Bakara Sûresi 219. Ayet Tefsiri


219 / 286


Bakara Sûresi Hakkında

Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî bulunduğundan اَلْكُرْسِيُّ (Kürsî), Kur’ân’ın zirvesi olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ (Senâmu’l-Kur’ân), hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي (Zehrâ) ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre, Kur’ân’ın geniş bir özeti mâhiyetindedir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876

Bakara Sûresi Konusu

Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

  Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu,

  Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân edilmesi,

  Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları,

  Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla imtihanı ve cennetten indirilmesi,

  İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının tashihi,

  Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a çevrilmesi,

  Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için: Namaz, oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi,

  Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz gibi yasaklara dikkat çekilmesi,

  Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate çağırması,

  Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi.

Hâsılı dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1]

[1] Sûrenin bu açıdan büyük bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm, s. 163-211; En Mühim Mesaj: Kur’ân, s. 195-299.

Bakara Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.

Bakara Sûresi Fazileti

Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142, 178) olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir:

  “Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn 212)

  “Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.” (Müslim, Müsâfirîn 252)

  “Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet o gece ona yeter.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10)

  Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu. Sabah olunca durumu Resûlullah (s.a.s.)’e anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu:

  “Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242)

Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek bir fazilet ve şerefi hâizdir.

Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır:

[1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ (Zehrâvân) ismi verilmiştir.

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ ﴿٢١٩﴾
Karşılaştır 219: Rasûlüm! Sana içki ve kumarın hükmünü soruyorlar. Şöyle de: “Onlarda büyük bir günah ve zarar, bununla birlikte insanlar için birtakım faydalar da vardır; fakat günah ve zararları faydalarından daha büyüktür.” Yine sana Allah yolunda neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaç fazlası olup kolayınıza geleni verin.” Allah, etraflıca düşünesiniz diye size âyetleri böylece açıklıyor.

TEFSİR:

Âyet-i kerîmenin iniş sebebi şöyledir: Hz. Ömer, Muâz b. Cebel ve bir grup Ensar,  Resûlullah (s.a.s.)’e geldiler ve: “Ey Allah’ın Rasûlü, bize içki ve kumar hakkında bir fetva ver; birisi aklı gideriyor, diğeri malı zayi ediyor” dediler. İşte bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 73)

Bu âyet-i kerîmeyle içki ve kumar kesin olarak yasaklanmamakta, fakat bunların artık yasaklanacağına dair çok ciddi uyarılar yapılmaktadır. Bu sebepledir ki bu âyetin inmesinden sonra pek çok müslüman içki içmeyi ve kumar oynamayı terk etmiştir. İçki ve kumarı kesin olarak ise Mâide sûresi 90-91. âyet-i kerîmeler yasaklamıştır.

Âyette geçen الْخَمْرُ (hamr) kelimesi sözlükte örtmek demektir. Sarhoş edici içkilere, insan aklını örtüp onu iyiyi kötüden ayıramaz hale getirmesi sebebiyle “hamr” ismi verilmiştir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Hamr, üzüm suyundan, kuru üzüm, kuru hurma, buğday, arpa ve mısırdan olur. Hamr, aklı örten ve sarhoş eden nesnedir.” (Ebû Dâvûd, Eşribe 1)

“Sarhoş eden her şey hamrdır ve sarhoş eden her şey haramdır.” (Müslim, Eşribe 73-75; Tirmizî, Eşribe 1-2)

“Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.” (Ebû Dâvûd, Eşribe 5; Tirmizî, Eşribe 3)

Bu hadis-i şeriflerden hareketle muteber İslâm fıkıh mezheplerinin tamamı: “Sarhoşluk veren nesnelerin azı da çoğu da haramdır; bunlar içilemez ve vücuda alınamaz” hükmünde birleşmişlerdir.

Âyetteki الْمَيْسِرُ (meysir), kumar demektir. Kumar ise zar gibi ne olacağı belli olmayan tehlikeli bir şeye bağlanarak mal vermek veya almaktır. “Meysir” kelimesinin aslında “kolaylık” ve “soygun” mânaları vardır. Zira kumar, malı herhangi bir yorgunluk ve güçlük çekmeksizin alma yoludur. Yine o bir çeşit soygundur. Haksız yollardan ve kolaylıkla mal kazanmaya sebep olan bütün kumar çeşitleri, hatta çocukların ceviz ve benzeri şeylerle oynadıkları oyunlara kadar hepsi âyetin muhtevasına dâhildir.

İçki ve kumarın hem fert hem de toplum hayatına çok büyük zararları vardır. Bu sebeple onların kullanımında büyük bir günah mevcuttur. Her ikisi de malların yok ve insanların perişan olmasına sebeptir. İnsanlar arasında kin ve nefretin oluşmasına yol açarlar. Allah’a kulluğa, O’nu zikretmeye, namazı vaktinde kılmaya ve vakti en faydalı şeylerle geçirmeye mani olurlar. Genellikle biri diğerine sürükler; bunun için birlikte zikredilmişlerdir. Özellikle içki, akıl ve iradenin doğru kullanılmasını engeller, giderek alışkanlık yapar ve insan sağlığına zarar verir. Kumar ise insanları tembelliğe, çalışıp gayret göstermeden yiyip içmeye sevkeder.

Bunlarda dünyevi olarak insanlar için bir takım geçici menfaatler de söz konusudur. Mesela içki satan kimseler bir takım ticâri faydalar sağlayabilirler.  Ayrıca içki, zayıf yapılı olan kişilere kısmen kuvvet verebilir. Yenen şeylerin hazmını kolaylaştırır. Geçici zevklere, neşelenmeye ve dertleri unutmaya yarar. Kumar da, dünyevi olarak, herhangi bir risk, çalışma, güçlük ve yorgunluk olmaksızın mal elde etmeye vesile olur.  Fakat içki ve kumarın günah ve zararları, faydalarıyla ölçülmeyecek derecede çok ve büyüktür. Faydaları az, değersiz ve geçici; zararları ise büyük ve kalıcıdır. Dünyada ferdin beden, ruh ve ahlâkını, buna ilaveten toplumun birlik ve düzenini tahrip ettikleri gibi, âhiretteki vebâlleri de oldukça ağırdır.

Dolayısıyla içki ve kumarı terk etmek, onlar yüzünden isrâf edilen malları iyilik yollarında harcamak gerekir. Bu bakımdan âyetin devamında “Allah yolunda nelerin harcanması gerektiği” sorusuna “afv”ın harcanması emredilmektedir. Burada الْعَفْوُ  (afv), “ihtiyaç fazlası olup kolaylıkla infak edilebilecek şey” mânasında kullanılmıştır. İnsan öncelikle kendi ihtiyaçlarını, ailesinin, ana babasının ve geçiminden sorumlu olduğu diğer kimselerin ihtiyaçlarını karşılayacak, bunlardan arta kalan malından da gönül hoşluğuyla Allah yolunda harcayacaktır. Kendisinin ve yakınlarının muhtaç olduğu malları başkalarına vermek zor olduğundan, âyette böyle bir teklifte bulunulmamıştır. Zaten İslâm’da, iyilik yapacağım diye aile efradını nafakasız bırakmak caiz görülmemiştir. Fakat şahsî ve ailevî ihtiyaçtan fazla kalan malın olabildiği kadar yoksullara verilmesine de bir teşvik vardır. Zira fakir ve yoksulların zaruri ihtiyaçlarını karşılayarak toplumsal adâletin sağlanabilmesi için, zenginlerin vereceği farz olan zekâtla sınırlı kalınmayıp, nâfile sadaka ve infaklara da ağırlık verilmelidir.

Yetimlerin haklarını koruma ve onların iyiliğine olan şeyleri yapmaya gelince:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/tevazu-ve-muminlere-kol-kanat-germek-ile-ilgili-ayetler-197122-m.jpg
Tevâzû ve Mü’minlere Kol Kanat Germek İle İlgili Ayetler

Âyetler “Sana uyan mü’minlere alçak gönüllü davran!” Şuarâ sûresi (26), 215 Allah Teâlâ İslâmiyet’e gönül veren kullarını Resûlullah Efendi ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/yusuf-suresinin-7-ayeti-ne-anlatiyor-197113-m.jpg
Yusuf Suresinin 7. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-123-ayeti-ne-anlatiyor-197105-m.jpg
Hud Suresinin 123. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hz-yusufun-as-ruya-tabiri-197098-m.jpg
Hz. Yusuf’un (as.) Rüya Tabiri

İslâm dininde rüya tabirine önem verilir. Allah Teâlâ’nın Hz. Yusuf’a (as.) bahşettiği mucizelerden biri rüyâ tabiri idi. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yûsuf ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-112-ayeti-ne-anlatiyor-197094-m.jpg
Hud Suresinin 112. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ Senin yanında hak yol ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-105-ayeti-ne-anlatiyor-197087-m.jpg
Hud Suresinin 105. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ O gün geldiğinde Allah’ın izni olmada ...