Bakara Sûresi 197. Ayet Tefsiri


197 / 286


Bakara Sûresi Hakkında

Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî bulunduğundan اَلْكُرْسِيُّ (Kürsî), Kur’ân’ın zirvesi olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ (Senâmu’l-Kur’ân), hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي (Zehrâ) ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre, Kur’ân’ın geniş bir özeti mâhiyetindedir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876

Bakara Sûresi Konusu

Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

  Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu,

  Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân edilmesi,

  Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları,

  Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla imtihanı ve cennetten indirilmesi,

  İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının tashihi,

  Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a çevrilmesi,

  Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için: Namaz, oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi,

  Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz gibi yasaklara dikkat çekilmesi,

  Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate çağırması,

  Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi.

Hâsılı dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1]

[1] Sûrenin bu açıdan büyük bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm, s. 163-211; En Mühim Mesaj: Kur’ân, s. 195-299.

Bakara Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.

Bakara Sûresi Fazileti

Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142, 178) olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir:

  “Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn 212)

  “Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.” (Müslim, Müsâfirîn 252)

  “Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet o gece ona yeter.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10)

  Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu. Sabah olunca durumu Resûlullah (s.a.s.)’e anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu:

  “Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242)

Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek bir fazilet ve şerefi hâizdir.

Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır:

[1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ (Zehrâvân) ismi verilmiştir.

اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌۚ فَمَنْ فَرَضَ ف۪يهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوٰىۘ وَاتَّقُونِ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ ﴿١٩٧﴾
Karşılaştır 197: Hac vakti, bilinen aylardır. O aylarda ihrama girip hac yapmaya karar veren kişi hac boyunca cinsî münâsebetten, günah işlemekten, kavga ve münâkaşadan tamâmen uzak durmalıdır. İyilik olarak ne yaparsanız, Allah onu elbette bilir. Bir de yolculuk için yanınıza azık alın. Şüphesiz azığın en hayırlısı takvâdır. Öyleyse y akıl sahipleri, bana karşı gelmekten ve azabımdan sakının!

TEFSİR:

 “Hac ayları” olarak bilinen vakit, Şevvâl ve Zilkâde ayları ile Zilhicce’nin ilk on günüdür. Diğer bir ifadeyle Ramazan’dan sonraki “iki ay on günlük” süredir. Bu döneme, “hac mevsimi” de denilmektedir. Âyetin hükmü genel olup haccın menâsikinin yâni hac ibâdetini meydana getiren fiillerin hangisinin bu süre zarfında nerede, ne zaman ve nasıl yapılacağını beyân etmemektedir. Bunları bize Allah Resûlü (s.a.s.), kalabalık bir sahâbî topluluğuyla birlikte yaptığı “Vedâ Haccı”nda uygulamalı olarak öğretmiştir. Hac esnâsında müslümanların rahatça görüp öğrenebilmeleri için bir çok rüknü deve üzerinde yapmış ve:

“Ey insanlar! Hac amellerinin nasıl yapılacağını benden öğreniniz. Bilmiyorum, belki de bu seneden sonra bir daha haccedemem” buyurmuştur. (Müslim, Hac 310; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 318)

Hacla alakalı her türlü amel, Peygamber Efendimiz’in bu tatbikatıyla vakitleriyle birlikte tayin ve tespit edilmiş; o günden itibaren günümüze kadar hac ibâdeti aynı esaslar ve uygulamalar çerçevesinde edâ edilegelmiştir. Herhangi bir gerekçe ile bu hususlarda bir değişikliğe gidilmesi, Allah Resûlü’nün, sahâbe-i kirâmın ve onlardan sonra milyonlarca müslümanın tatbikatına aykırı olacağından, mümkün değildir.

Hanefî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre, hac ayları şart olmaksızın senenin herhangi bir vaktinde hac niyetiyle ihrama girilebilir. Şâfi mezhebine göre ise, hac için ihrama girmek ancak ayette bahsedilen hac aylarında sahih olur. Bunun dışında caiz değildir.

Âyet-i kerîme, bu aylarda hacca niyet edip ihrama giren, telbiye getiren ve hac için kurbanlığını hazırlayan yani niyet ve fiilleriyle haccı ifâya azmeden kişinin mutlaka uzak durması gereken yasaklardan bahsetmektedir:

    Hacda ihramlı iken cinsî münâsebet ve ona götürecek her türlü söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır.

    Allah Teâlâ’ya itaatten çıkıp O’na isyan sayılacak, özellikle de Harem sınırları içinde günah kabul edilecek her türlü söz ve davranıştan uzak durulmalıdır. Sövmek ve kötü lakap takmak da buna dâhildir.

    Hac günlerinde tartışmak ve münakaşa etmek de yasaklanmıştır. Âyette geçen “cidâl” kelimesi, her türlü mücâdele, tartışma ve düşmanlığı ifade eder. Çünkü bunlar mü’minler arasında kin ve nefrete, öfkeye ve böylece aralarındaki sıcaklık ve dostluğun kaybolmasına sebep olur.

Allah’ın rızâsına uygun bir hac yapabilmek ve onun hem dünyevî hem de uhrevî neticelerinden tam olarak istifade edebilmek için yapılması istenenleri hakkiyle yerine getirmek, yasaklardan ise bütünüyle kaçınmak gerekir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:

“Kötü söz söylemeden ve günah işlemeden Allah için hacceden kimse, annesinden doğduğu gün gibi günahsız olarak döner.” (Buhârî, Hac 4)

Hac ibâdetiyle meşgul olan kişi, günaha götürecek bütün kapılara kilit vurmalı, gönül pencerelerini bütün hayırlara sonuna kadar açmalıdır. Onda günah ömrünü tüketmeli, takatinin son sınırıyla yapabileceği her türlü iyiliği yapmaya çalışmalıdır. Çünkü Allah, iyilik olarak yapılan her şeyi bilmektedir ve karşılığını mutlaka fazlasıyla verecektir. Bir de hac ve umre yolculuğuna ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılayacak ve başkasına muhtaç olmayacak şekilde hazırlıklı gidilmelidir. Âyet-i kerîmedeki “Bir de yolculuk için yanınıza azık alın” (Bakara 2/197) ifadesi bunu emreder. Rivayetlere göre Yemenli hacılar, hiç azık almadan yola çıkarlar ve “Biz tevekkül ehliyiz. Biz Allah’ın evini haccederiz de O bizi doyurmaz mı” derlerdi. Geldiklerinde ise başkalarına yük olurlar ve dilenmek zorunda kalırlardı. Bunun üzerine “Azık alın” ayeti indi. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II, 380-382) “Azık alın” ifadesine, önceki mânaya ilâveten  “hayırlı ameller işleyerek âhiret hazırlığı yapın” mânası da verilebilir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, V, 143-144) Ayetin devamındaki “Şüphesiz azığın en hayırlısı takvâdır” (Bakara 2/197) kısmı, “şüphesiz en hayırlı azık, dilenmekten, yağmalamaktan ve başkalarına yük olmaktan sakınmaktır” mânasına gelebileceği gibi, daha genel anlamıyla “Allah’a karşı derin bir saygı içinde O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak insanın kendini cehennem azabından koruması” mânasına da gelir. Burada iki mânayı mülahaza etmek de mümkündür. Allah’tan korkmak ise, selim akıl sahibi olmanın bir gereğidir. O’ndan korkmayanın, âdeta aklı yok gibidir.

Hac günlerinde ticaretle uğraşmanın hükmüne gelince:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001-m.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/hz-ibrahim-as-ile-ilgili-ayetler-194966-m.jpg
Hz. İbrahim (a.s.) ile İlgili Ayetler

İbrâhim Âleyhisselâm; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın müştereken kabul ettiği büyük peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’den (a.s.) birçok ...