Saffât sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 182 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ve saf tutmuş varlıklardan bahseden الصَّٓافَّاتُ (sâffât) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 37, iniş sırasına göre 56. sûredir.
Sûre Allah’ın birliğini vurgulayarak söze başlar. Mahşer yerinden, cennet ve cehennemden acı ve tatlı insan manzaraları sunarak âhiretin gerçekliğini ortaya koyar. Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn, Hz. İlyâs, Hz. Lut ve Hz. Yûnus’un kıssalarından kesitler takdim ederek, bir taraftan Resûlullah (s.a.s.)’in getirdiği ilâhî bilgilerin doğruluğunu belirtirken, bir taraftan da Peygamber ve mü’minleri sabır ve azimle davalarının müdâfii olmaya teşvik eder. Çünkü Allah, daha önce de olduğu gibi, şimdi de Peygamber ve ona inananlara mutlaka yardım edecek ve onları galip kılacaktır.
Mushaftaki sıralamada otuz yedinci, iniş sırasına göre elli altıncı sûredir. En‘âm sûresinden sonra, Lokman sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Hz. İlyâs, İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberlerden biridir. Hârûn (a.s.)’ın neslindendir. İsrâîloğulları Filistin’i ele geçirince, kabîlelerden biri Ba‘lbek’e yerleşmişti. Başlarında zâlim bir hükümdar vardı. Rivayete göre, şehrin ismi önceleri Bek idi. Ancak bu zâlim kral, Ba‘l adında bir put yaptırdı ve halkı bu puta tapmaya zorladı. Ba‘l ile Bek ismi birleşerek, bu şehre Ba‘lbek veya Ba‘lebek denildi. İşte Hz. İlyâs, tevhîdden uzaklaşıp şirke düşenleri Hakk’a davet etmek üzere, bu beldeye peygamber olarak gönderildi.
Halkın taptığı Ba‘l adında put vardı. Aslında Ba‘l, o bölgelerde yaygın olarak kullanılan bir put ismi idi. Kelime olarak “efendi, sahip, lider ve bazan de koca” mânasına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm bu kelimeyi “koca” mânasında kullanır. (bk. Hûd 11/72) Daha çok bereket verme, yağmur yağdırma ve verimli kılma hususiyetleri bulunan bir put olarak kabul ediliyordu. İlyâs (a.s.) halkı bahsedilen puta tapmaktan vazgeçirmeye ve yalnızca her şeyin yaratıcısı olan Allah’a îman ve ibâdete çağırdı. Fakat İsrâîloğulları, Hz. İlyâs’ın nasihatlerini dinlemediler. Onu bulundukları beldeden dışarı çıkardılar. Bu sebeple başlarına türlü musîbet ve belâlar geldi. Bunun üzerine emr-i ilâhî ile İlyâs (a.s.) aralarından ayrıldı. Hepsi perişan oldular. Dünyada da âhirette de ceza ve azâba dûçâr kılındılar. Hulâsa İlyâs (a.s.) da “kubbede hoş bir sadâ” bırakarak yüce Rabbine kavuştu. İlâhî lutuf ve iltifâta mazhar oldu. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXIII, 112-113)
Hz. İlyâs ile alakalı şu rivayet ne kadar câlib-i dikkattir: İlyâs (a.s.), ölüm meleği olan Azrâîl’i görünce dehşet içinde ürperdi. Azrâîl de, bunun sebebini merak ederek:
“−Ey Allah’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” diye sordu. İlyâs (a.s.) cevâben:
“−Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünya hayâtına vedâ edeceğim için bu hâldeyim. Çünkü dünya hayâtında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmaya gayret ediyor, vaktimi ibâdet ve amel-i sâlihle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum. Bu hâl benim huzur kaynağım oluyor, gönlüm sürur ve mânevî neş’elerle doluyordu. Ölünce bu zevkleri ve lezzetleri yaşayamayacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için üzülmekteyim!” dedi.
Hz. Lût’a gelince:Kur’an’da şöyle buyrulur: قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓ ...
Gerçek saâdet, Kur’ânî hakîkatlerin cenneti içinde yaşayabilmektir. Her iki cihânın da bahtiyarlığı, Kur’ân’ın ihtişâmına bürünmekle mümkündür. Zira K ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ Takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pın ...
Bizler için örnek şahsiyetler olan ashâb-ı kirâmın ve evliyâullâhın Kur’ân-ı Kerîm’e karşı hissettikleri büyük mes’ûliyet duygusu, onu ne derecede hay ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Her şeyin hazineleri sade ...
Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...