Zümer Sûresi 22. Ayet Tefsiri


22 / 75


Zümer Sûresi Hakkında

Zümer sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 75 âyettir. İsmini 71 ve 73. âyetlerde geçen “zümreler, gruplar, bölükler” mânasına gelen اَلزُّمَرُ (zümer) kelimesinden alır. 22. âyette geçen ve “köşkler, odalar” mânasına gelen اَلْغُرَفُ (ğuref) kelimesi de sûreye isim olmuştur. Resmî tertîbe göre 39, iniş sırasına göre 59. sûredir.

Zümer Sûresi Konusu

Sûrede ağırlıklı olarak tevhid inancının ve Allah’a ihlasla kulluk yapmanın ehemmiyeti ele alınır. Bir taraftan da şirkin bâtıllığı, saçmalığı ve kötü neticeleri geniş izahlarla beyân edilir. Mekke’de müşriklerin mü’minlere şiddetli baskı uyguladıkları bir dönemde indiği anlaşılan sûre, müslümanların gerektiğinde hicret etmelerine kapı aralar. Peygambere ve mü’minlere, ne tür zor şartlar altında olurlarsa olsunlar, dinlerinden asla taviz vermemeleri hatırlatılır. Çünkü tevhid inancının zedelenmesi, sonuç itibariyle bütün amellerin boşa çıkması gibi ağır kayıplara yol açabilecektir. Bu hususta peygamberin durumu bile diğerlerinden farksızdır. Sûre kıyâmetten bahsederek; tevhid ehlinin erişeceği hayırlı netice ile, şirke düşenlerin düçar kalacakları kötü sonu tesirli bir şekilde sahneleyip, dinleyenlerine hem iki farklı neticeyi mukayese etme, hem de ikisi arasında tercihte bulunma fırsatı sağlayarak son bulur.

Zümer Sûresi Nuzül Sebebi

          Mushaftaki sıralamada otuz dokuzuncu, iniş sırasına göre elli dokuzuncu sûredir. Sebe’ sûresinden sonra, Mü’min (Gåfir) sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğini belirten 53. âyetten itibaren üç veya yedi âyetin Medine döneminde indiği yolunda rivayetler varsa da bu rivayetler zayıf bulunmaktadır (bk. İbn Âşûr, XXIII, 311).

Zümer Sûresi Fazileti

Hz. Aişe, Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in her gece yatmadan evvel Zümer ve İsrâ sûrelerini okuduğunu rivayet eder. (Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’an 21)

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿٢٢﴾
Karşılaştır 22: (Aralarındaki farkı göremeyecek kadar anlayış kabiliyetinizi kaybeyttiniz de, bütün insanları bir mi sanıyorsunuz? Hayır, gerçek öyle değildir:) Allah kimin göğsünü İslâm’a açmışsa, o Rabbinden bir nûr üzeredir. Yazıklar olsun kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşmış talihsizlere! Onlar apaçık bir sapıklık içindedir.

TEFSİR:

Buna göre ruhların hayat kaynağı olan vahye inanan, onu kabul edip buyruklarına uyan gönüller açılır, huzur bulur, incelir, rakîkleşir, hassaslaşır, son derece duyarlı hâle gelir. Allah’ın izniyle göğüsleri İslâm’a açılan yani İslâm’ın her türlü emrini yerine getirmek ve her türlü yasağından kaçınmak, acıkmış bir insanın yemek yemesi, susamış bir insanın su içmesi gibi kendilerine kolay hale gelen o mü’minler, şüphesiz Rablerinden bir nur üzere bulunurlar. Rablerinden gelen o ışık ile istikâmet üzere yürürler. Kalplerine öyle bir nur ve ferâset yerleşir ki gönül ibreleri devamlı Hakk’ın rızâsını gösterir. Bakınca Allah’ın nuruyla  bakar, dinleyince Allah’ın nuruyla dinler, konuşunca Allah’ın nuruyla konuşur, yürüyünce Allah’ın nuruyla yürürler. Böyle olunca onların ne kalplerine, ne de göz, kulak ve dillerine Allah’ın razı olmayacağı bir düşünce, söz ve amel yaklaşabilir. Bunların mukabilinde Allah’ın gökten inen vahyini, zikrini, ikazlarını kabul etmeyenlerin kalpleri susuz kalmış çorak toprak gibi kurur, katılaşır; oradan ne itikat ne de amel bakımından işe yarar hiçbir mahsulât çıkmaz. Bunlar gerçekten acınacak bir halde sapıklığın içine gömülmüş kimselerdir. Bu nasipsizleri, imanın aydınlığında yürüyen, gözü gönlü aydınlık ve huzur dolu, hem dünyaları hem de âhiretleri mamur mü’minlerle kıyaslamak mümkün olabilir mi?

Nitekim şu misal, âyette işaret edildiği üzere dünyanın değişik halleri içerisinde gönlü dâimâ Allah’ın zikriyle meşgul ve mamur olanla, gönlü zikirden gâfil kalan insanın hâlini ne güzel aksettirir:

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin yetiştirdiği büyük velîlerden Muhammed Pârisâ (k.s.), hacca giderken yolu üzerinde uğradığı Bağdad şehrinde nur yüzlü genç bir kuyumcuya rastlar. Gencin birçok müşteriyle durmadan alışveriş hâlinde olup zamanını aşırı dünyevî meşgûliyetlerle geçirdiğini düşünerek üzülür. İçinden:

“Yazık! Tam da ibâdet edecek bir çağda kendisini dünya meşgalesine kaptırmış!” der. Bir an murâkabeye varınca da, altın alıp satan bu gencin kalbinin Allah ile beraber olduğunu hayretle müşâhede eder.

Bu sefer:

“Mâşallah! El kârda, gönül yarda!..” buyurarak genci takdir eder. Zira bu hâl, “halvet der encümen”, yâni halkın içinde iken bile Hak ile beraber olup, yalnız O’nunla kalabilmek ve kesrette vahdet hâlini yaşayabilmektir.

Muhammed Pârisâ Hazretleri Hicaz’a vardığında da Kâbe’nin örtüsüne sarılmış içli içli ağlayan ak sakallı bir ihtiyarla karşılaşır. Önce ihtiyarın yana yakıla Cenâb-ı Hakk’a yalvarmasına ve dış görünüşüne bakarak:

“Keşke ben de böyle ağlayarak Hakk’a ilticâ edebilsem” der ve adamın hâline gıpta eder. Sonra onun da kalbine nazar edince görür ki, bütün dua ve ağlamaları, fânî bir dünyalık talebi içindir. Bunun üzerine rakîk kalbi, mahzûn olur.

İmam Şafi (r.h.), kalbine ilâhî bir nur penceresinin açılmasını isteyen kimsenin şu dört şeyi yapmasını öğütler:

  “Halvet; yani kalben ve bedenen olabildiği kadar insanlardan uzaklaşıp yalnız kalmak.

  Az yemek.

  Akılsız ve kimselerle düşüp kalkmayı bırakmak.

  Bilgileriyle yalnız dünyalık arzu eden ilim sahiplerine buğzetmek.”

İşte bunun gibi iç ve dış âlemimizle, dünya ve âhiretimizle ilgili tüm gerçekleri açıklayan Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın biz kullarına bahşettiği ne büyük bir nimet, ne güzel bir rehberdir:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/hicr-suresinin-45-46-ayetleri-ne-anlatiyor-197647-m.jpg
Hicr Suresinin 45-46. Ayetleri Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ Takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pın ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kuran-i-kerime-muhabbet-ve-tazim-nasil-olmalidir-197645-m.jpg
Kur’an-ı Kerim’e Muhabbet ve Tazim Nasıl Olmalıdır?

Bizler için örnek şahsiyetler olan ashâb-ı kirâmın ve evliyâullâhın Kur’ân-ı Kerîm’e karşı hissettikleri büyük mes’ûliyet duygusu, onu ne derecede hay ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/hicr-suresinin-21-ayeti-ne-anlatiyor-197619-m.jpg
Hicr Suresinin 21. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Her şeyin hazineleri sade ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ummetin-en-sereflileri-hadisi-197615-m.jpg
“Ümmetin En Şereflileri” Hadisi

Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/hicr-suresinin-9-ayeti-ne-anlatiyor-197610-m.jpg
Hicr Suresinin 9. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/insanliga-son-cagri-197603-m.jpg
İnsanlığa Son Çağrı

Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...