TEFSİR:
Burada
meleklerin üzerine indiği mü’minlerin iki mühim vasfı zikredilir:
Birincisi; iman: Bunlar, “Rabbımız Allah’tır” derler. Yani Allah’ı tanırlar,
O’nun hiçbir ortağı ve dengi olmadığını kabul ederler. O’nu bütün noksan
sıfatlardan ve ortaklardan pak ve uzak tutarlar. Ayrıca Allah’ı rab olarak
tanımanın gerektirdiği bütün iman esaslarına da inanırlar.
İkincisi;
istikâmet: Allah’ın rablığını, O’nun birliğini ikrarda devam edip, sahip
oldukları arı duru tevhid inancını aslâ şirkle karıştırmadıkları gibi, Allah’ın
emirlerini yerine getirmeye ve yasaklarından da bütünüyle kaçınmaya azami
dikkat gösterirler.
Buna
göre Allah’ın tek rab olduğunu kabullenip sonra istikamet üzere olmak, itikat,
ibâdet, ahlâk ve muâmelâtla alakalı bütün hususları içine alır. Bununla
birlikte istikamete daha özel mânalar da verilmiştir. Mesela:
❂ Hz. Ebubekir
bunu, “Allah’a asla ortak koşmamak ve O’ndan başka bir ilâha asla yönelmemek”,
❂ Hz. Ömer,
“imanda sebat etmek”,
❂ Hz. Osman,
“ihlasla amel etmek”,
❂ Hz. Ali ise
“farzları yerine getirmek” şeklinde izah ederler. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân,
XXIV, 143; Bursevî, Ruhu’l-Beyân, VIII, 254)
Demek
ki melekler, Allah’a inanıp O’nu tanıyan ve O’na karşı kulluk vazifelerini
aşırılığa kaçmadan hakkiyle yapan kamil mü’minlerin üzerine inerler.
Melekler
dünyada olduğu gibi ölüm anında, kabirde ve kıyamet günü yeniden dirilirken de
mü’minlerin üzerine inerler. İnerler de onlara öldükten sonra âhirette
karşılaşacakları şeylerden dolayı korkmamalarını telkin ederler. Bilindiği
üzere korku, insanın, başına kötü bir şeyin gelmesini beklemesinden doğan bir acıdır.
Yine onlara geride bıraktıkları çoluk çocukları ve akrabaları sebebiyle de
üzülmemelerini söylerler. Allah Teâlâ’nın onlara iyilikle muamele edeceğini,
kendilerine de cennette, dünyadakinden daha çok ve daha güzel nimetler
vereceğini; onları cennette müslüman yakınları ve çocuklarıyla bir araya
getireceğini bildirirler. Böylece onların hüzünlenmelerini önlerler. Çünkü
“hüzün”, faydalı bir şeyi kaybetmek veya zararı dokunacak bir şeyin meydana
gelmesinden doğan bir üzüntüdür. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXIV, 145;
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXVII, 122; Bursevî, Ruhu’l-Beyân,
VIII, 255)
Meleklerin dünyada mü’minlerin yanına gelip onlara
ilâhî feyiz ve bereketi indirmelerini haber veren şu hadisler dikkat çekicidir:
Resûl-i
Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah
Te’âlâ’nın hususi bazı melekleri vardır ki, yeryüzünde zikir ehlini aramak için
dolaşırlar. Ne vakit Allah’ı zikreden bir cemaat bulurlarsa birbirlerine
seslenip: «Geliniz! Aradığınız buradadır» diyerek orada toplanırlar. O yeri
kanatları ile göğe kadar çevirirler. Sonra Allah Te’âlâ, o zikir ehlinin
durumunu meleklerden daha iyi bildiği halde onların ne söyledikleri,
kendisinden ne istedikleri ve neden Allah’a sığındıkları konusunda soru sorup
bilgi alır. Sonra da onları bağışladığını ve onlarla beraber bulunan kişilerin
asla bedbaht olmayacağını bildirir.” (Buhârî, Deavât 67; Müslim, Zikir 25)
“Gece
ve gündüzde bir kısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah
namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden
melekler, hesabınızı vermek üzere huzur-ı ilâhîye yükselir. Sizi çok iyi bilen
Allah, bu meleklere, «Kullarımı ne halde bıraktınız?» diye sorar. Onlar da,
«Biz onları namaz kılıyorlarken bıraktık, yine biz onlara namaz kılarlarken
vardık» derler.” (Buhârî, Mevâkîtu’s-salât 16; Müslim, Mesâcid 210)
Melekler,
dünyada veya bahsi geçen ölüm anı, kabir ve haşirden birinde mü’minleri,
dünyada iken peygamberler vasıtasıyla va‘dolundukları cennetle müjdelerler. Bu
müjdelemeyle ilgili olarak da Allah Resûlü (s.a.s.) şu açıklamayı yapar:
“Melekler
ölünün yanında hazır bulunurlar. Eğer o, sâlih bir kişi idiyse şöyle derler:
«Temiz cesette bulunan ey temiz ruh, övülmüş olarak rahat ve istirahat ile çık.
Öfkeli olmayan Rabbin müjdesi sanadır.» Bunlar ruh çıkıncaya kadar söylenmeye
devam ederler. Sonra ruh göğe yükseltilir ve gök kapılarının açılması istenir.
«Bu kimdir?» diye sorulduğunda, «falancadır» denilir. Ona; «Temiz cesette
bulunan temiz ruh, merhaba. Övülmüş olarak, rahat ve istirahat ile gir. Öfkeli
olmayan Rabbinden müjde sana» denilir. O, en yüce göğe erişinceye kadar bunlar
söylenmeye devam ederler. Şayet o, kötü bir kimse idiyse şöyle derler: «Pis
cesette bulunan ey pis ruh çık, kötülenmiş olarak çık. Kavurucu ateş ve irinle
ve buna benzer başka azaplarla seni müjdeleriz.» Ruh çıkıncaya kadar bunlar
söylenmeye devam ederler. Sonra o göğe yükseltilip göğün onun için açılması
istenir. «Bu kimdir?» diye sorulduğunda, «falancadır» denilir. Bunun üzerine:
«Pis cesetteki pis ruh rahat yüzü görmeyesin, sana merhaba yok, kötülenmiş
olarak dön. Gök kapıları sana açılmayacaktır» denilir ve gökten geri
gönderilir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 364-365)
Yine
Efendimiz (s.a.s.): “Kim Allah’a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmak
ister. Kim Allah’a kavuşmak istemezse, Allah da ona kavuşmayı arzu etmez” buyurunca
Hz. Âişe:
“-
Yâ Rasûlallah! Ölümü sevmediği için mi kavuşmak istemez. Şâyet öyleyse
hiçbirimiz ölümü sevmeyiz” dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s.):
“-
Hayır, öyle değil. Mü’mine Allah’ın rahmeti, rızâsı ve cenneti müjdelendiği
zaman o, Allah Teâlâ’ya kavuşmak ister; işte o zaman Allah Teâlâ da ona
kavuşmayı arzu eder. Kâfire de Allah’ın azabı, gazabı haber verildiği zaman o,
Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz” buyurdu.
(Buhârî, Rikâk 41; Müslim, Zikir 14-17)
Netice
itibariyle, âyet-i kerîmeden anladığımıza göre melekler mü’minlere ölüm
sırasında şöyle diyecekler: “Biz size dostuz. Dünya hayatında sizin
yoldaşlarınız idik. Sizi doğrultuyor, başarıya ulaştırıyor ve Allah’ın emriyle
sizi muhafaza ediyorduk. Aynı şekilde âhirette de sizinle beraber olacağız.
Kabirde sizin yalnızlığınızı ünsiyete çevireceğiz. Sûra üfürüldüğü sırada da
sizinle beraber olacağız ve yeniden diriltilme, haşir gününde sizin korkunuzu
emniyete çevireceğiz. Sırattan sizi geçireceğiz ve sizi nimetlerle dopdolu
cennetlere ulaştıracağız. Orada canlarınızın çektiği her şey sizindir. Gözleri
aydınlatacak, gönülleri sevindirecek, seçip beğendiğiniz her şey cennette sizin
için hazırlanmıştır. Ne isterseniz anında önünüzde hazır bulunacaktır. Ayrıca
çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibi Yüce Allah günahlarınızı affedecek,
size sınırsız rahmet ve lutufta bulunacaktır.”
Şeytanların
kâfirlere yaptığı kötülüğün aksine, melekler mü’minlere tüm işlerinde yardımcı
olurlar. Onlara doğruyu ilham eder ve onları iyilik ve güzelliğe sebep olacak
işlere teşvik ederler. Bu ayet, ihlâsla Allah’a kulluğa devam eden mü’minlerin
bu hallerinin Allah’ın tevfiki ve melekler vasıtasıyla onlara yardımı sayesinde
olduğunu hatıra getirir. Âhirette de melekler mü’minlere şefaat etmek ve onları
güzellikle karşılamak suretiyle dostluklarını izhar edeceklerdir.
Âyet-i
kerîmelerin işaretine göre meleklerin mü’minlere dostluğu üç kademede
değerlendirilir:
✺ Rahmet
dostluğu,
✺ Nusret
dostluğu,
✺ Muhabbet dostluğu.
“Rahmet
dostluğu” avam tabakası için, “nusret dostluğu” seçkinler için, “muhabbet
dostluğu” ise seçkinlerin seçkinleri içindir. Allah Teâlâ, meleklerin rahmet
dostluğuyla avam tabakasını dünyada şeriatın emirlerini yerine getirmeye
muvaffak kılar; âhirette de bu amellerine karşılık cenneti verir. Nusret
dostluğuyla seçkinleri dünyada en büyük düşmanları olan nefs-i emmareleri
üzerine salar ve devamlı kötülüğü emreden bu nefisleri kötü huylardan ve alçak
sıfatlardan temizlemelerini sağlar; âhirette de onları “Rabbine dön” cezbesiyle
mükafatlandırır. Muhabbet dostluğuyla ise seçkinlerin seçkinlerine dünyada
müşâhede ve mükâşefe kapılarını açar; âhirette de onları kendisine en yakın
kullardan eyler. (Bursevî, Ruhu’l-Beyân, VIII, 256)
O hâlde:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri