Sâffât Sûresi 2. Ayet Tefsiri


2 / 182


Sâffât Sûresi Hakkında

Saffât sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 182 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ve saf tutmuş varlıklardan bahseden الصَّٓافَّاتُ (sâffât) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 37, iniş sırasına göre 56. sûredir.

Sâffât Sûresi Konusu

Sûre Allah’ın birliğini vurgulayarak söze başlar. Mahşer yerinden, cennet ve cehennemden acı ve tatlı insan manzaraları sunarak âhiretin gerçekliğini ortaya koyar. Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn, Hz. İlyâs, Hz. Lut ve Hz. Yûnus’un kıssalarından kesitler takdim ederek, bir taraftan Resûlullah (s.a.s.)’in getirdiği ilâhî bilgilerin doğruluğunu belirtirken, bir taraftan da Peygamber ve mü’minleri sabır ve azimle davalarının müdâfii olmaya teşvik eder. Çünkü Allah, daha önce de olduğu gibi, şimdi de Peygamber ve ona inananlara mutlaka yardım edecek ve onları galip kılacaktır.

Sâffât Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada otuz yedinci, iniş sırasına göre elli altıncı sûredir. En‘âm sûresinden sonra, Lokman sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

TEFSİR:

Sûre bir kısım varlıklara yeminle başlar. Bu varlıkların kimler veya neler olduğu hususunda tefsirlerimizde geniş izahlar yapılır. Bu izahlar dikkate alındığında ve daha geniş bir çerçeveden konuya yaklaşıldığında şunlar söylenebilir:

  “Saf saf dizilenler”: Allah’ın huzurunda saflar halinde duran, Hak Teâlâ’nın vereceği emirleri bekleyen, O’nu tesbih ve takdis eden, emrettiklerine de itaat eden melekler. Namazda saf tutan mü’minler.

Resûlullah (s.a.s.) bir gün ashâbına:

“- Meleklerin Rableri huzurunda saf bağladığı gibi saf tutsanız ya!” buyurunca, ashâb-ı kirâm:

“- Yâ Rasûlallah! Melekler Rableri huzurunda nasıl saf tutarlar?” diye sordular. Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi:

“- Öndeki safları doldurur, boşluk bırakmayacak şekilde birbirlerine yakın dururlar.” (Müslim, Salât 119; Nesâî, İmâmet 28)

Saf tutanlardan maksat, zâlimlere ve kâfirlere karşı cephede sıra sıra dizilen mücahitler de olabilir. Nitekim bunlar hakkında şöyle buyrulur: “Şüphesiz Allah, bütün yapı taşları birbirine kurşunla kenetlenmiş sağlam bir bina gibi saf tutarak kendi yolunda savaşanları sever.” (Saff 61/4) Bir diğer görüşe göre de bu ifade, Kur’ân-ı Kerîm’in mevzu zenginliği, tertip ve düzeni, âyetleri arasındaki tenâsüpten söz eder.

  “Haykırıp sürenler”: Rüzgârları ve bulutları evirip çeviren veya kâfirlerin canlarını alıp onları cehenneme sürükleyen melekler. İslâm ordularını sevk ve idâre eden komutanlar. Suçluları kötülüklerden alıkoyan âdil hâkim ve idâreciler. Halkı günah ve kötülüklerden engellemeye ve yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar savaşmaya yemin etmiş mücâhitler. Kötü ve günah fiilleri yasaklayan Kur’an âyetleri.

  “Zikir okuyanlar”: Allah’tan aldıkları vahyi peygamberlere ulaştıran melekler. Allah’ın dinini insanlara ulaştırmak için seçilen peygamberler. Allah’ın kitâbını öğrenen, öğreten, yaşayan ve tüm insanlığa tebliğ etmeye çalışan hakiki âlimler ve İslâm davetçileri. Bir ismi de Zikir olan ve emsalsiz öğüt ve nasihatlerle dolu bulunan Kur’ân-ı Kerîm’i anlayarak okumaya çalışan tüm müslümanlar. Kur’an’ın iyi ameller yapmayı, ahlâk ve adabı emreden âyetleri.

Bu sayılanların hepsi çok faziletli şahıslar ve ameller olup, Allah Teâlâ’nın bunlar üzerine yemin etmesi, bunların faziletini daha da artırmaktadır. Allah’ın emrine harfiyen itaatkâr olan bu varlıklar, O’nun tek ilâh olduğunun birer delilidir. Bunları yaratan ve emrine itaatkâr kılan Allah Teâlâ, göklerin, yerin, bunların içindekilerin, doğuların ve bâtıların da Rabbidir. Burada özellikle اَلْمَشَارِقُ (meşârik) “doğular” kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. Çünkü her gün yeni bir yerden doğan güneşin pek çok doğuş yeri olduğu gibi, yıldızların da doğuş yerleri vardır. Ayrıca bununla ciddi bir ibâdet hayatıyla kalbe açılacak olan mânevî doğuş yerlerine de işaret edildiği söylenebilir. Bu bakımdan “doğuş yerleri” tâbirinin kullanılması ayrı bir incelik ve önem taşımaktadır. Şunu da ifade etmek gerekir ki, gün doğumu ve gün batımı noktalarında karanlığı aydınlığa ve aydınlığı karanlığa çeviren Yüce Allah, gönderdiği Kur’ân-ı Kerîm sâyesinde de küfür, zulüm ve cehâlet karanlıklarını dağıtacak ve hidâyete susamış gönülleri iman ve İslâm nuruyla tenvîr edecektir. Çünkü O, bütün zamanların ve mekanların tek hâkimidir. O’nun hükümranlığının işaretlerine gelince:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001-m.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...