bitenlerden haberdar olmasıdır. Kulun âlemi ise kalbi, bedeni ve kalbin muttasıf olduğu gizli sıfatlardır. Bu sıfatlar aldatmak, hıyanet, dünyanın peşinde dolaşmak, kötülüğü gizlemek, iyiliği açığa vurmak, aslında öyle olmadığı halde ihlaslı görünmektir. Bu kötü sıfatlardan kurtulmayı ancak engin bir bilgi sahibi olan, nefsini bilen, onunla yakından ilgilenen, onun hile, oyun ve aldatmacalarını tanıyan, nefsinin kötü isteklerini reddeden, onu düşman tanıyan ve ona karşı daima dikkatli olan kimse bilir. Ancak böyle kullar, “Habîr” isminden nasip almaya liyakat kazanabilirler.

Kulda bu ilâhî sıfatların tecelli etmesi için, akıl ve kalpleri aydınlatıp onlara doğru yolu gösteren âyetlere kulak verilmeli ve gereği yapılmalıdır:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-58-ayeti-ne-anlatiyor-194752.jpg
Maide Suresinin 58. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَاِذَا نَادَيْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ Siz namaz ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-55-ayeti-ne-anlatiyor-194741.jpg
Maide Suresinin 55. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُم ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/iffet-ile-ilgili-ayetler-194724-m.jpg
İffet ile İlgili Ayetler

İffet, insanın bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten korunmasını ifade eder. İffet sözlükte “haramdan uzak durmak, helâl ve güzel olmayan söz ve ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-50-ayeti-ne-anlatiyor-194721.jpg
Maide Suresinin 50. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ Onlar hâlâ cahiliye devr ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/05/mukabele_nedir-702x336.jpg
Mukabele Nedir? Mukabele Geleneği Nereden Gelir?

Mukâbele Nedir? Mukabele karşılık, cevap anlamlarına gelmektedir. Kur'an literatüründe mukabele: Cebrâil -aleyhisselâm-ın her sene Ramazan ayında Pey ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2018/12/kuran-ogrenmek-istiyorum-702x336.jpg
Kur’an Öğrenmek İstiyorum

Haber: Mehmet Sait Temel “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21) Kur'anı öğrenmek ve öğretmek ...