A'râf Sûresi 193-196. Ayet Tefsiri


193-196 / 206


A'râf Sûresi Hakkında

A‘râf  sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 206 âyettir. İbretli “Ashâb-ı sebt” kıssasını anlatan 163-170. âyetlerin Medine’de indiğine dair rivayetler vardır. Mushaf tertibine göre 7, iniş sırasına göre 39. sûredir. İsmini 46 ve 48. âyetlerde geçen اَلأعْرَافُ (A‘râf ) kelimesinden alır. “A‘râf ”, cennetle cehennem arasında bulunan yerin ismidir. Bu sûrenin ayrıca اَلْم۪يثَاقُ (Mîsâk) ve اَلْم۪يقَاتُ (Mîkat) diye isimleri olmasına rağmen daha çok “A‘râf ” ismiyle anılmıştır.

A'râf Sûresi Konusu

A‘râf  sûresi, hacmine uygun genişlikte ele aldığı Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. Hud, Hz. Sâlih, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ kıssaları çerçevesinde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz’in getirdiği Kur’an’ın gerçek bir kitap olduğunu, ona iman ve itaatin gerekli olduğunu; çünkü âhiretin, hesabın, cennet ve cehennemin kaçınılması imkânsız bir akıbet olduğunu son derece tesirli misallerle ve ibretli tablolarla beyân eder. Ehl-i kitaba da yer yer atıflarda bulunarak, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sadece Araplara gönderilmiş bir peygamber olmadığını, onun tebliğinin kıyamete kadar bütün insanlığı içine aldığını vurgular. Resûlullah (s.a.s.) ve ona inananlara da, İslâm’ı tebliğ ederken dikkat etmeleri gereken hususları hatırlatır. Özellikle din düşmanlarının tahriklerine karşı sabırlı ve tahammüllü olmalarını; hissî davranıp hedeflerine zarar verecek herhangi bir yanlış adım atmamalarını öğütler. 

A'râf Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. 163-170. âyetlerinin Medine’de indiği de rivayet edilir. Âyet sayısı itibariyle Mekke’de inen sûrelerin en uzunudur, Kur’an’da da en uzun sûrelerin üçüncüsüdür. Bu sebeple “es-seb‘u’t-tıvâl” (yedi uzun sûre) arasında gösterilir. Ayrıca En‘âm sûresiyle birlikte “iki uzun sûre” diye de anılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 5-6).

A'râf Sûresi Fazileti

Rivayete göre Allah Resûlü (s.a.s.), A‘râf  sûresini ikiye bölerek akşam namazında tilâvet etmiştir. (Buhârî, Ezan 98; Nesâî, İftitah 67)

وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَتَّبِعُوكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْ اَدَعَوْتُمُوهُمْ اَمْ اَنْتُمْ صَامِتُونَ ﴿١٩٣﴾
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿١٩٤﴾
اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۜ قُلِ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ ك۪يدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ ﴿١٩٥﴾
اِنَّ وَلِيِّيَ اللّٰهُ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْكِتَابَۘ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِح۪ينَ ﴿١٩٦﴾
Karşılaştır 193: Ey müşrikler! Size doğru yolu göstermeleri için onlara yalvarsanız, size cevap bile veremezler. O halde onlara yalvarsanız da, sükût etseniz de sizin için birdir.
Karşılaştır 194: Şüphesiz ki, Allah’tan başka taptıklarınız da tıpkı sizin gibi yaratılmış kullardır. Eğer siz başka türlü inanıyor ve bu konuda doğru söylüyorsanız, haydi onlara dua edin de size karşılık versinler!
Karşılaştır 195: Onların yürüyecekleri ayakları mı var; yoksa tutacakları elleri mi? Görecekleri gözleri mi var; yoksa işitecekleri kulakları mı? Onlara şöyle de: “Haydi Allah’a ortak koştuğunuz tüm varlıkları çağırın; sonra da elele vererek bana istediğiniz tuzağı kurun ve yapabiliyorsanız bana hiç göz açtırmayın!”
Karşılaştır 196: “Şüphesiz ki benim dost ve yardımcım, Kur’an’ı indiren Allah’tır. O, bütün iyi kulları koruyup gözetir.”

TEFSİR:

Putlar, hiçbir fayda ve zarar vermeye güçleri yetmeyen cansız ve şuursuz varlıklardır. Bunların doğruluk ve sapıklığın ne olduğunu bilmeleri mümkün değildir. O halde müşriklerin putlara, kendilerine doğru yolu göstermeleri için yalvarmaları da boşunadır. Bu konuda, dua etmeleri ile susmaları arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın yaptığı gibi, onların duaları işitip, ona cevap verebilecek güçleri yoktur. Putlar da, kendilerine tapanlar gibi, Allah’ın yarattığı ve O’nun koyduğu kevnî kanunlara uymak mecburiyetinde olan kullardır. Hatta onlardan daha aşağı seviyededirler. Çünkü kendilerine tapanların yürüdükleri ayakları, tuttukları elleri, gördükleri gözleri ve işittikleri kulakları olduğu halde, putlar, bu gibi sıradan bir canlıda bulunan imkânlara bile sahip olmaktan mahrumdurlar. O halde onları ilâh edinmek ve onlara tapmak nasıl akıl kârı olabilir?

Küfür cephesinde inkâr, inat ve taklit duygularının zirveye tırmandığı bu noktada Peygamber’e düşen ise ancak şöyle demektir: “Ben kendi işimi yapmaya devam edeceğim. Sizin ne haliniz varsa görün. Bana karşı da ne hile yapabiliyorsanız yapın, ne tuzak kurabiliyorsanız kurun, elinizden geleni arkaya bırakmayın, bana bir an bile mühlet vermeyin. Bana göre bunların artık hiçbir ehemmiyeti yoktur; sizden de hiçbir korkum yoktur. Çünkü benim dostum, yardımcım, koruyucum ve kurtarıcım Allah’tır. Ona inanıyor, O’na güveniyor ve O’na tevekkül ediyorum. Size tebliğ ettiğim Kur’an’ı bana indiren de O’dur. O sadece beni değil, kendine inanan ve bağlanan bütün sâlih kullarını da korur, gözetir ve kollar.”

196. âyetin “Allah, bütün iyi kulları koruyup gözetir” kısmını daha iyi tefekkür edip anlayabilmek açısından manevî şahsiyetiyle ün yapmış Emevî halîfesi Ömer b. Abdülaziz (r.h.)’le ilgili şu olay  dikkat çekicidir:

Bir gün vezîri, son derece yüksek bir zühd hayatı yaşayan ve oldukça dar imkânlarla geçinmeye çalışan Ömer b. Abdülaziz’e:

“–Efendim, beytülmâlden aldığınız şeylerin geçiminize kâfî gelmediği görülüyor. Biraz daha fazlasını emir buyursanız da bir kısmını ihtiyaten biriktirip vefâtınızdan sonra evlât ve torunlarınızın zarûrî ihtiyaçları için bıraksanız?!” dedi.

Bu teklif karşısında Ömer b. Abbdülazîz şu muhteşem cevâbı verdi:

“–Eğer benim geride kalan evlâtlarım iyi, sâlih ve güzel kimselerden olurlarsa, onların sıkıntıya düşmelerinden korkmam. Zira Cenâb-ı Hak; «Allah, bütün iyi kulları koruyup gözetir» (A‘râf  7/196) buyurmaktadır. Cenâb-ı Hak, onların yardımcısı ve koruyucusu olduktan sonra onların ilerde karşılaşacakları hâllerden hiç endişe etmem. Yok, iyi ve sâlih kimseler değil de aklı ermez, ne yapacağını bilmez sefih kimseler olacaklarsa, böyleleri hakkında da yine Kur’ân-ı Kerîm’de; «Mallarınızı bir takım aklı ermez, nereye ve nasıl harcanacağını bilmez İsrâfçı kişilere vermeyin» (Nisâ 4/5) buyrulmuştur. Bu ilâhî yasağa rağmen sefih olacak çocuklarıma mal mı toplayacağım!” (Ebu’l-Ûlâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul 1966, II-III, 769-770)

Gelen âyetlerde tekrar putların acizliklerine, güçsüzlüklerine ve çaresizliklerine vurgu yapılır.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-31-ayeti-ne-anlatiyor-197546-m.jpg
İbrahim Suresinin 31. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْل ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kurani-dogru-okumak-neden-onemlidir-197536-m.jpg
Kur’an’ı Doğru Okumak Neden Önemlidir?

Âyet-i kerîmede buyrulur: “…Kur’ân’ı tâne tâne oku.” (el-Müzzemmil, 4) KUR’AN’I YÜZÜNDEN DOĞRU BİR ŞEKİLDE OKUMAK Hadîs-i şerîfte de Kur’ân’ı güzel ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/quotdogru-soz-soyleyinquot-ayeti-ahzab-suresi-70-197542-m.jpg
"Doğru Söz Söyleyin..." Ayeti (Ahzâb Sûresi 70)

Ahzâb Suresi 70. Ayetinin Arapçası: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ Ahzâb Suresi 70. Ayetinin Meali ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-24-ayeti-ne-anlatiyor-197523-m.jpg
İbrahim Suresinin 24. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّم ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kuranin-tahsili-icin-3-merhale-197520-m.jpg
Kur’an’ın Tahsili İçin 3 Merhale

Kur’ân-ı Kerîm’in kâmilen tahsîli için şu üç merhaleye riâyet edilmelidir: KUR’AN’IN TAHSİLİ İÇİN 3 MERHALE Doğru Bir Şekilde Yüzünden Okuma; Ti ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/allahi-inkar-edenlerin-ozellikleri-197513-m.jpg
Allah’ı İnkâr Edenlerin Özellikleri

İbrahim suresinin 3. ayetinde şöyle buyrulur: “Onlar, dünya hayatını sevip âhiret hayatına tercih ederler. İnsanları Allah yolundan uzaklaştırmaya ve ...