Bakara Sûresi 23. Ayet Tefsiri


23 / 286


Bakara Sûresi Hakkında

Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî bulunduğundan اَلْكُرْسِيُّ (Kürsî), Kur’ân’ın zirvesi olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ (Senâmu’l-Kur’ân), hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي (Zehrâ) ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre, Kur’ân’ın geniş bir özeti mâhiyetindedir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876

Bakara Sûresi Konusu

Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

  Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu,

  Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân edilmesi,

  Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları,

  Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla imtihanı ve cennetten indirilmesi,

  İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının tashihi,

  Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a çevrilmesi,

  Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için: Namaz, oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi,

  Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz gibi yasaklara dikkat çekilmesi,

  Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate çağırması,

  Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi.

Hâsılı dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1]

[1] Sûrenin bu açıdan büyük bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm, s. 163-211; En Mühim Mesaj: Kur’ân, s. 195-299.

Bakara Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.

Bakara Sûresi Fazileti

Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142, 178) olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir:

  “Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn 212)

  “Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.” (Müslim, Müsâfirîn 252)

  “Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet o gece ona yeter.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10)

  Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu. Sabah olunca durumu Resûlullah (s.a.s.)’e anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu:

  “Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242)

Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek bir fazilet ve şerefi hâizdir.

Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır:

[1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ (Zehrâvân) ismi verilmiştir.

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪ۖ وَادْعُوا شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٢٣﴾
Karşılaştır 23: Eğer kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunda şüpheniz varsa, haydi onun bir sûresinin benzerini de siz getirin! Şayet iddianızda haklıysanız, Allah’tan başka bütün şâhitlerinizi yani dil ustalarını ve âlimleri de çağırın!

TEFSİR:

Sûrenin hemen başında; ikinci ayette, “İşte bu Kitap ki, onda asla şüphe yoktur…” buyrularak, Kur’ân-ı Kerîm’in ilâhî kelâm oluşunda ve onun ortaya koyduğu hakikatlerin doğruluğunda hiçbir şüphenin bulunmadığı vurgulanmıştı. Gerçek böyle olmakla birlikte, Allah’a kulluğa davet edilen insanlardan bir kısmı, hidâyetten nasipleri olmadığı için Kur’an hakkında şüpheye düşmüşlerdir ve hâla da düşebilmektedirler. İşte bu âyet-i kerîme, kelâm-i mübîn ile alakalı küçük veya büyük herhangi bir şüphesi bulunanlara hitap etmekte ve onlara meydan okumaktadır:

“Eğer has ve mümtaz kulumuz[1], doğruluğuna, eminliğine bu ana kadar herkesin inanmış olduğu sevgili Rasulümüz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’e verdiğimiz peygamberlikten ve bunun fermanı olmak üzere parça parça indirmekte olduğumuz Kur’ân’dan en ufak bir şüpheniz varsa, mesela: «Vahiy nedir, inanılır şey midir?», «Allah kitap gönderecek olsa böyle parça parça, âyet âyet, sûre sûre mi gönderir?», «Bu bir şiir değil midir? Bunu insan kendiliğinden yapamaz mı? Muhammed de diğer şairler gibi ara sıra bazı şeyler hissedip bunları şiirî bir eda ile dile getiriyor, sonra da ‘Allah gönderdi’ diye hem bizi hem de kendini aldatıyor olamaz mı?» gibi birtakım kuşkular taşıyorsanız, bunun ispatı kolaydır:

Bu hususta derin derin düşüncelere, hayallere dalmanıza ve ne yapacağız diye telaşlanmanıza gerek yoktur. Sandığınız şekilde Kur’an’ı bir insan olan Peygamber getirdiğine göre, bunu bir insan yapabiliyorsa, haydi durmayın “onun denginden” bir sûre getirin.

Sûre, lügat olarak “yüksek bir menzil veya makam” demektir. Terim olarak ise; “Kur’ân-ı Kerîm’in en az üç ve daha fazla âyetten oluşan, başı-sonu belli kısımlarına verilen isim”dir. Çünkü Kur’ân okuyan kimse, her sûreyi okudukça yüksek bir dereceye ulaşır. Kur’ân sûrelerinin hepsini okumak sûretiyle bütün menzilleri geçer ve en son makama varır.

Ayette geçen مِنْ مِثْلِه۪ kaydı iki şekilde anlaşılabilir:

    Üslupta, belagat ve güzellikte Kur’ân sûrelerinden en az birine denk bir sûre getirin.

    Kur’an sûrelerine tam benzemesi ve denk olması için, Kur’ân’a nazîre yapacak olanlar da aynen o kulumuz gibi olmalıdır; yani hem okur-yazar olmamalı, şiir ve edebiyatla uğraşmamalı, hem de onun kadar ahlâklı olmalıdırlar.

Fakat ayetin devamı bu son şartı da kaldırarak şöyle demektedir: “Haydi, size izin verelim de kimden olursa olsun herhangi bir şahıstan Kur’ân’dakine denk bir sûre getirin. Hatta, Allah’tan başka bütün şâhitlerinizi; güvendiğiniz ne kadar yardımcılarınız, tanıdığınız ne kadar mabutlarınız, iktidarını farz ettiğiniz ne kadar putlarınız, şairleriniz, edipleriniz, bilginleriniz, filozoflarınız, âmirleriniz, hâsılı size baş, el, ayak olmak isteyecek ne kadar yardakçılarınız ve önderleriniz varsa, hepsini bu işte yardıma çağırınız.” (Elmalılı, Hak Dini, I, 269)

Burada şöyle bir işaret bulunmaktadır: Yaratan dururken yaratılandan yardım dilemek hiçbir fayda vermez. Âcizin âcizden dilenmesi bir mâna ifade etmez. Bu sebeble, ihtiyaçlarını ancak onları yerine getirmekte güçlük çekmeyecek birine arz et! Sadece hazîneleri tükenmez birisinden iste! Sana yalnız başına yardım edecek, seni her yönden muhâfaza edecek, seni mala-mülke bağlı olmadan da zengin edebilecek birine dayan! O seni himâye etti mi, çok düşman az olur; O sana yetti mi, az mal çok olur.

Eğer Peygamber’e ve Kur’an’a karşı koyma ve düşman olma dâvanızda sadık iseniz; hiç şüphe edilmeyecek böyle bir hususta şüphe olduğu fikrinde haklıysanız, bunu yapabilmeniz gerekir. Zira, herhangi bir insanın kendiliğinden yapabildiği bir şeyi, hatta ondan daha iyisini başka herhangi bir insan da yapabilir. Hele hele, o işin uzmanı sayılan çok sayıda insan kafa kafaya verip elbirliği yapacak olursa... Fakat aşağıdaki ayetin açıktan meydan okuduğu gibi, kıyamete kadar asla ona benzer bir söz, benzer bir sûre getiremeyecek ve Kur’an’ın, bir insan sözü olmadığını yakînen bileceksiniz:

[1] Cenâb-ı Hakk bu âyet-i celîlede عَبْدِنَا “bizim kulumuz” buyurarak Resûlullah Efendimiz’i kendine izafetle şereflendirmiş ve onu mutlak anlamda “abd” yâni kul olarak isimlendirmiştir. Diğer peygamberleri “Güçlü kuvvetli kulumuz Dâvûd’u hatırla” (Sâd 38/17) ve “Kulumuz Eyyûb’u da hatırla” (Sâd 38/41) âyetlerinde olduğu gibi adıyla andığı halde Efendimiz için “kulumuz” ifadesinden sonra, “Muhammed” şeklinde, başka bir isim zikretmemiştir. Bir isim mutlak olarak zikredildiğinde kemâline hamledilir. Buradan anlaşıldığına göre Hak Teâlâ Hazretleri, habibi Hz. Muhammed için hazırladığı kemâl derecesindeki kulluğu dünyada başka hiçbir kimse için hazırlamamıştır. Kullukta kemâl noktaya ulaşmak ancak, gönlü Allah’tan başka herşeyden tamamen arındırıp, bağımsız hale getirmekle mümkündür. Bu durum ise sadece ve sadece Peygamberimize mahsûstur. Nitekim âyet-i celîlede: “Peygamber bunları görürken gözleri ne kaydı, ne de sınırı aştı” (Necm 53/17) buyurularak onun bu özelliğine dikkat çekilmiştir.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-105-ayeti-ne-anlatiyor-194854-m.jpg
Maide Suresinin 105. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ اِلَى اللّٰهِ مَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-100-ayeti-ne-anlatiyor-194841-m.jpg
Maide Suresinin 100. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَب۪يثِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْب ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-90-ayeti-ne-anlatiyor-194828.jpg
Maide Suresinin 90. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/nisa-suresi-100-ayet-ne-anlatiyor-ve-inis-sebebi-nedir-194825-m.jpg
Nisa Suresi 100. Ayet Ne Anlatıyor ve İniş Sebebi Nedir?

Nisâ sûresi Medine’de nâzil olmuştur, 176 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “kadınlar” mânasına gelen اَلنِّسَاءُ (Nisâ) kelimesinden alır. A ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/hucurat-suresinin-tefsiri-194812-m.jpg
Hucurât Suresinin Tefsiri

Hucurât sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 18 âyettir. İsmini, 4. âyette geçen ve “odalar” mânasına gelen اَلْحُجُرَاتُ (hucurât) kelimesinden alır. Bu ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-88-ayeti-ne-anlatiyor-194799-m.jpg
Maide Suresinin 88. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ Allah’ın siz ...