Rahmân Sûresi 48-61. Ayet Tefsiri


48-61 / 78


Rahmân Sûresi Hakkında

Rahmân sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 78 âyettir. İsmini 1. âyette geçen Allah Teâlâ’nın اَلرَّحْمٰنُ  (Rahmân) ism-i şerîfinden alır. Bu isim, sûrenin muhtevasıyla da alakalıdır. Zira sûrede baştan sona kadar Allah’ın rahmeti ve rahmetinin tezahürleri zikredilir. Mushaf tertîbine göre 55, nüzûl sürecine göre 97. sûredir.

Rahmân Sûresi Konusu

Allah Teâlâ’nın nihâyetsiz rahmeti ve bu rahmetin en büyük tecellisinin Kur’ân-ı Kerîm’i indirip insanı onu anlayacak ve anlatacak şekilde yaratması olduğu hatırlatılır. Kamer süresi 49. âyette bahsedilen “her şeyin bir ölçüye göre yaratılmasının” bir tefsiri sadedinde göklerde ve yerde bulunan ilâhî nizama, şaşmaz ölçü ve ahenge dikkat çekilir. Cenâb-ı Hakk’ın insan ve cinlere bahşettiği büyük nimetleri sayılır. Her nimet hatırlatıldıkça “Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân 55/13) ikazı tekrar edilir. İnkârcı ve nankörlerin cehennemdeki cezalarına kısaca temas edildikten sonra, iyilik ve ihsan sahiplerine va’dedilen kat kat cennetlerin ve o cennetlerde yığınla kaynaşan nimetlerin genişçe tasviri yapılır. 

Rahmân Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada elli beşinci, iniş sırasına göre doksan yedinci sûredir. Ra‘d sûresinden sonra, İnsân sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Tamamının Mekkî olduğu veya bir kısmının Mekke’de bir kısmının ise Medine’de indiği görüşleri de vardır (Zemahşerî, IV, 49). Şevkânî, sûrenin hem Mekke’de hem de Medine’de indiğine dair rivayetler bulunduğu dikkate alınarak kısmen Mekkî kısmen Medenî olduğunu kabul etmenin uygun olacağını belirtir (V, 151).

Rahmân Sûresi Fazileti

         Sûrede, edebiyatımızda terciibend denen edebî sanat benzeri bir üslûpla, “Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?” anlamındaki cümleye otuz bir defa yer verilmiştir.

ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ ﴿٤٨﴾
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٤٩﴾
ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ ﴿٥٠﴾
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥١﴾
ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ ﴿٥٢﴾
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥٣﴾
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ ﴿٥٤﴾
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥٥﴾
ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ ﴿٥٦﴾
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٥٧﴾
كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ ﴿٥٨﴾
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥٩﴾
هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ ﴿٦٠﴾
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٦١﴾
Karşılaştır 48: Her iki cennet de türlü türlü meyveler veren sık yapraklı ağaç­larla doludur.
Karşılaştır 49: Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kud­retini yalanlayabilirsiniz?
Karşılaştır 50: İkisinde de akıp giden iki pınar vardır.
Karşılaştır 51: Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kud­retini yalanlayabilirsiniz?
Karşılaştır 52: İkisinde de her çeşit meyveden çifter çifter vardır.
Karşılaştır 53: Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kud­retini yalanlayabilirsiniz?
Karşılaştır 54: Cennetlikler, orada astarları kalın atlastan dokunmuş dö­şekler üzerine kurulurlar. Her iki cennetin olgunlaşmış meyveleri de ellerinin altında, hemen erişilip toplanıverecek yakınlıktadır.
Karşılaştır 55: Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini yalanlayabilirsiniz?
Karşılaştır 56: O cennetlerde bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş öyle tatlı bakışlı güzel kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir in­san eli değmiştir ne de cin.
Karşılaştır 57: Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kud­retini yalanlayabilirsiniz?
Karşılaştır 58: O kadınlar güzellik ve parlaklıkta sanki yakut ve mercan­dırlar.
Karşılaştır 59: Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kud­retini yalanlayabilirsiniz?
Karşılaştır 60: İyiliğin mükâfatı böyle iyilikten başka ne olabilir ki?
Karşılaştır 61: Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kud­retini yalanlayabilirsiniz?

TEFSİR:

Her iki cennette de:

    Türlü türlü bostanlar, bir çok dallar, dalları iç içe girmiş meyve dolu ağaçlar, çeşit çeşit emsalsiz nimetler.

    Durmadan akıp çağlayan iki pınar. Birine Tesnîm, diğerine Selsebîl denilir.

    Her yemişten, her meyveden çifter çifter. Yaşı da var kurusu da. Dünyada bilineni de var, bilinmeyeni de. Her iki türü de tatlı ve lezzetlidir.

    Astarları kalın ipek kumaştan yapılmış mefrûşât, yaygılar ve döşeme takımları. Astarları böyle güzel olduğuna göre yüzlerinin ne kadar muhteşem güzellikte olduğunu sadece Allah bilir.

    Her iki cennetin olgunlaşmış meyveleri cennet ehline yaklaştırılmıştır. Ağaçlar cennet ehline dallarını o kadar yaklaştırırlar ki, onlar isterlerse ayakta, otururken hatta yatarken bile onun meyvelerini toplayabilir. Nitekim bir diğer âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Cennet ağaçlarının huzur ve rahatlık veren gölgeleri onları bürür. Salkım salkım meyveler, hemen elleriyle koparacakları mesafeye kadar sarkar.” (İnsan 76/14)

    O cennetlerde bakışlarını yalnız kocalarına çeviren, başkalarına bakmayan sevgili, sadakatli ve vefâlı dilberler; bakanın bakışlarını kendisine çeken, kendilerini gören gözleri artık başkasına bakmak istemeyecek derecede kendisine bağlayan güzeller; süzgün bakışları kendi önlerine çevrilmiş, şuraya buraya bakmayan, edeb, hayâ, vakar ve nezâketiyle seçkin dilberler. Bunlara daha önce ne bir insan eli değmiştir, ne de cin. Güzellik ve parlaklıkta sanki yakut ve mercandırlar.

Bunların güzelliği ile ilgili Nebiyy-i Muhterem (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Cennet kadınlarından biri yeryüzüne şöyle bakacak olsa, yerle gök arasını hem güzelliğiyle aydınlatır hem de güzel kokusuyla doldurur. Onun başındaki örtü, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha değerlidir.” (Buhârî, Cihad 6; Tirmizî, Fezâilü’l-cihad 17)

Bu iki cennet “sabikûn” ve “mukarrabûn” diye isimlendirilen dünyada iman ve sâlih amellerde öne geçmiş ve Allah’a iyice yakınlaşmış kullar için hazırlanmıştır. Şimdi bahsedilecek iki cennet ise, derece bakımından anlatılan iki cennetin aşağısında bulunup “ashâb-ı yemin” veya “ashâb-ı meymene” olarak isimlendirilen ikinci derecedeki mü’min kullar için hazırlanmıştır:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-82-ayeti-ne-anlatiyor-195113-m.jpg
Enâm Suresinin 82. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ İman edip ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...