Necm Sûresi 17-18. Ayet Tefsiri


17-18 / 62


Necm Sûresi Hakkında

Necm sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 62 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ve “yıldız” mânasına gelen اَلنَّجْمُ (necm) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 53, iniş sırasına göre ise 23. sırada yer alır. İçinde secde ayeti bulunan sûrelerden biridir.

Necm Sûresi Konusu

Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ tarafından Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla Resûlullah (s.a.s.)’e inzal buyrulmuştur. Dolayısıyla Peygamberimiz (s.a.s.)’in tebliğ ettiği İslâm, onun kendi arzu ve istekleriyle ortaya attığı bir iddia değil, bütünüyle vahye ve kesin bilgiye dayanan en doğru dindir. O, hakîkatin ta kendisidir. Çünkü Peygamber (s.a.s.), bizzat kendi müşâhedelerine dayanan hakikatleri tebliğ etmiştir. O, kendisine vahiy getiren meleği kendi gözleriyle görmüş ve Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın büyük işaretlerini bizzat müşahede etmiştir. Müşriklerin tutundukları yol ise zanna dayanmaktadır. Taptıkları Lât, Menât, Uzza putlarının hiçbir gerçekliği yoktur. Meleklere Allah’ın kızları demeleri de, onların şefaatleriyle kurtulacaklarına inanmaları da bütünüyle zanna dayanan bir iddiadır. Sahip oldukları inançlarının ne naklî ne de aklî hiçbir delili yoktur. Onların kesin bilgiye dayanan İslâm’ı bırakıp sadece zanlarına tabi olmalarının altında yatan gerçek ise âhirete inanmayıp sırf dünyanın peşinden koşmalarıdır. Netice itibariyle Peygamber (s.a.s.)’in davetini kabul edenlerle etmeyenlerin karşılaşacakları sonuçlar farklı olacak; iman edip sâlih amel işleyenler mükafatlandırılırken, kötülük yapanlar da cezalandırılacaklardır. Bu sadece Hz. Muhammed (s.a.s.)’in verdiği bir haber değil, Hz. İbrâhim ve Hz. Mûsâ gibi önceki tüm peygamberlerin tebliğ ettiği kadim ve değişmez bir hakîkattir. Bu gerçeklere inanmayan Nûh, Âd, Semûd ve Lût kavimleri nasıl helak edildilerse, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e inanmayanlar da öyle helak edileceklerdir. O halde ölüm ve kıyâmet gelmeden önce intibâha gelip Allah’a kulluğa dönmek gerekir.

Necm Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada elli üçüncü, iniş sırasına göre yirmi üçüncü sûredir. İhlâs sûresinden sonra, Abese sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sadece 32. âyetinin Medine’de indiği rivayet edilmiştir, fakat bu âyetin öncesi ve sonrasıyla olan sıkı anlam bağı ve üslûp birliği bu rivayeti tereddüde açık bırakmaktadır (Derveze, I, 212, 228).

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى ﴿١٧﴾
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى ﴿١٨﴾
Karşılaştır 17: Peygamber bunları görürken gözleri ne kaydı, ne de sınırı aştı.
Karşılaştır 18: Yemin olsun ki o, Rabbinin varlığını ve sonsuz kudretini gös­teren en büyük delillerden bir kısmını gördü.

TEFSİR:

Allah Teâlâ Peygamberimiz (s.a.s.)’e o makamda öyle bir itminân, öyle bir metânet, öyle bir kararlılık ve vakar lütfetti ki, Sidre’yi bürüyen o kadar muhteşem manzaraları gördüğü halde, gözü yerinden kaymadı, şaşıp da sağa sola meyletmedi. Görme sınırını aşıp da yanlış bir bakış da bakmadı. Akılların şaşacağı, gözlerin kamaşacağı hayret verici şeyler görmekle beraber o ne şaştı, ne de görme sınırını aştı. Son derece dikkatli ve sıhhatli bir şekilde Allah Teâlâ’yı tesbih edip O’nu müşâhede etti. Âyet-i kerîmenin ilk cümlesi Habîb-i Ekrem (s.a.s.)’in emsalsiz edebini, ikinci kısmı ise kuvvet ve kudretini beyân etmektedir.

Allah Resûlü (s.a.s.), Miraç gecesi o yüce makamda Rabbinin varlığını gösteren büyük delillerinden bir kısmını veya O’nun en büyük âyetini gördü. Peki Efendimiz (s.a.s.)’in gördüğü bu âyetler nelerdi:

1. Habîb-i Ekrem (s.a.s.), o gece kalp gözüyle Allah Teâlâ’yı görmüştür. (Tirmizî, Tefsir 53/3281) Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.): “Ben, yüce Rabbimi gördüm!” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 285; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, I, 78) Bir başka rivayette Peygamber Efendimiz “Rabbini gördün mü?” sorusuna cevâben: “Bir nûr gördüm!” buyurmuşlardır. (Müslim, Îman 292) Fakat âyeti kerîmede “O Rabbini gördü” değil, “Rabbinin varlığını gösteren en büyük delillerden bir kısmını gördü” buyrulduğu için, bunu “Allah’ı görmek olarak değil, O’nun varlığını, kudret ve azametini gösteren delilleri görmek” olarak tefsir etmek daha doğru olacaktır. Bununla birlikte âlimlerimiz, Allah Teâlâ murat ettiği takdirde kulun dünya gözüyle Allah’ı görmesinin imkân dışı olmadığını, yani mümkün olabileceğini söylemişlerdir. Zikrettiğimiz hadis-i şerifler de bunun olduğunu ve olabilirliğini haber vermektedir.

2. O, Cebrâil (a.s.)’ı gök ile yer arasını doldurmuş halde refreften bir elbise içerisinde görmüştür. (Tirmizî, Tefsir 53/3283) Yine o Cebrâil’i aslî sûretinde altı yüz kanadıyla birlikte görmüştür. (Müslim, İman 280)

3. Bundan maksat, Resûlullah (s.a.s.)’in İsrâ ve Miraç gecesi gidişinde ve dönüşünde gördüğü hârikulâde şeylerdir. Nitekim İsrâ hâdisesinin hikmeti beyân edilirken: “Bu gece yolculuğunu o seçkin kula büyük işaret ve delillerimizden bir kısmını gösterelim diye yaptırdık” (İsrâ 17/1) buyrulmuştur. Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur: “O gece göğe yükseltildim. Öyle bir makâma çıktım ki, orada kalemlerin gıcırtıla­rını duyuyordum.” (Buhârî, Salât 1) Yâni Allah Resûlü (s.a.s.) öyle bir yüksek seviyeye çıkarıldı ki, orada kâinatın mukadderâtı­nı yazan kalemlerin seslerini işitiyor, idrâk ötesi hakîkatlere muttalî oluyordu.

Şu rivayetler de Peygamberimiz (s.a.s.)’in o gece gördüğü ilginç sahnelerden numuneler taşır:

Allah Resûlü (s.a.s.), Mîrâc’da bir topluluğa uğrar ve onların dudaklarının deve dudağı gibi olduğunu görür. Birtakım vazîfeli memurlar da onların du­daklarını kesip ağızlarına taş koymaktaydı. Peygamberimiz:“Ey Cibrîl! Bunlar kimlerdir?” diye sorunca, Cebrâil (a.s.): “Bunlar, yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenlerdir!” buyurur. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XV, 18-19) Sonra Resûlullah (s.a.s.) başka bir topluluğa rastlar. Onlar da bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalamaktaydılar: “Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir?” diye sorunca, Cebrâil (a.s.): “Bunlar, gıybet etmek sûretiyle insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve nâmuslarıyla oynayanlardır” cevâbını verir. (Ebû Dâvûd, Edeb 35/4878) Peygamber (s.a.s.) Efendimiz orada ayrıca zinâ­kârları, leş yiyen bedbahtlar olarak; faiz yiyenleri, karınları iyice şişmiş ve şeytan çarpmış rezil bir vaziyette; zinâ edip çocuklarını öldüren kadınları da, bir kısmını göğüslerinden, bir kısmını baş aşağı asılı hüsrâna dûçâr olmuş bir hâlde görür. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XV, 18-19)

Peki ey inkârcılar, müşrikler! Gerçeğin iç yüzü böyle olmakla birlikte siz Allah’tan başka edindiğiniz sahte ilâhların size şefaatçi olacaklarını söylerken hangi delile dayanıyorsunuz:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-35-ayeti-ne-anlatiyor-196984-m.jpg
Hud Suresinin 35. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟ Yoksa “Bu ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-23-ayeti-ne-anlatiyor-196969-m.jpg
Hud Suresinin 23. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-13-ayeti-ne-anlatiyor-196940-m.jpg
Hud Suresinin 13. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ ا ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/zebaniler-ile-ilgili-ayetler-196930.jpg
Zebaniler ile İlgili Ayetler

Zebâniler, insanları cehenneme sevkeden ve cehennemi yöneten meleklerdir. Kur’an-ı Kerim’de zebânilerden bahseden ayetler şunlardır: ZEBANİLER İLE İL ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/hud-suresinin-6-ayeti-ne-anlatiyor-196929-m.jpg
Hud Suresinin 6. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي ك ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/10/yunus-suresinin-107-ayeti-ne-anlatiyor-196907-m.jpg
Yunus Suresinin 107. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪ ...