Saffât sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 182 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ve saf tutmuş varlıklardan bahseden الصَّٓافَّاتُ (sâffât) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 37, iniş sırasına göre 56. sûredir.
Sûre Allah’ın birliğini vurgulayarak söze başlar. Mahşer yerinden, cennet ve cehennemden acı ve tatlı insan manzaraları sunarak âhiretin gerçekliğini ortaya koyar. Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn, Hz. İlyâs, Hz. Lut ve Hz. Yûnus’un kıssalarından kesitler takdim ederek, bir taraftan Resûlullah (s.a.s.)’in getirdiği ilâhî bilgilerin doğruluğunu belirtirken, bir taraftan da Peygamber ve mü’minleri sabır ve azimle davalarının müdâfii olmaya teşvik eder. Çünkü Allah, daha önce de olduğu gibi, şimdi de Peygamber ve ona inananlara mutlaka yardım edecek ve onları galip kılacaktır.
Mushaftaki sıralamada otuz yedinci, iniş sırasına göre elli altıncı sûredir. En‘âm sûresinden sonra, Lokman sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Burada Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’a ihsan edilen ilâhî lutuflar hatırlatılıyor: Evvelâ Allah Teâlâ onları peygamberlikle şereflendirmiş, onlara doğru yolu göstermiş ve muhtaç oldukları hükümleri açıklayan, açık ve anlaşılır bir dille Tevrat’ı indirmiştir. Onlar vesilesiyle Mısır’da Firavun’un zulmü altında köle muamelesi gören, maddî ve manevî sıkıntılar içinde yaşayan İsrâiloğullarını hürriyetlerine kavuşturmuştur. Firavun ve ordusunu Kızıl Deniz’in azgın suları dibinde boğarken, Mûsâ ile Hârûn ve peşlerindeki İsrâiloğullarını orada boğulmaktan kurtarmıştır. Görüldüğü üzere onları iki tehlikeden birden, yani hem boğulmaktan hem de Firavun’un yakalayıp kendilerini öldürmesinden korumuştur. Böylece ilâhî yardım sayesinde galip gelmişlerdir. (bk. Bakara 2/49-50; A‘râf 7/103-156; Şuarâ 26/52-68)
Hz. Mûsâ, Hârûn ve onların halkına bu şekilde yardım ve lutufta bulunan Cenâb-ı Hak, çok sevdiği Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) ve ümmetine de, kendisine samimi bir kullukla güvenip dayandıkları takdirde daha büyük lutuflarda bulunacak, onları dünya ve âhiretin başarı ve mutluluğuna eriştirecektir. Bu konuda şüphesiz Hz. İlyâs’ın kıssasından da alınacak dersler vardır:Kur’an’da şöyle buyrulur: قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓ ...
Gerçek saâdet, Kur’ânî hakîkatlerin cenneti içinde yaşayabilmektir. Her iki cihânın da bahtiyarlığı, Kur’ân’ın ihtişâmına bürünmekle mümkündür. Zira K ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ Takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pın ...
Bizler için örnek şahsiyetler olan ashâb-ı kirâmın ve evliyâullâhın Kur’ân-ı Kerîm’e karşı hissettikleri büyük mes’ûliyet duygusu, onu ne derecede hay ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Her şeyin hazineleri sade ...
Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...