Yusuf Sûresi 8. Ayet Tefsiri


8 / 111


Yusuf Sûresi Hakkında

Yûsuf sûresi Mekke’de inmiştir. 111 âyettir. İsmini, içinde kıssası tafsilatlı bir şekilde anlatılan Yûsuf (a.s.)’dan alır. Mushaf tertibine göre 12, iniş sırasına göre 53. sûredir.

Yusuf Sûresi Konusu

Sûrenin ilk üç âyetinde gerçekleri açıklayan ve apaçık bir kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerine, mânaları üzerinde aklımızı çalıştırıp anlayabilmemiz için Kur’an’ın Arapça olarak indirildiğine ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağına dikkat çekildikten sonra, 4. âyetten başlayarak 101. âyete kadar Yûsuf (a.s.)’ın kıssası anlatılır. Sûre, kıssadan alınması gereken ders, ibret ve öğütlerle nihâyete erer.

Yusuf Sûresi Nuzül Sebebi

Sa‘d b. Ebî Vakkâs (r.a.) der ki: Kur’ân-ı Kerîm Resûlullah (s.a.s.)’e indirilmeye başladı. Efendimiz (s.a.s.) bir müddet ashâbına inen âyetleri okudu. Onların, “Bize, biraz da kıssa anlatsanız” demeleri üzerine “Biz sana vahyettiğimiz bu Kur’an ile kıssaların en güzelini anlatıyoruz” (Yûsuf 12/3) diye başlayan Yûsuf (a.s.)’ın kıssası nâzil oldu. Yine Peygamberimiz onlara bir müddet Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunca, bu sefer de: “Bize bazı şeyler anlatsanız” demeleri üzerine: “Allah, sözün en güzeli olan Kur’an’ı, âyetleri birbiriyle âhenkdâr, uyumlu, tıklım büklüm hakîkat dolu bir kitâb hâlinde indirdi” (Zümer 39/23) âyeti nâzil oldu. (Hâkim, el-Müstedrek, III, 345).

Başka bir rivayete göre de yahudiler Mekke müşriklerine akıl vererek “Muhammed’e sorun bakalım bilecek mi: İsrâiloğulları Mısır’a ne sebeple gidip oraya yerleşmişlerdi?” dediler. Mekke müşrikleri gelip Allah Resûlü (s.a.s.)’e bunu sorduklarında, cevap olarak Yûsuf sûresi nâzil olmuştur. (Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XII, 170) Nitekim “Yûsuf ve kardeşlerinin yaşadıklarında, gerçeği arayanlar ve sorup öğrenmek isteyenler için nice dersler ve ibretler vardır” (Yûsuf 12/7) âyetindeki “soranlar” ifadesinde buna işaret edildiği görülmektedir.

Muhammed b. İshâk’a göre sûrenin iniş sebebi, kavmi tarafından zulme uğ­ramış olan Resûlullah (s.a.s.)’i teselli etmektir. Çünkü müşriklerin baskı­, eziyet ve işkenceleri karşısında Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ve ashâbı zor durumda kalmışlardı. Bu zor durumdan bir çıkış yolu arıyorlardı. İşte böyle çile ve meşakkatlerin zirveye tırmandığı bir zamanda bu sûrenin inmesi, müslümanlar için mühim bir teselli ve ferahlama vesilesi olmuştur. Zira bu sûrede tafsilatlı olarak kıssası anlatılan Yû­suf (a.s.) da Filistin’de kardeşleri tarafından bazı kötülüklere mâruz kalmış; fakat so­nunda Mısır’ın devlet idâresinde söz sahibi olmuş, kendisine düşmanlık eden kardeşlerine de her bakımdan yardımcı olmuştu. (Elmalılı, Hak Dini, IV, 2841) Dolayısıyla Yûsuf (a.s.)’ın kıssası Peygamber Efendimiz ve ashâbına, sabrettikleri takdirde Hz. Yûsuf'a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin veri­leceğini ve Kureyşliler’in neticede mağlup olup kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Gerçekten de Allah Resûlü (s.a.s.), müşriklerin baskısı karşısında Medine’ye hicret etmiş, sekiz sene son­ra Mekke’yi fethetmiş ve Kureyşliler ona boyun eğmiştir. İşin câlib-i dikkat yanı, Efendimiz (s.a.s.) Kureyşliler’e, Hz. Yûsuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söyle­yerek: “Bugün sizi perişan etmek yok, Allah sizi bağışlasın! O, merhamet­lilerin en merhametlisidir. (bk. Yûsuf 12/92) Gidiniz hepiniz serbest­siniz!” buyurmuştur. (Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 835; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 142-143)

اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ ﴿٨﴾
Karşılaştır 8: Yûsuf’un kardeşleri kendi aralarında şöyle konuşuyorlardı: “Doğrusu Yûsuf ve öz kardeşi, babamızın yanında bizden daha sevgili. Oysa biz, birbirimizi destekleyen güçlü kuvvetli bir ekibiz. Gerçekten babamız apaçık bir yanılgı içinde.”

TEFSİR:

Hz. Yâkub’un on iki oğlundan onu birinci hanımından; Yûsuf ve Bünyamin ise ikinci hanımından olmuştu. Dolayısıyla on kardeş bunların yalnızca baba bir, anaları ayrı kardeşleri idi. Bu sebeple sıkıntılarını dile getirirken “Yûsuf ve öz kardeşi” demişler de “kardeşimiz” dememişlerdi. Üvey kardeş olduklarından ve biraz da kıskançlıkları yüzünden onlara böyle davranmışlar; husûsiyle de Yûsuf’a ciddi bir tuzak kurma planı hazırlamaya başlamışlardı.

Anlaşılan o ki; Hz. Yâkub, yıldızların, güneş ve ayın kendisine secdesiyle alakalı gördüğü rüyâ sebebiyle oğlu Yûsuf’un büyük bir manevî istidâda sahip olduğunu anladı. Onun hem babasının hem de dedesinin mirâ­sına vâris olacağını farketti ve gönlü ona meyletti. Öyle ki daima onu sinesine basar; bir an olsun onu görememeğe dayanamazdı. Bu yüzden kardeşlerinin kıskançlığı had saf­haya varmış ve sonunda ona tuzak kurmaya karar vermişlerdi.

Diğer bir açıdan bakıldığında, Allah Teâlâ’nın Hz. Yâkub’u Yûsuf’a karşı duyduğu fart-ı muhabbetle[1] imtihan ederek bu imtihanı daha da şiddetlendirmek için Yûsuf’u ondan uzaklaştırdığı söylenebilir. Çünkü ilâhî sevgi çok kıskançtır ve sevgi sultanı kendi mülkünde ortak istememektedir. Mutlak güzellik ve kemâl Allah’a ait olduğundan, mü’min en çok Allah’ı sevmeli ve mâsivâ ile kalbini perdelememelidir. İlâhî sevgiye perde olması açısından, evlât tuzağından daha güçlü bir tuzak yoktur. Nitekim Hz. Nûh’un hâli bunun bir misâlidir. Bilindiği gibi o, kâfirler için beddua etmiş ve duası kabul olunmuştu. Allah Teâlâ kâfirleri boğarken belki hiç kalbi yanmamıştı; fakat boğulma sı­rası oğluna gelince, sabredemeyerek “Rabbim! Şüphesiz ki oğlum benim ailemdendir” (Hûd 11/45) diyerek nidâ etme durumunda kalmıştı.

Kardeşlerinin kıskançlığı, Yûsuf’u öldürmeye azmedecek bir dereceye varmıştı. Bu sebeple “Yûsuf’u öldürün, ya da onu asla geri dönemeyeceği ıssız ve uzak bir yere atın” (Yûsuf 12/9) dediler. Issız ve uzak bir yere atma teklifinde de yine öldürme niyeti vardı. “Arz” kelimesinin nekre gelmesi bu mânayı ihsas ettirmektedir. Çünkü böyle bir yerde ya yırtıcı hayvanlar onu parçalayabilir veya orada kimsenin haberi olmadan ölür giderdi. Bu acımasız kararı alırken de, kendilerini teselli edecek şeytânî bir bahaneye sığınmadan edemediler. Bunu iş olsun diye yapmadıklarını; sırf babalarının teveccühünü, sevgi ve ilgisini kendilerine çekmek niyetiyle böyle bir şeye teşebbüs ettiklerini söyleyerek içlerini rahatlatmak istediler. Yaptıklarının bir günahı varsa da, tevbe kapısının daima açık olduğunu; tevbe edip iyilerden olma imkânının bulunduğunu belirttiler. Halbuki bu bahâne, azılı nefsin tuzağından ve şeytanın insanı Allah ile aldatmasından başka bir şey değildi.

Neyse ki aralarında güya insaflı biri çıktı:

[1] Fart-ı muhabbet: Normalin ötesinde bir sevgi, aşırı sevmek.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-58-ayeti-ne-anlatiyor-194752.jpg
Maide Suresinin 58. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَاِذَا نَادَيْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ Siz namaz ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-55-ayeti-ne-anlatiyor-194741.jpg
Maide Suresinin 55. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُم ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/iffet-ile-ilgili-ayetler-194724-m.jpg
İffet ile İlgili Ayetler

İffet, insanın bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten korunmasını ifade eder. İffet sözlükte “haramdan uzak durmak, helâl ve güzel olmayan söz ve ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-50-ayeti-ne-anlatiyor-194721.jpg
Maide Suresinin 50. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ Onlar hâlâ cahiliye devr ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/05/mukabele_nedir-702x336.jpg
Mukabele Nedir? Mukabele Geleneği Nereden Gelir?

Mukâbele Nedir? Mukabele karşılık, cevap anlamlarına gelmektedir. Kur'an literatüründe mukabele: Cebrâil -aleyhisselâm-ın her sene Ramazan ayında Pey ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2018/12/kuran-ogrenmek-istiyorum-702x336.jpg
Kur’an Öğrenmek İstiyorum

Haber: Mehmet Sait Temel “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21) Kur'anı öğrenmek ve öğretmek ...