A'râf Sûresi 147. Ayet Tefsiri


147 / 206


A'râf Sûresi Hakkında

A‘râf  sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 206 âyettir. İbretli “Ashâb-ı sebt” kıssasını anlatan 163-170. âyetlerin Medine’de indiğine dair rivayetler vardır. Mushaf tertibine göre 7, iniş sırasına göre 39. sûredir. İsmini 46 ve 48. âyetlerde geçen اَلأعْرَافُ (A‘râf ) kelimesinden alır. “A‘râf ”, cennetle cehennem arasında bulunan yerin ismidir. Bu sûrenin ayrıca اَلْم۪يثَاقُ (Mîsâk) ve اَلْم۪يقَاتُ (Mîkat) diye isimleri olmasına rağmen daha çok “A‘râf ” ismiyle anılmıştır.

A'râf Sûresi Konusu

A‘râf  sûresi, hacmine uygun genişlikte ele aldığı Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. Hud, Hz. Sâlih, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ kıssaları çerçevesinde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz’in getirdiği Kur’an’ın gerçek bir kitap olduğunu, ona iman ve itaatin gerekli olduğunu; çünkü âhiretin, hesabın, cennet ve cehennemin kaçınılması imkânsız bir akıbet olduğunu son derece tesirli misallerle ve ibretli tablolarla beyân eder. Ehl-i kitaba da yer yer atıflarda bulunarak, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sadece Araplara gönderilmiş bir peygamber olmadığını, onun tebliğinin kıyamete kadar bütün insanlığı içine aldığını vurgular. Resûlullah (s.a.s.) ve ona inananlara da, İslâm’ı tebliğ ederken dikkat etmeleri gereken hususları hatırlatır. Özellikle din düşmanlarının tahriklerine karşı sabırlı ve tahammüllü olmalarını; hissî davranıp hedeflerine zarar verecek herhangi bir yanlış adım atmamalarını öğütler. 

A'râf Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. 163-170. âyetlerinin Medine’de indiği de rivayet edilir. Âyet sayısı itibariyle Mekke’de inen sûrelerin en uzunudur, Kur’an’da da en uzun sûrelerin üçüncüsüdür. Bu sebeple “es-seb‘u’t-tıvâl” (yedi uzun sûre) arasında gösterilir. Ayrıca En‘âm sûresiyle birlikte “iki uzun sûre” diye de anılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 5-6).

A'râf Sûresi Fazileti

Rivayete göre Allah Resûlü (s.a.s.), A‘râf  sûresini ikiye bölerek akşam namazında tilâvet etmiştir. (Buhârî, Ezan 98; Nesâî, İftitah 67)

TEFSİR:

Hakları olmadığı halde, tamâmen nefsâniyetlerinin tesir ve sâikiyle kendilerini büyük görenler, kendilerini insanların en faziletlisi sayıp başkalarına yukarıdan bakanlar, Cenâb-ı Hakk’ın kelâmî, kevnî ve enfüsî ne kadar âyeti, varlığının delili varsa onları idrakten, onların istikâmetinde hareketten ve onların müjdelediği şeref ve saadeti tatmaktan alıkonacaklardır. Bu bir ilâhî kanundur. Zira bu haksız davranışları sebebiyle kalpleri mühürlenmiştir.

Allah Resûlü (s.a.s.) kibrin ne büyük bir günah olduğu hususunda şöyle buyurur:

“Kibir hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir.” (Müslim, İman 147; Ebû Dâvûd, Libâs 26)

“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.” ( Ebû Dâvûd, Libâs 26)

Kur’ân-ı Kerîm, kendisini, Allah’a kul olmaktan, O’nun emirlerine boyun eğmekten daha üstün gören; gönderdiği peygamberler, indirdiği kitaplar ve gösterdiği mûcizelere aldırış etmeyen; sanki o Allah’ın kulu ve Allah da onun Rabbi değilmiş gibi davrananları, “kibirli, gururlu ve kendini beğenmiş” kimseler olarak vasıflandırır. Allah’a karşı açıkça sergilenen böyle bir küstahlığın hiçbir haklı gerekçeye dayanması mümkün değildir. Zira hiçbir kulun Allah’ın arzında ve sadece O’nun verdiği nimetler ile yaşarken, sanki O’nun kulu değilmiş gibi bir tavır içinde olmaya elbette hakkı yoktur. Bu sebeple âyette “haksız yere büyüklük taslayanlar” (A‘râf  7/146) kaydı getirilmiştir.

Âyette geçen سَب۪يلَ الرُّشْدِ  (sebîle’r-rüşd), Kur’ân-ı Kerîm’de iman ve sâlih amellerle ifade buyrulan bütün iyilik ve güzellikleri içine alan ve dosdoğru yol olan İslâm yoludur. سَب۪يلَ الْغَيِّ (sebîle’l-gayy) ise başta küfür, şirk, nifak olmak üzere her türlü sapıklık, azgınlık, kötülük ve bozgunculuğu içine alan azgınlık yoludur. İşte kibir ve gurur hastalığına yakalananlar, bunu tedavi etmedikleri sürece ne bir peygambere kulak verme, ne de ona tabi olma istidadı gösterebilirler. Hangi tür bir mûcize, işaret ve delil görürlerse görsünler, ona iman etmezler; kalplerinin kuvveti inanma başarısını göstermeye yetmez. Az önce tarif edildiği üzere “doğru yolu” görseler, onu yol edinmeye yanaşmazlar. Ona tabi olmak nefislerine ağır gelir. Fakat “azgınlık yolu”nu görür görmez hemen ona yönelirler. Bunun da esas sebebi Allah’ın âyetlerini yalanlamaları ve onları yeterince okuma, araştırma, anlama ve tefekkürden gafil olmalarıdır.

Allah’ın âyetlerini ve âhiret gününün varlığını yalanlayıp, o artık gecesi olmayan ebedî günde Allah’ın huzurunda hesap vereceklerini kabul etmeyenlerin dünyadaki akrabayı ziyaret, darda kalmışlara yardım, fakirlere iyilik ve buna benzer diğer amelleri boşa çıkacak ve bu amellerden hiçbir fayda göremeyeceklerdir. Bütün emekleri heba, bütün akıbetleri zarar ve felaket olacaktır. Zira yaptıklarının karşılığı ancak budur.

Bu iki âyet-i kerîmeden hareketle hidâyetten nasip alamayıp bütün emekleri boşa gidecek ve ebedî hüsrâna uğrayacak talihsiz bir toplumun belli başlı hususiyetlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

    Yeryüzünde haksız yere büyüklenmek; kibir ve gurura kapılmak,

    Bu mezmûm hastalığın bir neticesi olarak Allah’ın ayetlerini anlamaktan yüz çevirmek,

    Hangi mûcize, ne kadar kuvvetli delil olursa olsun hiçbirine inanmamak; hiçbirini dikkate almamak,

    Doğru yolu reddetmek,

    Azgınlık yolunu tercih edip ona sımsıkı sarılmak,

    Allah’ın ayetlerini yalanlamak,

    Allah’ın âyetlerini okuma, araştırma ve üzerinde tefekkürden gafil olmak,

    Âhiret gününe kavuşmayı yalanlamak.

Geçmişte yaşanan şu ibret verici örnek, böylesi kötü toplumların hallerini ve başlarına gelen felâketi ne güzel anlatmaktadır:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001-m.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/hz-ibrahim-as-ile-ilgili-ayetler-194966-m.jpg
Hz. İbrahim (a.s.) ile İlgili Ayetler

İbrâhim Âleyhisselâm; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın müştereken kabul ettiği büyük peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’den (a.s.) birçok ...