Bakara Sûresi 271. Ayet Tefsiri


271 / 286


Bakara Sûresi Hakkında

Bakara sûresi 286 ayettir. Medine’de on senelik bir müddet içinde peyderpey nâzil olmuştur. Mushaf tertîbine göre 2, nüzûl sırasına göre 87. sûredir. İsmini, 67 ile 71. âyetler arasında bahsedilen, İsrâiloğulları’nın sığır kurban etmeleri kıssasından almıştır. Sûreye, içinde Âyetü’l-Kürsî bulunduğundan اَلْكُرْسِيُّ (Kürsî), Kur’ân’ın zirvesi olduğu için سَنَامُ الْقُرْاٰنِ (Senâmu’l-Kur’ân), hidâyet nûrunun parlaklığı sebebiyle de اَلزَّهْرٰي (Zehrâ) ismi verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun sûresidir. Bu hâliyle sûre, Kur’ân’ın geniş bir özeti mâhiyetindedir.

Resûlullah (s.a.s.):

“Bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân 2/2876

Bakara Sûresi Konusu

Sûrede bahsedilen temel konulardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

  Kur’an’ın Allah tarafından gönderilen hak bir kitap olduğu,

  Tevhîd, nübüvvet ve âhiret gibi îman esaslarının delillerle beyân edilmesi,

  Mü’min, kâfir ve münafıkların vasıfları,

  Hz. Âdem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlenmesi, şeytanla imtihanı ve cennetten indirilmesi,

  İsrâiloğulları’nın tarih içindeki durumları, Kur’an’a ve Peygamberimize karşı tavırları, hidâyete davet edilmeleri, yanlış itikad ve davranışlarının tashihi,

  Ka’be’nin inşâsı ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harâm’a çevrilmesi,

  Müslüman şahsiyetin inşası ve İslâm toplumunun teşekkülü için: Namaz, oruç, zekât, hac ve cihad gibi ibâdetlerle ilgili hükümlerin; adâlet, ahde vefâ ve infak gibi ictimâî hayata dair esaslar ile âile hukûku, devletler arası ilişkiler, iktisadî ve siyâsî düzenlemelerin getirilmesi,

  Ferd ve cemiyeti bozulup dağılmaktan korumak için sihir, içki, kumar ve faiz gibi yasaklara dikkat çekilmesi,

  Allah’ın birliğini, her şeye kâdir olduğunu ve ölüleri diriltip hesap soracağını çeşitli misallerle ortaya koyarak insanları îman ve itaate çağırması,

  Kulluğun özü olan ve mü’mini Rabbine bağlayan bazı duaların öğretilmesi.

Hâsılı dikkatle incelendiğinde Bakara sûresinin, ihtiva ettiği hükümler, konular ve maksatlar itibariyle muazzam bir insicama, belirli ve düzenli bir plana sahip olduğu görülür. İlk âyetlerde sûrede incelenecek olan konuların ana hatları verilmekte, daha sonraki bölümlerde ise her konu sûre bütünlüğü içinde en uygun yerini almaktadır. Sûre, hidâyeti kabul eden kulun, emredilen hükümleri yerine getirme hususunda Rabbinden kolaylık talebiyle sona ermektedir. Muhtelif konular ele alınmakla birlikte sûrenin esas hedefi, Kur’an’ın hidâyetini gerçekleştirmek ve bundan âzamî istifadeyi sağlamaktır. Sûre boyunca devamlı bu hedef gözetilmiş ve sûrenin başı ile sonu o hedefte birleşmiştir.[1]

[1] Sûrenin bu açıdan büyük bir vukûfiyetle ele alınmasına örnek olarak bk. Drâz, en-Nebeü’l-azîm, s. 163-211; En Mühim Mesaj: Kur’ân, s. 195-299.

Bakara Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushafta ikinci, nüzûl sıralamasında 87. sûredir, Medine’de nâzil olmuştur. Kur’an’ın en uzun sûresidir. Tamamının bir nüzûl sebebi olmamakla birlikte birçok âyeti için özel iniş sebepleri vardır. O âyetler açıklanırken nüzûl sebepleri hakkında da bilgi verilecektir.

Bakara Sûresi Fazileti

Ele aldığı mevzulara bakıldığında Bakara sûresinin çok önemli, faziletli ve büyük bir sûre olduğu görülür. Peygamber Efendimiz’in “Kur’an âyetlerinin efendisi ve en büyüğü” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142, 178) olarak beyân ettiği Âyetü’l-Kürsî de bu sûrede yer almaktadır. Sûrenin faziletini beyân eden pek çok rivayet nakledilir. Bunların birkaçı şöyledir:

  “Kur’an’dan uzak kalarak ev­lerinizi kabirlere çevirmeyin. Şunu bilin ki şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürküp kaçar.” (Müslim, Müsâfirîn 212)

  “Kur’an’ı okuyun; çünkü o, kıyamet gününde kendisiyle hemhâl olanlara şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâvân’ı yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyun;[1] çünkü onlar, kıya­met gününde iki büyük bulut veya iki gölgelik ya da iki kuş sürüsü hâlinde gelerek kendile­rini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyun; çünkü ona sarılmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlıktır; ona sihir­bazların gücü yetmez.” (Müslim, Müsâfirîn 252)

  “Bakara sûresinin sonunda­ki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet o gece ona yeter.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 10)

  Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece Ba­kara sûresini okuyordu. Atı da yanında bağlı bulunuyordu. Derken at ürküp hırçınlaşmaya başladı. Üseyd okumayı kesince at da sâkinleşti. Tekrar okumaya başlayınca at yine tedirgin bir şekilde ileri geri gitmeye başladı. Üseyd susunca at da sâkinleşti. Bu durum iki kez daha tekerrür etti. Oğlu Yahyâ ata yakın bir yerde bulunuyordu. Atın çocuğa bir zarar vermesinden korktu ve onu bulunduğu yerden yanına çekti. Bu sırada başını kaldırıp gökyüzüne baktığında buluta benzer bir şey içinde kandiller misali ışıklar gördü. Bunlar yavaş yavaş yükselerek nihayet gözden kayboldu. Sabah olunca durumu Resûlullah (s.a.s.)’e anlattı… Efendimiz şöyle buyurdu:

  “Onlar seni dinlemeye gelen meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 15; Müslim, Müsafirin 242)

Bu ve benzeri rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Bakara sûresi, hem evlerimizi hem de gönüllerimizi mânen îmâr edecek, okuyanı âdeta maddî mânevî şerlerden muhâfaza ederek onu meleklerle beraberliğe yükseltecek bir fazilet ve şerefi hâizdir.

Şimdi, bütün mâna, hikmet ve sırlarından kalbe yansıyan miktarıyla o sûrenin tefsiri başlamaktadır:

[1] Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerine, hidâyet nûrlarının parlaklığı ve okuyanlara verilecek ecrin büyüklüğü sebebiyle, اَلزَّهْرَاوَانِ (Zehrâvân) ismi verilmiştir.

اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿٢٧١﴾
Karşılaştır 271: Eğer sadakaları açıktan verirseniz bu da iyidir. Ama onları gizler ve fakirlere gizlice verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Bu sayede Allah sizin bir kısım günahlarınızı bağışlar. Zira Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.

TEFSİR:

Farz olan zekâtı ve nafile olan sadakaları insanların göreceği şekilde açıktan vermek caizdir. Nitekim aşağıda gelecek olan 274. âyette geçen övgü sadedindeki “açıktan da verirler” ifadesi,  buna temas etmektedir. Böyle davranmak, belli bir noktaya kadar güzel de karşılanabilir. Hatta farz olan zekâtı açıktan vermek, kişiyi “acaba verdi mi, vermedi mi” şeklindeki bir töhmet altında bulunmaktan kurtaracağı gibi, başkaları için de bir teşvik unsuru olacaktır. Fakat iyiliği, gösteriş korkusundan uzak bir şekilde gizli yapmak, onu fakirin eline hiçbir şekilde rencide olmayacağı bir tarzda gizlice ulaştırmak şüphesiz sevap bakımından daha hayırlıdır. Şartlarına ve âdâbına riâyet edilerek yapılan harcamalar şüphesiz daha büyük faydalar sağlayacaktır. Allah Teâlâ bunları en güzel şekilde kabul buyuracak, bol bol karşılık verecek ve bu vesileyle sahiplerinin diğer günahlarını da bağışlayacaktır. Zira Allah yolunda vermenin, günahlardan arınarak nefsi tezkiye etmede çok büyük bir rolü vardır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Onların mallarından bir miktar zekât ve sadaka al ki, böylece kendilerini günahlarından arındırıp tertemiz kılasın.” (Tevbe 9/103)

İyiliklerin gizli yapılmasının faziletiyle alakalı olarak Resûlullah (s.a.s.)’in pek mühim tavsiyeleri bulunmaktadır. Efendimiz, “sağ eliyle verdiği sadakayı sol eli duymayan kimsenin kıyâmet günü Allah’ın gölgesi altında gölgeleneceklerden biri olacağını” haber vermiştir. (Buhâri, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91)

 Ebû Zerr (r.a.), Peygamber Efendimiz’e:

“–Yâ Nebiyyallah! Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sorunca Allah Resûlü (s.a.s.):

“–Fakire gizlice verilen ve malı az olan kimsenin zorlanarak verdiği sadakadır” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 265, 178-179; Ebû Dâvûd, Zekât 40/1677)[1]

Zira gizli verilen sadaka, gösterişten ve duyulsun arzusundan daha uzaktır. Bu yolla kişi, “başkaları görsün, duysun ve beni takdir etsin; ne kadar cömert insan olduğumu bilsin” şeklindeki yanlış ve zararlı düşüncelerden gönlünü koruma imkânı bulur. Şöhrete giden yolu kapayarak, nefsini kontrol edip daha çok sevap kazanabilir.

Rabbimizin âyetlerini gönül kulağıyla dinleyip gereğini yapmak isteyenlerin yollarını aydınlatacak güzel bir örnek olması bakımından İslâm tarihinin parlak sîmâlarından Zeynelâbidîn (k.s.) Hazretleri’nin şu halini ibretle temâşâ etmek lâzımdır:

Hulefâ-i râşidîni takip eden yıllarda Medine-i Münevvere’de bâzı fakirlerin kapılarına meçhûl bir kimse her sabah bir çuval erzak bırakmaktaydı. Bir sabah o fakirler uyandıklarında baktılar ki, kapılarına erzak konmamış. Sebebini merak ederlerken, o esnâda içli bir salâ sesi duyuldu ve Medine-i Münevvere, Hz. Ali (r.a.)’ın torunu Zeynelâbidîn (k.s.)’un vefâtı haberiyle çalkalandı. Herkes derin bir mâteme büründü. Peygamberimiz (s.a.s.) bu kıymetli torununa karşı son vazîfeler îtinâ ile yapılmaya başlandı. Sıra mübârek nâşının yıkanmasına geldiğinde, bu şerefli vazîfeyi yapacak olan zât, mevtânın sırtında içi su toplamış büyükçe yaralar görünce şaşırdı. Sebebini anlayamadı. Yakınlarına sorduğunda ise, Ehl-i Beyt’ten orada bulunup bu sırra âşinâ olan bir kimse, şunları söyledi:

“–Zeynelâbidîn Hazretleri her sabah hazırladığı erzak çuvallarını sırtında taşıyarak erkenden fakirlerin kapısına götürür ve kimseye görünmeden geri dönerdi. Halk da bu çuvalları kimin bıraktığını bilmezdi. Sırtında gördüğünüz yaralar, işte o çuvalları taşımaktan ötürü oluşmuş yaralardır.” (bk. İbn Kesîr, el-Bidâye, IX, 112, 122; Ebû Nuaym, Hilye, III, 136)

Sadakayı gizlice vermenin bir örneği de Şâh Abdullah Dihlevî (k.s.)’dan:

Hazret verdiği sadakayı çok gizli tutardı. Kendisine bir yerden bir şey geldiğinde, o gelen şey para ise, talebelerine dağıtırdı. Ama bu işi onlar murakabe hâlinde iken yapardı. Tâ ki, onlara kimin ne verdiğini, kime ne kadar verildiğini ve ne verildiğini bilmeyeler…” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 849)

Bütün bunlar, İslâm’ı en derin yönleriyle ruhuna sindirmiş gönül ehli insanların güzel hallerinden yansımalardır. Şüphesiz bu güzel hallerin zirvedeki temsilcisi Peygamberimiz (s.a.s.)’dir. O, sözüyle ve haliyle bize örnek olmakta, güneş gibi ylumuzu aydınlatmaktadır. Ama hidayeti verecek olan da yalnız Allah’tır:

[1] Enes b. Mâlik (r.a.)’in nakline göre ise Resûl-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ yeri yarattığı vakit, yer sarsılmaya başladı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak dağları yaratarak yeryüzüne yerleştirdi ve onu istikrâra kavuşturdu. Melekler dağların kuvvetine hayran kaldılar. «Ey Rabbimiz, dağlardan daha kuvvetli bir varlık yarattın mı?» diye sordular. «Evet, demiri yarattım» buyurdu. «Ey Rabbimiz, demirden daha kuvvetli bir şey yarattın mı?» dediler. Hak Teâlâ: «Evet, ateşi yarattım» buyurdu. «Ey Rabbimiz, ateşten daha kuvvetli bir şey yarattın mı?» diye yine sordular. Hak Teâlâ: «Evet, suyu yarattım!» buyurdu. «Ey Rabbimiz, sudan daha kuvvetli bir şey yarattın mı?» dediler. Hak Teâlâ: «Evet, rüzgârı yarattım» cevâbını verdi. «Ey Rabbimiz, rüzgârdan daha kuvvetli bir şey yarattın mı?» diye yine sordular. Bu sefer Hak Teâlâ: «Evet insanoğlunu yarattım. Eğer o, sağ eliyle sadaka verir ve bunu da sol eli bilmeyecek kadar gizlerse hepsinden daha kuvvetli olur» buyurdu.” (Tirmizî, Tefsir 113-114/3369; Beyhakî, Şuab, III, 244)

 

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001-m.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/hz-ibrahim-as-ile-ilgili-ayetler-194966-m.jpg
Hz. İbrahim (a.s.) ile İlgili Ayetler

İbrâhim Âleyhisselâm; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın müştereken kabul ettiği büyük peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’den (a.s.) birçok ...