Bakara Sûresi 228. Ayet Tefsiri


228 / 286


Bakara Sûresi Hakkında

Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî bulunduğundan اَلْكُرْسِيُّ (Kürsî), Kur’ân’ın zirvesi olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ (Senâmu’l-Kur’ân), hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي (Zehrâ) ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre, Kur’ân’ın geniş bir özeti mâhiyetindedir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876

Bakara Sûresi Konusu

Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

  Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu,

  Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân edilmesi,

  Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları,

  Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla imtihanı ve cennetten indirilmesi,

  İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının tashihi,

  Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a çevrilmesi,

  Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için: Namaz, oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi,

  Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz gibi yasaklara dikkat çekilmesi,

  Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate çağırması,

  Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi.

Hâsılı dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1]

[1] Sûrenin bu açıdan büyük bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm, s. 163-211; En Mühim Mesaj: Kur’ân, s. 195-299.

Bakara Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.

Bakara Sûresi Fazileti

Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142, 178) olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir:

  “Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn 212)

  “Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.” (Müslim, Müsâfirîn 252)

  “Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet o gece ona yeter.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10)

  Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu. Sabah olunca durumu Resûlullah (s.a.s.)’e anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu:

  “Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242)

Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek bir fazilet ve şerefi hâizdir.

Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır:

[1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ (Zehrâvân) ismi verilmiştir.

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟ ﴿٢٢٨﴾
Karşılaştır 228: Geri dönülebilir talâk ile boşanan kadınlar, üç âdet müddetince bekleyip kendilerini gözetlemelidirler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığı hayız hâlini veya hamileliği gizlemeleri kendilerine helâl değildir. Eğer barışmak ve aralarını düzeltmek isterlerse kocaları, bu süre içinde onları geri almaya başkalarından daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşrû hakları vardır. Ancak erkekler kadınlara göre bir derece daha fazla hak sahibidirler. Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

TEFSİR:

 اَلطَّلَاقُ (talâk), belli sözlerle evlilik bağını kaldırmak ve çözmek demektir. Bunun geri dönülebilir olanı vardır ki buna fıkıhta “ric‘î talâk” denilir. Bu, yeniden mehir ve nikaha gerek olmaksızın kocaya, boşadığı hanımıyla normal evlilik hayatına dönme imkânı veren bir boşamadır. Bir de geri dönülemeyeni vardır ki bu da “bâin talâk”tır. Bu ise, yeni bir mehir ile nikahlanmadıkça normal evlilik hayatına dönüş imkânı bırakmayan boşama şeklidir.

Nikah altında olduğu halde kendileriyle ilişkide bulunulmamış kadınların, boşanmaları durumunda iddet beklemeleri gerekmez. (bk. Ahzâb 33/49) Herhangi bir sebeple hayız görmeyen kadınların bekleme süreleri üç ay, hâmile kadınların iddeti ise rahimlerinde bulunan çocuğu doğuruncaya kadardır. (bk. Talâk 65/4) Câriyenin iddeti ise iki hayız veya temizlik süresidir. (Ebû Dâvûd, Talâk 6) Dolayısıyla âyette bahsedilen “boşanmış kadınlar”dan maksat, kendileriyle nikah sûretiyle cinsî münâsebette bulunulmuş, hayız gören, hür ve geri dönülebilir talâkla boşanmış kadınlardır. Bunların bekleme süreleri Hanefilere göre üç hayız müddeti, Şafiilere göre ise üç temizlik müddetidir. Bu ihtilaf, اَلْقُرُوءُ (kurû’) kelimesinin hem “hayız” hem de “temizlik” mânasına gelmesinden kaynaklanmaktadır.

İddet beklemenin hikmeti, boşanmış olan hanımda kendisini boşayan kocasından bir çocuk olup olmadığını tespit ederek nesli korumaktır. Bu sebeple boşanmış kadınlar, bu bekleme süresi içinde kendilerini gözetlemeli, hayız veya hamilelik durumlarını yakından takip etmeli ve Allah Teâlâ neyi takdir buyurmuşsa ondan herhangi bir şeyi kesinlikle gizlememelidirler. Doğru olanı söylemelidirler. Mü’min olmanın, Allah’a ve âhirete inanmanın gereği budur.

Diğer taraftan kocalar, pişmanlık duyarlar, hanımlarıyla aralarında bulunan sürtüşmeyi düzeltmek ve onlara iyilikle muamele etmek niyetiyle yeniden evliliğe dönmek isterlerse, bekleme müddeti içinde hanımlarına dönüp onları tekrar nikâhları altına alma hakkına sahiptirler. İddet müddeti içinde bunda herhangi bir problem yoktur. Fakat boşanmış kadınlar iddetlerini tamamlamış olurlarsa, eğer üçüncü defa boşanmamış iseler, bu durumda evlilik hayatına dönebilmek için kadının da bunu istemesi gerekir ve yeniden mehir belirlenerek nikah kıyılır. Her iki durumda da, aile hayatının devamını sağlamak ve çocukların haklarını korumak gibi hikmetlere binâen diğerlerine nispetle eski kocalara öncelik verilmiştir.

İslâm dinine göre koca ile hanım arasında karşılıklı yerine getirilmesi gereken bir takım haklar ve sorumluluklar vardır. Bunlar, erkeğin ve hanımın sahip oldukları istidat ve kabiliyetleri, fizikî ve ruhî durumları, aile ve ictimâî hayat içindeki konumları dikkate alınarak ehliyet, adâlet ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde dengeli bir şekilde taksim edilmiştir. Evlilik hayatının sıhhatli yürüyebilmesi, ailenin bir huzur ve saadet mekânı hâline gelebilmesi için bu sorumlulukların titizlikle ifâ edilmesi zaruridir. Hülasa etmek gerekirse koca hanımının mehrini verecek, meşrû çerçevede nafaka ve meskenini temin edecek ve ona en güzel şekilde davranmaya gayret gösterecektir. Haklarını koruyacak, zulüm ve haksızlık yapmaktan uzak duracaktır. Aynı şekilde hanım da kocasına itaat edecek, iffetini koruyacak ve çocuklarını İslâm ahlâkı üzere terbiye edecektir. Erkek ve hanım, evlilikten beklenen hedefleri gerçekleştirmek üzere ortak hareket etmelerine rağmen, hak itibariyle erkeklerin hanımlar üzerinde bir derece üstünlükleri bulunmaktadır. Erkeğin fizikî gücünün hanımınkinden üstün olduğunda şüphe yoktur. Yine erkek ve hanımın kalbî ve ruhî yapıları birbirinden farklılık arzettiği gibi, biyolojik yapılarında da belirgin farklar mevcuttur. Buna bağlı olan hak ve sorumluluklar da farklıdır. Meselâ aile düzeninin tesisi ve evin geçiminin sağlanması hususunda birinci derecede sorumluluk erkeğe aittir. Buna dayalı olarak erkeğe verilen hak da bir derece fazla olmuştur. Bu hak Nisâ sûresi 34. âyette açıklanan “kavvâmlık” yani “koruma ve idâre etme” hakkıdır.

Talâkın sayısı ve kadına verilen mehrin akıbeti hakkında şöyle buyruluyor:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...