TEFSİR:
Allah
Teâlâ, ilk âyette Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir vasfını öne çıkararak ona
hitap eder. Bu, اَلْمُزَّمِّلُ (müzzemmil) vasfıdır. Bu vasıfta iki esas
mâna vardır. Birincisi “örtünme”, ikincisi “yüklenme”. Buna göre kelimeye şu
mânalar verilebilir:
Birincisi;
“Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm, geceleyin kalk ibâdet et.” Nitekim Resûlullah
(s.a.s.), Hira dağında ilk vahyi aldığı esnâda Cebrâil (a.s.)’ı aslî suretinde
görmüş, bu hâdiseden fevkalâde etkilenmiş, korkulu bir halde doğruca hanımı Hz.
Hatice’nin yanına vararak: زَمِّلُون۪ي زَمِّلُون۪ي (zemmilûnî, zemmilûnî) “Beni örtün, beni örtün!..”
buyurmuştu. Örtünüp bir müddet istirahata çekilmişti. (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 3;
Müslim, İman 252) İşte “müzzemmil” kelimesi onun bu haline işaret eder. Bunun üzerine Cebâil (a.s.) gelip: “Ey
örtüsüne bürünen!” hitabıyla Efendimiz’e yeni vahiyler, yeni tâlimatlar
getirdi. Bundan böyle artık rahat yatma zamanının geçtiğini, büyük bir emânet
yüklendiğini, bu işin mesuliyetinin çok ağır olduğunu, bunu taşıyabilmek için
uzun uzun gece ibâdetlerine, Kur’an’ı tertille okumaya, zikre, tefekküre ve
bütün varlığıyla Allah’a yönelmeye ihtiyaç olduğunu bildirdi.
İkincisi;
“Ey namaz kılmak, ibâdet etmek için giyinip hazırlanan Rasûlüm!”
Üçüncüsü;
اَلزِّمْلُ (ziml) kelimesinin “büyük bir yük
yüklenme” mânasına göre: “Ey peygamberlik gibi pek ağır bir emânet yükünü
yüklenen Rasûlüm, artık kalk da bu yükü taşıyabilecek kuvvet elde edebilmek
için gayret göster.” Bu açıdan “müzzemmil” vasfı, yoğun bir şuur hâline ve
derin bir aydınlanmaya işaret eder.
Bu
hitaptan sonra Allah Resûlü (s.a.s.)’e verilen ilk tâlimat gece ibâdetidir.
Başta namaz olmak üzere geceyi ibâdetle ihyâ etmektir. Ancak gecenin ne
kadarını ibâdetle geçirmek gerektiği hususunda net bir rakam verilmemektedir.
Bazı miktarlar belirtilmekte, tercih
hakkı Efendimiz (s.a.s.)’e bırakılmak üzere, belirtilen bu miktarlara göre
ibâdet edilmesi emredilmektedir. Belirtilen miktarlar şunlardır:
Az bir kısmı hâriç bütün gece.
Gecenin yarısı.
Yarısından biraz azı.
Yarısından biraz fazlası.
12
saatlik bir gece üzerinden hesap edilecek olsa yaklaşık: Az bir kısmı hâriç
bütün gece: 9-11 saat; gecenin yarısı: 6 saat; yarısından biraz azı: 4-5 saat;
yarısından biraz fazlası: 7-8 saat.
Nitekim
20. âyette haber verildiği üzere Resûlullah (s.a.s.) ve bir grup mü’minler
tarafından bu süre, yine 12 saat üzerinden gecenin üçte ikisine yakın: 7 saat,
yarısı: 6 saat ve gecenin üçte biri: 4 saat şeklinde tatbik edilmiştir.
Başlangıçta gece ibâdeti hem Peygamberimiz (s.a.s.)’e hem de müslümanlara farz
kılınmıştı. Kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kıldılar. 20. âyetle bu
ibâdet müslümanlara tahfif edilmiş, Efendimiz (s.a.s.)’e “Rasûlüm! Gecenin
bir kısmında uyanıp sana mahsus bir ibâdet olmak üzere teheccüd namazı kıl”
(İsrâ 17/79) emriyle farziyeti devam etmiştir. Daha çok “teheccüd” olarak
bilinen bu ibâdet, diğer müslümanlar için mühim bir sünnet kabul edilmiştir.
Efendimiz
(s.a.s.)’e verilen ikinci tâlimat, Kur’ân-ı Kerîm’i “tertîl” ile okumaktır.
Tertîl; tecvidine, harflerin çıkışına dikkat ederek Kur’ân-ı Kerîm’i ağır ağır,
tane tane, mânasını düşünerek okumaktır. Böylece âyetlerin mânası zihne iyice
yerleşir ve muhtevası ruha tesir eder. Âyetlerde geçen Allah Teâlâ’nın zat ve
sıfatlarının zikri kalbe kök salar. O’nun büyüklüğünü ve heybetini hissettirir.
Rahmet müjdeleri, gönüllerde şükran cezbesi uyandırır. Azap ve gazap ikazları
kalpleri dehşete düşürür. Emir ve nehiylerin mâna ve hikmeti tam olarak
anlaşılır.
Resûlullah
(s.a.s.), Kur’an okumaktan zevk alan kimselerin bu zevki cennette de devam
ettireceklerini ve Kur’an okudukça derecelerinin artacağını şöyle ifade
buyurmuştur:
“Her
zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: «Oku ve yüksel! Dünyada
kurallarına tam uyarak, tertîl ile okuduğun gibi burada da kurallarına tam
uyarak, tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben okuduğun âyetin son
noktasındadır.»” (Ebû Dâvûd, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 18)
Peygamberimiz (s.a.s.)’e pek büyük bir sorumluluk
yükleyen Kur’ân-ı Kerîm’le gece ibadeti arasındaki derin irtibata gelince:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri