A'râf Sûresi 157. Ayet Tefsiri


157 / 206


A'râf Sûresi Hakkında

A‘râf  sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 206 âyettir. İbretli “Ashâb-ı sebt” kıssasını anlatan 163-170. âyetlerin Medine’de indiğine dair rivayetler vardır. Mushaf tertibine göre 7, iniş sırasına göre 39. sûredir. İsmini 46 ve 48. âyetlerde geçen اَلأعْرَافُ (A‘râf ) kelimesinden alır. “A‘râf ”, cennetle cehennem arasında bulunan yerin ismidir. Bu sûrenin ayrıca اَلْم۪يثَاقُ (Mîsâk) ve اَلْم۪يقَاتُ (Mîkat) diye isimleri olmasına rağmen daha çok “A‘râf ” ismiyle anılmıştır.

A'râf Sûresi Konusu

A‘râf  sûresi, hacmine uygun genişlikte ele aldığı Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. Hud, Hz. Sâlih, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ kıssaları çerçevesinde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz’in getirdiği Kur’an’ın gerçek bir kitap olduğunu, ona iman ve itaatin gerekli olduğunu; çünkü âhiretin, hesabın, cennet ve cehennemin kaçınılması imkânsız bir akıbet olduğunu son derece tesirli misallerle ve ibretli tablolarla beyân eder. Ehl-i kitaba da yer yer atıflarda bulunarak, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sadece Araplara gönderilmiş bir peygamber olmadığını, onun tebliğinin kıyamete kadar bütün insanlığı içine aldığını vurgular. Resûlullah (s.a.s.) ve ona inananlara da, İslâm’ı tebliğ ederken dikkat etmeleri gereken hususları hatırlatır. Özellikle din düşmanlarının tahriklerine karşı sabırlı ve tahammüllü olmalarını; hissî davranıp hedeflerine zarar verecek herhangi bir yanlış adım atmamalarını öğütler. 

A'râf Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. 163-170. âyetlerinin Medine’de indiği de rivayet edilir. Âyet sayısı itibariyle Mekke’de inen sûrelerin en uzunudur, Kur’an’da da en uzun sûrelerin üçüncüsüdür. Bu sebeple “es-seb‘u’t-tıvâl” (yedi uzun sûre) arasında gösterilir. Ayrıca En‘âm sûresiyle birlikte “iki uzun sûre” diye de anılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 5-6).

A'râf Sûresi Fazileti

Rivayete göre Allah Resûlü (s.a.s.), A‘râf  sûresini ikiye bölerek akşam namazında tilâvet etmiştir. (Buhârî, Ezan 98; Nesâî, İftitah 67)

اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟ ﴿١٥٧﴾
Karşılaştır 157: Onlar, ellerindeki Tevrat ve İncil’de özelliklerini yazılı buldukları o Rasûl’e, okuma yazma bilmeyen o Peygamber’e uyarlar. O Peygamber onlara iyilik, doğruluk ve güzelliği emretmekte; her türlü kötülüğü ve çirkinliği yasaklamakta; temiz ve hoş olan bütün yiyecek ve içecekleri onlara helâl, kötü ve pis olan şeyleri ise onlara haram kılmakta; sırtlarındaki kendi şeriatlarından kalma ağır yükleri kaldırmakta, boyunlarına vurulmuş zincirleri kırıp atmaktadır. Bu bakımdan ona inanan, ona saygı duyan, düşmanlarına karşı ona yardım eden ve kendisine indirilen Kur’an’a uyan kimseler, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

TEFSİR:

Onlar, yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de özellikleri yazılı bulunan; kendi öz evlatları gibi tanıdıkları (bk. Bakara 2/146) ümmî peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’e uyup itikat, ibâdet, ahlâk ve muamelâtta onun arkasından gidenler ve gidecek olanlardır.

Bu âyet-i kerîmeden anlaşılmaktadır ki, Cenab-ı Hak Hz. Mûsâ’ya Tur dağındaki buluşmasında ve Tevrat’ta âlemlere rahmet olan son peygamberi haber vermiş; talep ettiği rahmet ve iyiliğin onun ümmeti için yazılacağını va‘dederek, vakti gelince İsrâiloğulları’nın ona iman edip tâbi olmalarını teşvik etmiştir. Aynı zamanda Tevrat’tan sonra ve Kur’ân’dan önce İncil’in geleceğini bildirmiştir. Tevrat ve İncil’de, peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.s.) ile ona nâzil olacak Kur’ân-ı Kerîm hakkında bir kısım vasıf ve özellikleri itibariyle bilgiler yer almaktaydı. Efendimiz geldiği sırada Tevrat ve İncil’i hakkiyle okuyup anlayan kitap ehli, Hz. Mûsâ’nın talep ettiği rahmet ve iyiliğe erebilmenin ancak son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’e uyma sayesinde mümkün olacağını ellerindeki kitaplarında yazılı olarak buluyorlardı.

Günümüzde de bir kısım İslâm âlimleri, mevcut Tevrat ve İncilleri inceleyerek Peygamber Efendimiz’i müjdeleyen ifadeleri tespit etmeye çalışmaktadırlar.

Âyet-i kerîmede Allah Resûlü (s.a.s.)’in şu mühim vasıfları haber verilir:

1. O, Allah’ın elçilik vazifesini yüklenmiş ümmî bir peygamberdir. Peygamber Efendimiz’in ümmîliği; Ümmü’l-Kurâ olan Mekke’ye nispetle “Mekkeli olması”, ümmet kelimesine nispetle “Arap milletinden olması” ve anne mânasındaki الأم (ümm) kelimesine nispetle “anasından doğduğu gibi, okuma yazma bilmeyen” mânalarını ihtivâ eder. Fakat daha ziyade son mâna tercih edilmiştir. Nitekim âyet-i kerîmede: “Sen, bu kitap sana indirilmeye başlamadan önce ne bir kitap okuyor, ne de onu elinle yazıyordun” (Ankebût 29/48) buyrulur. Aslında ümmîlik sıradan insanlar için ilim eksikliğini ifade eden bir noksanlık sıfatıdır. Ancak ilmî yüceliği ve kemâli, hangi seviyede olursa olsun bütün okuyup yazanları aciz bırakacak bir peygamberin “ümmî” olması, onun doğrudan doğruya Allah tarafından gönderildiğini her türlü şüpheden arınmış olarak ispat eden harikulade bir üstün özelliktir. Başlı başına bir mûcizedir.

2. O her türlü iyiliği, hakkı, adâleti, dinin ve aklın güzel gördüğü ve insanın selim fıtratına uygun düşen her türlü hayırlı işleri emreder.

3. O yapılmaması ve sakınılması gereken her türlü çirkin söz, fiil ve davranışlardan sakındırır.

4.  O, zararlı olmayan ve tiksinti vermeyen temiz ve hoş şeyleri, yiyecek, içecek ve giyecekleri helâl kılar. Böylece Efendimiz sayesinde içine pis bir şey karışmadığı ve İsrâf edilmediği müddetçe yaratılıştan temiz, hoş ve lezzetli olan her şeyin yenilip içilmesi helâl kılınmıştır. Halbuki yaptıkları zulümler sebebiyle bunların bir kısmı daha önce İsrâiloğullarına haram kılınmıştı. (bk. Nisâ 4/160)

5. O, yaratılıştan pis, zararlı ve tiksinti verici, selim insan fıtratının nefret ettiği her şeyi haram kılar. Gerek domuz eti, leş, kan ve alkollü içecekler gibi maddi bakımdan; gerek kumar, faiz, rüşvet ve sahtekârlık gibi manevî bakımdan pis olan şeyleri yasaklar. Çünkü bunları kullanmak azap sebebidir, Azaptan kurtulup rahmete erebilmek için bunlardan kaçınmak gerekir.

Âyet-i kerîmede “ma‘rûf ve münker”in daha çok fiil ve davranışlar; “tayyibât ve habâis”in ise yiyecek ve içecekler için kullanıldığı dikkati çekmektedir.

6. O, daha önceki şeriatlerde, özellikle yahudilikte bulunan mesela tevbesinin kabul edilmesi için insanın kendini öldürmesi (bk. Bakara 2/54), bazı helâl gıdaların haram kılınması, cumartesi günü çalışmanın yasak olması gibi ağır mükellefiyetleri kaldırır, zincirleri kırar; yerine kolaylık ve müsâmaha üzerine kurulmuş bir din getirir.

Hâsılı o Ümmî Peygamber, bütün insanlık için rahmet, kurtuluş ve özgürlük vesilesidir. O, akla, insan fıtratına ve insanın maddi ve mânevî olarak her türlü ihtiyacının en ideal bir şekilde karşılanmasına uygun olan bir din getirmiştir. Bütün insanlarla birlikte burada özellikle Ehl-i kitap olan yahudi ve hıristiyanlara da bu fırsatı kaçırmamaları, o şanlı Peygamber’e iman ederek; ona gereken en yüce saygı ve hürmeti göstererek; getirdiği dinin öğrenilmesi, yaşanması ve yaşatılmasına samimane yardım ederek ve onun getirdiği Kur’an’ın ve sünnetin ahkâmına tâbi olarak kurtuluşu yakalamaları ve Allah’ın her şeyi kuşatan rahmetine girmeleri tavsiye edilmektedir. Peygamberimiz’e de, kendisinin bütün insanlığa gönderildiğini şöylece ilan etmesi emir buyrulmaktadır:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...