En'âm Sûresi 70. Ayet Tefsiri


70 / 165


En'âm Sûresi Hakkında

En‘âm sûresi çoğunluğun görüşüne göre Mekke’de bir defada inmiştir. Ancak üç veya altı âyetinin Medine’de indiğine dair bir görüş de bulunmaktadır. 165 ayettir. Mushaftaki tertibe göre 6, iniş sırasına göre 55. sûredir. Sûreye isim olan اَلأنْعَامُ (en‘âm) kelimesi Arapça’da “deve, sığır ve koyun gibi evcil hayvanlar, ceylan, geyik ve benzeri yabani hayvanlar ve bir takım binek hayvanları” mânasında kullanılmaktadır. Bu kelime sûrenin 136, 138, 139 ve 142. âyetlerinde altı kez tekrar edilmiştir.

En'âm Sûresi Konusu

Esasen İslâm’ın inanç esaslarının işlendiği bu sûrede özetle şu mevzular yer almaktadır:

    Allah’ın birliğinin delilleri; ilim, irade, kudret gibi sıfatları beyân edilerek şirkin geçersizliği ve âhirette sebep olacağı vahim neticeleri haber verilir. İslâm inancını kabul etmeyen kâfirlerin, Kur’an’ın davetine bigâne kaldıkları takdirde, kendilerinden önceki kâfirlerin uğradıkları hazin akıbete uğrayacakları ikazı yapılır.

    Peygamberin tebliğ vazifesi ve bu vazifeyi ifâ ederken kullandığı imkânların sınırlı oluşu, zengin veya fakir her seviyeden muhatapla münâsebetleri ele alınmakta, özellikle çevreden gelen baskılar sebebiyle fakir müslümanlara olması gereken ilginin azaltılmaması istenmektedir.

    Tevhid mücâdelesinde Resûlullah (s.a.s.) ve etrafındaki müslümanları teselli etmek, münkirlerden gelecek eziyetlere karşı sabırlı olmaya teşvik etmek ve takip edilmesi gereken bir tebliğ metodunu öğretmek gayesiyle Hz. İbrâhim’in putperest kavmiyle olan münâsebetleri, onları şirkten vazgeçirmek için getirdiği deliller üzerinde durulur. Efendimiz’den önceki bütün peygamberlerin hep aynı hidâyet yolunun yolcuları oldukları ve insanları bu doğru yola davet ettikleri, dolayısıyla Peygamberimiz’e düşen vazifenin onların nurlu izinden yürümek olduğu beyân edilir.

    Bir kısım hayvanlar ve ziraat mahsulleriyle alakalı olarak putperest Arapların benimsedikleri yanlış uygulamalar dile getirilip reddedilir ve bu hususta uyulması gereken İslâmî kâideler açıklanır. Haram ve helâli belirleme yetkisinin sadece Allah’a ait olduğu ortaya konur.

    Son olarak ana-babaya iyilik, çocukları öldürmemek, günahları terk etmek, yetim malı yememek, adâletli olmak ve benzeri gibi İslâm’ın temel ahlâkî esasları tekrar edilerek tabi olunacak dosdoğru yolun bu olduğu, bütün ilâhî kitapların hep bu esasları getirdiği, dolayısıyla ölüp âhiret gerçeği ile karşılaşmadan önce bu esaslara uygun bir şekilde iman ederek sadece Allah için bir kulluk yapmanın gereği üzerinde durulur. Yaratılmış olmanın ve imtihan edilmenin gayesi de zaten budur.

En'âm Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada 6., iniş sırasına göre 55. sûredir. Hicr sûresinden sonra, Sâffât sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Tamamına yakınının Mekke’de indiği hususunda ittifak vardır. Abdullah b. Ömer’e ulaşan bir rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “En‘âm sûresi bana toplu olarak indi. 70.000 melek tesbih ve hamd sözleriyle bu sûrenin inişine eşlik etti” (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-sağ^r, I, 145). Abdullah b. Abbas’tan aktarılan bir rivayette de Mekke’de “bir defada” indiği teyit edilmiştir (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XX, 215). Ancak birkaç âyetinin Medine’de indiğine dair görüşler de vardır (bk. İbn Atıyye, II, 265; Elmalılı, III, 1861).

En'âm Sûresi Fazileti

En‘âm sûresinin faziletine dâir Allah Resûlü (s.a.s.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“En‘âm sûresi bana toplu olarak indirildi. Yetmiş bin melek tesbih ve hamdederek bu sûrenin indirilişine eşlik etti.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-sağîr, I, 145)

“En‘âm sûresi, Kur’ân-ı Kerîm’in en üstün sûrelerinden biridir.” (Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 17)

وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ ﴿٧٠﴾
Karşılaştır 70: Dinlerini bir oyun ve eğlence edinen, kendilerini dünya hayatı aldatmış o kimseleri kendi hallerine bırak. İnsanlara Kur’an ile şunu hatırlat: Herkes kendi yaptığı günahlar yüzünden hesaba çekilecek. O zaman insanın Allah’tan başka ne bir yardımcısı ne de bir şefaatçisi olacak. Azaptan kurtulmak için her şeyini fidye olarak vermek istese bile yine de kabul edilmeyecek. İşte onlar işledikleri günahlar yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkârlarından dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır.

TEFSİR:

En ciddiye alınması lazım gelen husus, ebedi hayatımızı yakından ilgilendiren İslâm’ın talimatları, emir ve yasaklarıdır. Fakat bu, kişinin Allah ve âhirete imanının varlığı, yokluğu ve derecesiyle alakalı bir durumdur. Bazı insanlar var ki, kurtuluş kapıları olan dini bir oyun ve eğlence mevzuu yapmaktadırlar. Dünya hayatına dalıp, dinin emirlerini nefsânî arzu ve isteklerine göre eğlence ve oyun kabilinden görmekte, din adına eğlence ve oyun gibi gönül eğlendirip aldatmaktan başka faydası olmayan şeylere tutunmakta, işin neticesini ve âhireti hesaba katmayarak hak dini eğlence ve oyuncak yerine koyup onunla alay etmektedirler. Ayet müslümanlara, bu tür şahsiyetsiz kimseleri terk etmelerini, bunlarla birlikte bulunmamalarını ve onlara karışmamalarını emretmektedir. Bununla birlikte bu gibi kimselere Kur’an ile öğüt verilmesini istemektedir. Çünkü insan yaptığı amellerin eline teslim edilecektir. Çekeceği azap, başkasından değil, kendi yaptığı işlerden oluşacaktır. İnsan yaptığı kötülüklerin mânevî temessülleriyle karşılaşacak, çirkin suratlı azap ejderine dönmüş günah fiillerin eline kalacak, onlardan kendini kurtarması mümkün olmayacaktır. Çünkü insan onları dünyada işleyip ruhuna yerleştirmiş ve bu can dostlarını kendi eliyle hazırlamıştır. Dolayısıyla en mühim mesele ruhu dünyada temiz tutmak, günahlardan arındırmak ve temiz bir halde Rabbine teslim edebilmektir. Yoksa azabı hak etmiş olarak ve Allah’ın affından ümitsiz bir şekilde âhirete göçen can orada perişan olacak, çirkin amellerinin eline teslim edilecek, Allah’tan başka bir dost ve yardımcı bulamayacak ve cehennemin can yakan azaplarına maruz kalacaktır. Bu sebeple, insanları böyle kötü bir akibetten kurtarmak için Kur’an’la öğüt vermeye devam edilmelidir. Kur’an’ın en başta gelen öğüdü ise, hiçbir fayda ve zararı olmayan putları bırakıp tek olan Allah’a kulluk etmektir:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/tevazu-ve-muminlere-kol-kanat-germek-ile-ilgili-ayetler-197122-m.jpg
Tevâzû ve Mü’minlere Kol Kanat Germek İle İlgili Ayetler

Âyetler “Sana uyan mü’minlere alçak gönüllü davran!” Şuarâ sûresi (26), 215 Allah Teâlâ İslâmiyet’e gönül veren kullarını Resûlullah Efendi ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/yusuf-suresinin-7-ayeti-ne-anlatiyor-197113-m.jpg
Yusuf Suresinin 7. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-123-ayeti-ne-anlatiyor-197105-m.jpg
Hud Suresinin 123. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hz-yusufun-as-ruya-tabiri-197098-m.jpg
Hz. Yusuf’un (as.) Rüya Tabiri

İslâm dininde rüya tabirine önem verilir. Allah Teâlâ’nın Hz. Yusuf’a (as.) bahşettiği mucizelerden biri rüyâ tabiri idi. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yûsuf ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-112-ayeti-ne-anlatiyor-197094-m.jpg
Hud Suresinin 112. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ Senin yanında hak yol ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-105-ayeti-ne-anlatiyor-197087-m.jpg
Hud Suresinin 105. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ O gün geldiğinde Allah’ın izni olmada ...