Mü’minûn sûresi Mekke’de inmiştir. 118 âyettir. İsmini ilk âyette geçen الْمُؤْمِنُونَ (el-Mü’minûn) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 23, iniş sırasına göre 74. sûredir.
Mekke döneminin sonlarına doğru indiği anlaşılan sûre, ebedî kurtuluşa erecek mü’minlerin vasıflarının tanıtımıyla başlar. İnsanı, önce kendi esrarengiz yaratılışı, sonra da yedi kat gök, belli ölçülerde yağıp canlıların ihtiyacı için yerde depolanan yağmur, onunla neşv ü nemâ bulan bitkiler ve kendilerinden faydalandığımız hayvanlar üzerinde tefekküre davet eder. Önceki peygamberlerin kavimleriyle mücâdeleleri ve neticede peygamberlerin kurtulup inkârcı toplumların helak edilişi, Resûlullah (s.a.s.)’i teselli ve münkirleri tehdit sadedinde hatırlatılır. Nübüvvet, tevhid ve âhiret esaslarına vurgu yapılarak; mizanda tartısı ağır gelenlerin mutlu sonlarına, tartısı hafif gelenlerin ise hüzün, hasret ve pişmanlık dolu acı hallerine temas edilerek sûre sona erdirilir.
Mushaftaki sıralamada yirmi üçüncü, iniş sırasına göre yetmiş dördüncü sûredir. Enbiyâ sûresinden sonra, Secde sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadise göre Resûlullah, bir ara olağan üstü vahiy hallerinden birini yaşarken kıbleye dönüp ellerini kaldırarak, “Allahım! Bize nimetini arttır, eksiltme; bizi onurlandır, alçaltma; bize ihsan et, mahrum etme; bizi seçkin kıl (düşmanlarımıza karşı) zayıf duruma düşürme; bizden hoşnut ol ve bizi senden hoşnut kıl!” diye dua ettikten sonra, “Şu anda bana on âyet indi; kim bu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” buyurmuş, ardından da bu sûrenin ilk on âyetini okumuştur (Müsned I, 34).1 – 11
İçine iman nûru sızmayan münkir kalpler, Kur’an’ın getirdiği hakikatler karşısında derin bir gaflet ve cehalet içindedir. Allah’tan, âhiretten, hesap ve azaptan habersiz bir şekilde oyalanır, her türlü günahı işler dururlar. Halbuki hem ölüm ve savaş gibi dünyevî felâketler, hem de âhiret azabı onları izlemekte, her an inmek üzere başlarında dolaşıp durmaktadır. Aslında “mütref”, dünyada mal-mülk sahibi olup başıboş yaşayan ve diğer kullara da hak tanımayan şımarık kimselerdir. Gelen azaptan en çok etkilenecekler de bunlardır. Allah Teâlâ bunları ya Bedir savaşında olduğu gibi dünyada veya kaçınılmaz bir şekilde âhirette azap ile kıskıvrak yakaladığı zaman, feryadı basacaklar, âdetâ acıdan böğüren sığır gibi böğüreceklerdir. Fakat bu feryat onlar için hiçbir merhametin celbine yaramadığı gibi onlar yardım da göremeyecek ve o azaptan kurtulma imkânı bulamayacaklardır.
Onların böyle feci bir âkıbete uğramalarının sebebi şudur:
› Kendilerine Allah’ın âyetleri, Kur’ân-ı Kerîm okunuyor, tebliğ ediliyordu. Dolayısıyla onlar Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğunu ve ne demek istediğini çok iyi biliyorlardı.
› Buna rağmen ökçeleri üzere geri dönüyor, ona sırt çeviriyor ve kaçıyorlardı.
› Kâbe’nin sahipleri olmakla övünüyor, mal mülkleriyle gurura kapılıp Peygamberimiz ve mü’minlere karşı kibirleniyorlardı.
› Geceleri bir araya geliyor, Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamberimiz (s.a.s.) hakkında ileri geri konuşuyor, saçmalıyor, hezeyanlar savuruyorlardı.
Bunların her biri kâfirliğin ve din düşmanlığının açık alâmetleri idi.
Halbuki onlar, Kur’an’ın nasıl bir kitap ve Peygamber (a.s.)’ın nasıl bir insan olduğunu düşünselerdi, gerçeği anlayabilirlerdi:
Ahzâb Suresi 70. Ayetinin Arapçası: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ Ahzâb Suresi 70. Ayetinin Meali ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّم ...
Kur’ân-ı Kerîm’in kâmilen tahsîli için şu üç merhaleye riâyet edilmelidir: KUR’AN’IN TAHSİLİ İÇİN 3 MERHALE Doğru Bir Şekilde Yüzünden Okuma; Ti ...
İbrahim suresinin 3. ayetinde şöyle buyrulur: “Onlar, dünya hayatını sevip âhiret hayatına tercih ederler. İnsanları Allah yolundan uzaklaştırmaya ve ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَ ...
Âhiret kazancının dünya kazancına göre ölçüye sığmaz kıymette ve ebedî olduğunu bilen ashâb-ı kirâm, ebedî saâdet sermâyesi kazanmanın lezzet ve halâv ...