Rahmân sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 78 âyettir. İsmini 1. âyette geçen Allah Teâlâ’nın اَلرَّحْمٰنُ (Rahmân) ism-i şerîfinden alır. Bu isim, sûrenin muhtevasıyla da alakalıdır. Zira sûrede baştan sona kadar Allah’ın rahmeti ve rahmetinin tezahürleri zikredilir. Mushaf tertîbine göre 55, nüzûl sürecine göre 97. sûredir.
Allah Teâlâ’nın nihâyetsiz rahmeti ve bu rahmetin en büyük tecellisinin Kur’ân-ı Kerîm’i indirip insanı onu anlayacak ve anlatacak şekilde yaratması olduğu hatırlatılır. Kamer süresi 49. âyette bahsedilen “her şeyin bir ölçüye göre yaratılmasının” bir tefsiri sadedinde göklerde ve yerde bulunan ilâhî nizama, şaşmaz ölçü ve ahenge dikkat çekilir. Cenâb-ı Hakk’ın insan ve cinlere bahşettiği büyük nimetleri sayılır. Her nimet hatırlatıldıkça “Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân 55/13) ikazı tekrar edilir. İnkârcı ve nankörlerin cehennemdeki cezalarına kısaca temas edildikten sonra, iyilik ve ihsan sahiplerine va’dedilen kat kat cennetlerin ve o cennetlerde yığınla kaynaşan nimetlerin genişçe tasviri yapılır.
Mushaftaki sıralamada elli beşinci, iniş sırasına göre doksan yedinci sûredir. Ra‘d sûresinden sonra, İnsân sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Tamamının Mekkî olduğu veya bir kısmının Mekke’de bir kısmının ise Medine’de indiği görüşleri de vardır (Zemahşerî, IV, 49). Şevkânî, sûrenin hem Mekke’de hem de Medine’de indiğine dair rivayetler bulunduğu dikkate alınarak kısmen Mekkî kısmen Medenî olduğunu kabul etmenin uygun olacağını belirtir (V, 151).
Sûrede, edebiyatımızda terciibend denen edebî sanat benzeri bir üslûpla, “Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?” anlamındaki cümleye otuz bir defa yer verilmiştir.
Nihâyetsiz güç ve kudret sahibi olan Allah Teâlâ, insanları ve cinleri hesaba çekmeye yöneldiği zaman, hiçbirinin O’nun mülkünden, hüküm ve saltanatı altından kaçması mümkün değildir. Bu sebeple Cenâb-ı Hak onların acziyetlerini ortaya koymak üzere: “Ey insan ve cin toplulukları! Göklerin ve yerin yani tüm kâinatın sınırlarından çıkıp gitmeğe gücünüz yeterse çıkın gidin. Mümkünse kendinizi Allah’ın hesabından kurtarın!” buyurmaktadır. Fakat kaçıp kurtulmaları mümkün değildir. Ancak bütün göklerin ve yerin kuvvetlerini mağlup edecek başka bir kuvvet ve saltanat elde edebildikleri takdirde kaçıp kurtulabilecekleri haber verilmektedir ki, onların böyle bir kuvvetleri yoktur ve olmayacaktır.[1] Şayet kaçmaya çalışsalar üzerlerine dumansız bir ateş alevi ve erimiş bakır, yahut bakır gibi bir kızıl duman veya zehirli bir duman gönderilir. Bu alev ve duman, onları yakalar, kaçmalarını engeller. Alevi onları yakar, dumanı boğar. Bu azap mahşer yerinde inkarcı suçluları hesap alanına sevk ederken vuku bulabileceği gibi, bu ifadeler, günahkârların cehennem ateşiyle cezalandırılmasını da haber veriyor olabilir.
Şimdi ise diğer bir kısım âhiret ahvâlinden bahsedilmek üzere buyruluyor ki:[1] Âyete günümüzdeki bilimsel gelişmeler ışığında baktığımızda burada gök ve yer tabakalarında seyahatin, hatta daha da öteye geçmenin mümkün olduğuna işaret bulunduğu anlaşılmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) bunu Mirâç’ta ruhu ve bedeniyle birlikte gerçekleştirmiş ve bunun herkes için rûhen mümkün olabileceğini göstermiştir. Bununla birlikte, ilim vasıtasıyla Allah Teâlâ’dan alınacak bir izin, bir yetkiyle de böyle bir seyahat mümkün olabilir. Belki âyet, varlığın görünen boyutunun ötesindeki boyutların keşfedileceğine de bir imada bulunmaktadır. (bk. Ünal, s. 1160)
Bizler için örnek şahsiyetler olan ashâb-ı kirâmın ve evliyâullâhın Kur’ân-ı Kerîm’e karşı hissettikleri büyük mes’ûliyet duygusu, onu ne derecede hay ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Her şeyin hazineleri sade ...
Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ...
Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...