A'râf Sûresi 13. Ayet Tefsiri


13 / 206


A'râf Sûresi Hakkında

A‘râf  sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 206 âyettir. İbretli “Ashâb-ı sebt” kıssasını anlatan 163-170. âyetlerin Medine’de indiğine dair rivayetler vardır. Mushaf tertibine göre 7, iniş sırasına göre 39. sûredir. İsmini 46 ve 48. âyetlerde geçen اَلأعْرَافُ (A‘râf ) kelimesinden alır. “A‘râf ”, cennetle cehennem arasında bulunan yerin ismidir. Bu sûrenin ayrıca اَلْم۪يثَاقُ (Mîsâk) ve اَلْم۪يقَاتُ (Mîkat) diye isimleri olmasına rağmen daha çok “A‘râf ” ismiyle anılmıştır.

A'râf Sûresi Konusu

A‘râf  sûresi, hacmine uygun genişlikte ele aldığı Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. Hud, Hz. Sâlih, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ kıssaları çerçevesinde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz’in getirdiği Kur’an’ın gerçek bir kitap olduğunu, ona iman ve itaatin gerekli olduğunu; çünkü âhiretin, hesabın, cennet ve cehennemin kaçınılması imkânsız bir akıbet olduğunu son derece tesirli misallerle ve ibretli tablolarla beyân eder. Ehl-i kitaba da yer yer atıflarda bulunarak, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sadece Araplara gönderilmiş bir peygamber olmadığını, onun tebliğinin kıyamete kadar bütün insanlığı içine aldığını vurgular. Resûlullah (s.a.s.) ve ona inananlara da, İslâm’ı tebliğ ederken dikkat etmeleri gereken hususları hatırlatır. Özellikle din düşmanlarının tahriklerine karşı sabırlı ve tahammüllü olmalarını; hissî davranıp hedeflerine zarar verecek herhangi bir yanlış adım atmamalarını öğütler. 

A'râf Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. 163-170. âyetlerinin Medine’de indiği de rivayet edilir. Âyet sayısı itibariyle Mekke’de inen sûrelerin en uzunudur, Kur’an’da da en uzun sûrelerin üçüncüsüdür. Bu sebeple “es-seb‘u’t-tıvâl” (yedi uzun sûre) arasında gösterilir. Ayrıca En‘âm sûresiyle birlikte “iki uzun sûre” diye de anılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 5-6).

A'râf Sûresi Fazileti

Rivayete göre Allah Resûlü (s.a.s.), A‘râf  sûresini ikiye bölerek akşam namazında tilâvet etmiştir. (Buhârî, Ezan 98; Nesâî, İftitah 67)

TEFSİR:

İblîs, Âdem’e secde etmemesinin gerekçesi olarak kendisinin ondan üstünlüğünü ileri sürmüştür. Bu anlayışa göre üstün olanın, aşağı derecedeki birine secde etmesi münâsip değildir. O halde Allah’ın bile olsa verilen bu emir şeytânî akla uygun gelmemektedir. Anlaşılan o ki; Âdem’e secde emrine kadar Allah Teâlâ, İblîs’in içinde taşıdığı isyan duygularını harekete geçirecek hiçbir emir vermemiş ve imtihan etmemişti. Dolayısıyla İblîs’in o zamana kadar meleklerin arasında bulunması ve isyan etmemesi, hâdiselerin kendi istek ve temâyüllerine uygun tarzda gerçekleşmesiyle alakalı idi. Âdem’i yaratıp ona secdeyi farz kılınca, bu imtihan İblîs’in isyan duygularını harekete geçirmiş ve onun o zamana kadar gizlediği iç yüzünü ortaya çıkarmıştır. Kendini Âdem’den daha üstün görüp, kibre kapılarak secdeden kaçınmıştır. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona, içinde bulunduğu cennetten yahut melekler arasından inmesini; oradan defolup çıkmasını, onun artık aşağılık kimselerden olduğunu söylemiştir. Çünkü o makamda kibirlenip gururlanmak doğru değildir. O yüce makam, ancak haddini bilen, taat ve tevazu sahibi kimselere mahsustur.

13. âyette geçen اَلصَّاغِر۪ينَ  (sâğirîn) kelimesi, “kendi kendini zelîl eden, haysiyetini çiğnettiren, aşağı ve bayağı kimse” mânasına gelmektedir. İblîs, sadece Allah’ın yarattığı bir kul olduğu halde, kendini beğenen, büyüklük taslayan düşüncesiyle, zillet içinde olmayı bizzat kendisi istedi. Yapacağı secdenin, asaletini ve şerefini alçaltacağını düşünerek kendini yaratan Rabbinin emrine küstahça karşı geldi. Üstünlük ve mükemmelliği hakkında, sanki bunlar ona aitmiş gibi gurur, kibir ve kendini beğenmişlik tasladı. Dolayısıyla bu durum, onu aşağılamış, sefil ve bayağı bir hale getirmiş ve bu alçaklığın sorumlusu da bizzat kendisi olmuştur.

Âyet-i kerîmelerden şöyle bir işârî mâna anlaşılması mümkündür:

Âdem’e secde edilmesi ve kendisine secde edenlerden üstün olması, yaratıldığı balçığın üstünlüğünden değil, yaratılmış olduğu çamurun bizzat Allah tarafından yoğrulmuş olmasından kaynaklanır. Nitekim Allah Teâlâ: “Ey İblîs! Bizzat iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? (Sād 38/75) buyurur. Diğer taraftan Âdem’in meleklerden üstün ve faziletli olması, ona Allah’ın kendi ruhundan üflemesi sebebiyledir. Nitekim âyet-i kerîmede “İnsana kendi ruhumdan üflediğim zaman…” (Hicr 15/29) buyrulur. Yine ruhun üflenmesi sırasında Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarıyla onda tecellî etmiş olmasındandır. İşte bu sırdan dolayı Allah Teâlâ Âdem’in çamurdan olan kalıbını düzeltip ona şekil verdikten sonra, meleklere hemen ona secde etmelerini emretmemiş; bilakis ona ruh üfledikten sonra emretmiştir. Nitekim Allah Teâlâ meleklere: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ben ona güzel ve düzgün bir şekil verip rûhumdan üflediğim zaman, siz de hemen onun önünde secdeye kapanın! (Sād 38/71-72) buyurur. Çünkü Âdem, ancak kendisine ilâhî ruh üflendikten sonra tecellîyi kabul edecek hâle gelmiştir. Bu da tecellîye mazhar olacak ruhun letafet ve nûrâniyeti ile çamurun ilâhî feyzi kabul etmesinden ve tecellî sırasında onu tutmasıyla gerçekleşmiş; ancak bundan sonra meleklerin kendisine secde etmesine lâyık hale gelmiştir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, III, 181-182)

Secdeden kaçınan İblîs, bu kez isyanına isyan katmak ve azgınlığını uzun bir zaman sürdürebilmek için bir çıkış yolu arıyor:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-59-ayeti-ne-anlatiyor-195002-m.jpg
Enâm Suresinin 59. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 59. ayetinde buyrulur: وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا ت ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/kaf-suresinin-tefsiri-195001-m.jpg
Kaf Suresinin Tefsiri

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir. ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2020/03/yasin-suresinin-okunusu-ve-anlami-171428-m.jpg
Yasin Suresinin Okunuşu ve Anlamı

Yasin suresi Mekke’de nazil olmuştur. 83 ayettir. İsmini birinci ayette geçen يٰسٓ (Yasin) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, nüzul (İniş) sırası ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-46-ayeti-ne-anlatiyor-194995-m.jpg
Enam Suresinin 46. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/hz-ibrahim-as-ile-ilgili-ayetler-194966-m.jpg
Hz. İbrahim (a.s.) ile İlgili Ayetler

İbrâhim Âleyhisselâm; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın müştereken kabul ettiği büyük peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’den (a.s.) birçok ...