Fecr sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 30 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “tan yerinin ağarması, sabah aydınlığı” mânasına gelen اَلْفَجْرُ (fecr) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 89, iniş sırasına göre 10. sûredir.
Bir taraftan Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kudretini, nihâyetsiz ilim ve hikmetini gösteren varlık ve hadiselere yemin edilerek, bir taraftan da helak edilmiş önceki toplumlardan misaller verilerek insanlık, dünya imtihanının farkında olmaya, Allah’a ve âhirete imana ve O’na kulluk ve teslimiyete çağrılır. Kıyâmetin dehşetli manzaralarından kesitler sunularak, mü’minlerin ve kâfirlerin âkıbetleri haber verilir.
Mushaftaki sıralamada seksen dokuzuncu, iniş sırasına göre onuncu sûredir. Leyl sûresinden sonra, Duhâ sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Kıyâmetten korkunç bir manzara sunulur: الدك (dekk), duvar ve dağ gibi yüksek olan şeyleri çarpıp darmadağın etmek, parçalayıp toz toprak haline getirmek veya yükseği dümdüz etmek anlamlarına gelir. Bu, birbiri ardınca gelen iki şiddetli sarsıntı ile dağların yerle bir edilip, yüksekliklerin ve alçaklıkların düzleneceğine işaret eder. Mevzu ile alakalı âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“O gün bir sarsıntı dünyayı şiddetle sarsar her şeyi yıkar. Onu arkadan gelip insanları kabirlerinden kaldıran ikinci sarsıntı izler.” (Nâziât 79/6-7)
“Artık sûra şiddetli bir üfleyişle üflendiğinde, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, birbirine tek çarpışla çarpılıp paramparça edildiğinde, işte o gün olacak olur; kaçınılması ve engellenmesi mümkün olmayan kıyâmet kopar.” (Hâkka 69/13-15)
“Rasûlüm! Sana kıyâmet gününde dağların ne halde olacağını soruyorlar. De ki: «Rabbim onları ufalayıp savuracak. Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bir halde bırakacak. Öyle ki, orada ne bir çukur göreceksin, ne de bir tümsek!»” (Tâhâ 20/105-107)
O gün Rabbimiz gelecek, melekler de saf saf dizilecektir. Görüldüğü üzere, “Rabbin gelmesi” müteşâbih bir ifadedir. Bu, “Allah’ın bir yerden bir başka yere gelmesi” şeklinde anlaşılmaz. Dolayısıyla burada temsilî bir anlatım vardır. O gün Allah Teâlâ’nın hâkimiyet, iktidar, saltanat ve kahhâriyet alametleri tüm netliği ile ortaya çıkacaktır. Nitekim dünyada bir padişahın askerleri ve yüksek memurları bir yere geldiklerinde, padişahın kendi gelişindeki psikolojik havayı oluşturamazlar. İşte âyette “Rabbin gelmesi” tabiri bunun için kullanılmıştır.
İşte böyle dehşetli bir günde imansız veya suçlu insan, dünyada ne yaptığını hatırlayacak ve bu yüzden çok üzülecek, pişman olacak, utanacaktır. Fakat o gün üzülmenin ve utanmanın hiç faydası olmayacaktır. İkinci olarak, o gün insanın aklı başına gelecek ve peygamberlerin dediğinin doğru olduğunu anlayacaktır. Ayrıca peygamberlerin tebliğini kabul etmemekle ne büyük aptallık ettiğini görecektir. Ancak bu, ona hiçbir yarar sağlamayacaktır.
Fakat iman, sâlih ameller ve güzel ahlâk ile itiminâna ermiş insanın durumu farklıdır. Yüce Allah ona şöyle hitap edecek:
Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...
Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni ...
Âyet-i kerîmede buyrulur: “Andolsun ki Biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur’ân’da insanlara her türlü misâli verdik.” (ez-Zümer, 27) Yine Cenâb-ı Hak âye ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْل ...