Ra‘d sûresi Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğini söyleyenler de olmuştur. 43 âyettir. İsmini, 13. âyetindeki ve “gök gürültüsü” mânasına gelen اَلرَّعْدُ (ra‘d) kelimesinden almıştır. Mushaf tertîbine göre 13, nüzûl sırasına göre 96. sûredir.
Sûre, Peygamberimiz (s.a.s.)’e inzâl buyrulan Kur’ân-ı Kerîm’in Allah tarafından gönderilmiş kesin, gerçek, doğru bir kitap olduğu esası etrafında döner durur. Kur’an’ın getirdiği temel esaslar olan tevhid, âhiret ve nübüvvet konularına tekrar tekrar temas eder. Bu esasları ispat sadedinde aklî ve mantıkî deliller serdeder. Bunlara samimiyetle iman edenlerin elde edecekleri mükâfatları, bunlara sırtını dönenlerin ise uğrayacakları hazin ve feci neticeleri haber verir. İslâm düşmanlarının ileri sürdükleri bir kısım itirazları üstü kapalı olarak ele alıp, iknâ edici bir şekilde cevaplandırır. Böylece oluşabilecek şüpheleri izale etmiş olur. Hususiyle İslâm’ı yaşama ve tebliğ etme yolunda gayret gösteren, bu uğurda çilelere sabredip Allah’ın yardımını bekleyen mü’min gönülleri teselli eder; onlara parlak bir gelecek için ümit ve cesaret aşılar.
Mushaftaki sıralamada on üçüncü, iniş sırasına göre doksan altıncı sûredir. Muhammed sûresinden sonra, Rahmân sûresinden önce nâzil olmuştur; Mekke’de mi Medine’de mi indiği hakkında farklı rivayet ve tesbitler vardır. Mushaftaki tertibe göre sûrenin Mekke’de inmiş olan ve hurûf-i mukattaa ile başlayan sûrelerin arasına yerleştirilmiş olması, üslûbunun Mekkî sûrelere benzemesi, muhtevasında tevhid ilkeleri, müşriklerin kınanması ve yerilmesi gibi konuların yer alması sebebiyle Mekke’de inmiş olduğu rivayeti tercih edilmiştir; 31-32. âyetlerinin Mekke’de, diğerlerinin ise Medine’de indiğini, ayrıca tamamının Medine döneminde geldiğini söyleyenler de vardır.
Bunlar:
› Cenâb-ı Hak, içinde yaşadığımız yeryüzünü göklerden ayırmış, gök cisimleri arasından çekip almış, onu çeşitli jeolojik devirler neticesinde enine ve boyuna uzatarak insanın yaşamasına elverişli hale getirmiştir. Sarsılmaması için oraya yerinden kıpırdatılamayacak, sağlam ve oturaklı dağlar yerleştirmiş ve aralarından ırmaklar akıtmıştır.
› Orada her türlü meyve, sebze ve diğer ürünleri var etmiş; bunları da aynen insan ve hayvanlarda olduğu gibi çift, yani erkekli dişili yaratmıştır. Her ağaç, her bitki ancak erkek ve dişi tohumlarının çiftleşmesinden ve döllenmesinden meydana gelir. Bir kısım bitkilerde erkek ayrı ağaçta dişi ayrı ağaçta olur. İncir buna örnektir. Bir kısmında ise hem erkeği, hem dişisi aynı çiçekte bulunur. Çiçek, erkekli ve dişili bir hünsa şeklinde açar ve döllenmeyi kendi bünyesi içinde gerçekleştirir. Çoğunlukla çiçekler böyledir. Esen rüzgarlar da bu çiftleşmeyi sağlamada vasıta olur. (bk. Hicr 15/22)
› Rabbimiz her an devamlı olarak geceyi de gündüzün üzerine sarmaktadır. Saat yelkovanı istikâmetinde dönen dünya yuvarlağında bir yandan güneş ışığı, karşısına gelen gece kısmını gündüze çevirirken, güneşin karşısından ayrılan gündüz kısmını da gece karanlığı sarmalayıp geceye çevirmektedir. İşte, “Allah, sürekli olarak geceyi gündüzün üzerine sarıyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor” (Zümer 39/5) âyeti bu karşılıklı sarıp sarmalamayı beyân etmektedir.
Yeryüzünde cereyan eden bu büyük hâdiselerde, sistemli bir şekilde düşünüp eserden eserin sahibine, sanattan sanatkâra ulaşabilen kimseler için Allah’ın birliğini, azamet ve kudretini gösteren nice deliller, alınacak nice ibretler ve çıkarılacak nice dersler bulunmaktadır.
İlâhî kudreti hakıran bir diğer azamet tecellisi de şudur:
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَقَالَ ارْكَبُوا ف۪يهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ Nuh, “Haydi gemiye bin ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟ Yoksa “Bu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪ ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ ا ...
Zebâniler, insanları cehenneme sevkeden ve cehennemi yöneten meleklerdir. Kur’an-ı Kerim’de zebânilerden bahseden ayetler şunlardır: ZEBANİLER İLE İL ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي ك ...