Yûsuf sûresi Mekke’de inmiştir. 111 âyettir. İsmini, içinde kıssası tafsilatlı bir şekilde anlatılan Yûsuf (a.s.)’dan alır. Mushaf tertibine göre 12, iniş sırasına göre 53. sûredir.
Sûrenin ilk üç âyetinde gerçekleri açıklayan ve apaçık bir kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerine, mânaları üzerinde aklımızı çalıştırıp anlayabilmemiz için Kur’an’ın Arapça olarak indirildiğine ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağına dikkat çekildikten sonra, 4. âyetten başlayarak 101. âyete kadar Yûsuf (a.s.)’ın kıssası anlatılır. Sûre, kıssadan alınması gereken ders, ibret ve öğütlerle nihâyete erer.
Sa‘d b. Ebî Vakkâs (r.a.) der ki: Kur’ân-ı Kerîm Resûlullah (s.a.s.)’e indirilmeye başladı. Efendimiz (s.a.s.) bir müddet ashâbına inen âyetleri okudu. Onların, “Bize, biraz da kıssa anlatsanız” demeleri üzerine “Biz sana vahyettiğimiz bu Kur’an ile kıssaların en güzelini anlatıyoruz” (Yûsuf 12/3) diye başlayan Yûsuf (a.s.)’ın kıssası nâzil oldu. Yine Peygamberimiz onlara bir müddet Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunca, bu sefer de: “Bize bazı şeyler anlatsanız” demeleri üzerine: “Allah, sözün en güzeli olan Kur’an’ı, âyetleri birbiriyle âhenkdâr, uyumlu, tıklım büklüm hakîkat dolu bir kitâb hâlinde indirdi” (Zümer 39/23) âyeti nâzil oldu. (Hâkim, el-Müstedrek, III, 345).
Başka bir rivayete göre de yahudiler Mekke müşriklerine akıl vererek “Muhammed’e sorun bakalım bilecek mi: İsrâiloğulları Mısır’a ne sebeple gidip oraya yerleşmişlerdi?” dediler. Mekke müşrikleri gelip Allah Resûlü (s.a.s.)’e bunu sorduklarında, cevap olarak Yûsuf sûresi nâzil olmuştur. (Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XII, 170) Nitekim “Yûsuf ve kardeşlerinin yaşadıklarında, gerçeği arayanlar ve sorup öğrenmek isteyenler için nice dersler ve ibretler vardır” (Yûsuf 12/7) âyetindeki “soranlar” ifadesinde buna işaret edildiği görülmektedir.
Muhammed b. İshâk’a göre sûrenin iniş sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Resûlullah (s.a.s.)’i teselli etmektir. Çünkü müşriklerin baskı, eziyet ve işkenceleri karşısında Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ve ashâbı zor durumda kalmışlardı. Bu zor durumdan bir çıkış yolu arıyorlardı. İşte böyle çile ve meşakkatlerin zirveye tırmandığı bir zamanda bu sûrenin inmesi, müslümanlar için mühim bir teselli ve ferahlama vesilesi olmuştur. Zira bu sûrede tafsilatlı olarak kıssası anlatılan Yûsuf (a.s.) da Filistin’de kardeşleri tarafından bazı kötülüklere mâruz kalmış; fakat sonunda Mısır’ın devlet idâresinde söz sahibi olmuş, kendisine düşmanlık eden kardeşlerine de her bakımdan yardımcı olmuştu. (Elmalılı, Hak Dini, IV, 2841) Dolayısıyla Yûsuf (a.s.)’ın kıssası Peygamber Efendimiz ve ashâbına, sabrettikleri takdirde Hz. Yûsuf'a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin verileceğini ve Kureyşliler’in neticede mağlup olup kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Gerçekten de Allah Resûlü (s.a.s.), müşriklerin baskısı karşısında Medine’ye hicret etmiş, sekiz sene sonra Mekke’yi fethetmiş ve Kureyşliler ona boyun eğmiştir. İşin câlib-i dikkat yanı, Efendimiz (s.a.s.) Kureyşliler’e, Hz. Yûsuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söyleyerek: “Bugün sizi perişan etmek yok, Allah sizi bağışlasın! O, merhametlilerin en merhametlisidir. (bk. Yûsuf 12/92) Gidiniz hepiniz serbestsiniz!” buyurmuştur. (Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 835; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 142-143)
Hz. Yûsuf, tebliği esnasında gönüllere tesir edecek yumuşak bir üslup kullanır. Her defasında bir samimiyet ve muhabbet ifadesi olarak “Ey benim hapishane arkadaşlarım” hitabında bulunur. Dinleyenlere böyle gönül alıcı hitapta bulunmak sözün tesirli olması bakımından son derece mühimdir. Nitekim Lokmân (a.s.) oğluna nasihatte bulunurken hep “Evlâdım!” diyerek babalık şefkatini gösteren tatlı bir ifade ile söze başlar. (bk. Lokmân 31/13, 16, 17) Hz. Nûh, boğulmasını istemediği oğluna: “Evladım, oğulcuğum gel bizimle beraber gemiye bin” (Hud 11/42) diye yalvarır. Bu üslup aslında Rabbimizin bize öğrettiği bir şefkat ve merhamet üslubudur. Çünkü Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de hususiyle mü’min kullarına en yüce bir şeref ifadesi olarak “Ey iman edenler! Ey mü’minler!” diye hitap eder.
İslâm’ı tebliğde en mühim husus, tevhidi yani Allah’ın var ve bir olduğunu bir iman şuuru halinde kalplere yerleştirebilmektir. Bu sebeple Yûsuf (a.s.) da bu husus üzerinde durmaktadır. Rivayete göre Mısır’da insanların taptığı altın, gümüş, demir, ağaç veya taştan yapılmış; büyük, orta ve küçük çeşitli ebatlarda putlar vardı. Hapishanede de yine oradaki mahkumların taptıkları putlar vardı. Hz. Yûsuf hiçbir fayda ve zarar veremeyen, hiçbir şeye güçleri yetmeyen bu putların mı, yoksa tek olan ve sonsuz kudretiyle her şeyi hâkimiyet ve iradesi altında tutan Allah’ın mı hayırlı olduğunu sorarak, hakikati bulabilmeleri için onları tefekküre davet eder. İşin gerçeğini söylemek gerekirse, bu putlar tapılmaya değer birer tanrı değil, hiçbir anlamları olmayan, insanların kendiliklerinden uydurup taktıkları bir takım isim sahibi varlıklardan ibarettir. Bunların isimden başka hiçbir mâna ve muhtevaları yoktur. Hem bunların ma’bud olduklarına dair, hüküm vermeye yetkili tek merci olan Allah Teâlâ, herhangi bir delil de indirmiş değildir. Yani o putlara tapılacağını kanıtlayacak elinizde hiçbir sağlam delil yoktur. Halbuki akıllı bir insanın delili olmaksızın bir şeyin gerçekliğini kabullenmesi ve onun peşinden gitmesi insanlık şerefine yakışmaz. O halde ne olduğu belirsiz putları terk edip gerçek ilâh olan Allah’a kulluk etmekten başka yol yoktur. Zaten gerçek din de budur.
Hz. Yûsuf, iki hapis arkadaşıyla beraber, onları vesile kılarak, hapiste bulunan herkese İslâm’ı apaçık bir dille tebliğ ettikten sonra sıra rüyaların tâbirine gelir:
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَرَاوَدَتْهُ الَّت۪ي هُوَ ف۪ي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِه۪ وَغَلَّقَتِ الْاَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَۜ قَالَ مَعَاذَ اللّٰ ...
İsrâ Sûresi 78-84.Ayetler 78. Güneşin öğleyin batıya doğru kaydığı andan gece karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namazı dosdo ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْ ...
Âyetler “Sana uyan mü’minlere alçak gönüllü davran!” Şuarâ sûresi (26), 215 Allah Teâlâ İslâmiyet’e gönül veren kullarını Resûlullah Efendi ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَ ...