Lokman Sûresi 21. Ayet Tefsiri


21 / 34


Lokman Sûresi Hakkında

Lokmân sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 34 âyettir. İsmini, 12-19. âyetler arasında oğluna yaptığı nasihatleri sebebiyle Lokmân (a.s.)’dan alır. Mushaf tertîbine göre 31, nüzûl sırasına göre 57. sûredir.

Lokman Sûresi Konusu

Sûre, Kur’ân-ı Kerîm’e inanan ve inanmayanların dünya ve âhiretteki durumlarına kısaca temas ettikten sonra Allah Teâlâ’nın varlık ve kudretinin delillerinden bir demet sunar. Lokmân (a.s.)’ın oğluna yaptığı nasihatler üzerinden, Allah’a şükrü, O’na şirk koşmamayı, ana-babaya iyiliği, ihsan şuuruna ermeyi, güzel bir ibâdet hayatını ve ahlâkî kemâli öğütler. Böylece akıl ve tefekkürün gâyesi olan hikmeti, insanlık için bir ideal olarak gösterir. Daha sonra bir kısım vahdaniyet delillerini, insanın Rabbine ve O’nun dinine olan ihtiyacını bildirir. İnsanları, babanın evlâdına evlâdın da babaya fayda vermeyeceği kıyâmet günüyle korkutup, dünyaya ve şeytana aldanmaya karşı ikaz eder. Son olarak, zâhiren bilgisi ne kadar ilerlerse ilerlesin, insana gizli kalacak bir alanın devamlı bulunacağını hatırlatır.

Lokman Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada otuz birinci, iniş sırasına göre elli yedinci sûredir. Sâffât sûresinden sonra, Sebe’ sûresinden önce Mekke döneminin ortalarında inmiştir. 27-28. âyetlerin veya 27-29. âyetlerin Medine’de indiği söylenirse de bu yöndeki rivayetler güvenilir bulunmamıştır (İbn Âşûr, XXI, 138). almıştır.

TEFSİR:

Allah Teâlâ insanı kendine kulluk için yaratmış, tüm kâinatı da onun emrine ve hizmetine âmâde kılmıştır. Dünyanın niçin döndüğünü, güneşin, ayın ve yıldızların niçin doğup battığını, gece ve gündüzün niçin gelip gittiğini, onca hayvanların ve bitkilerin kime hizmet ettiğini biraz düşünmekle bu gerçeği anlamak mümkündür. Bununla birlikte Cenâb-ı Hak insana hem zâhirî hem bâtınî, hem açık hem gizli, hem görünen hem de görünmeyen sayısız nimetler ihsan etmiştir. Dolayısıyla “zâhirî ve bâtınî nimetler” ifadesi, Allah Teâlâ’nın insanlara verdiği tüm maddî ve mânevî nimetlerini şumûlüne alır. “Allah’ın nimetlerini tek tek saymaya kalksanız, imkânı yok, onları toplu halde bile sayamazsınız” (İbrâhim 14/34) âyeti gereğince bu nimetleri teker teker saymak mümkün olmasa da misal kabilinden onlardan bir kısmını, bazı zâhirî nimetlerin bâtınî karşılığını ifade etmek suretiyle saymak faydalı olacaktır.

Zâhirî nimetler:                                                Bâtınî nimetler:

  Nimeti görmek                                                  Nimet vereni görmek

  Dünyevî nimetler                                              Dînî nimetler

  Yaratılışın güzel olması                                    Ahlâkın güzel olması

  Günahı olmayan bir nefis                                  Gafleti olmayan bir kalp

  Allah’ın maddî nimetler vermesi                      Allah’ın kulundan râzı olması

  Dünya malı, mülkü ve onların artması              Mânevî haller ve onların temizliği

  Maddî nimetlere erişmek                                   Günahlardan korunmak

  Taatleri yerine getirebilmek                              Bunların kabule şayân olması

  Sâlihlerle sohbet etmek, beraber olmak            Onlara tâzim ve hürmeti muhafaza

  Dünyaya karşı zâhid olmak                               İki cihanı bırakıp Mevlâ’ya yönelmek

  Kalben maddî bağlardan kurtulmak                  Rûhen vecde erişmek

  Mücâhedeyi başarmak                                       Müşâhedeye ermek

  Bedenle yapılan taat ve ibâdetler                      Kalpte tecellî eden incelikler

  Halkı bırakıp nefisle meşgul olmak                  Nefsi bırakıp Rab ile meşgul olmak

  Hakkı talep etmek                                             Hakk’ı bulmak

  Hakk’a vasıl olmak                                           Hakla bâkî olmak.

(Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, III, 20)

Hak Teâlâ’nın açık ve gizli bunca nimetlerine rağmen, bir kısım insanların kalkıp ne doğru bir bilgiye, ne gerçeği gösteren bir rehbere, ne de yürüyecekleri yolu aydınlatacak ilâhî bir kitâba dayanmaksızın, tamâmen nefsânî ve şeytânî sâiklerle Allah ile mücâdeleye kalkışması ne kadar tuhaftır! Bunun sebebi aklı vahyin istikâmetinde kullanmamak, doğru ya da yanlışlığını sorgulamadan atalardan devralınan inanç ve amelleri körü körüne taklit etmektir. Bu, çok yanlış bir tutumdur. Çünkü, eğer atalar şeytana uyup çılgın cehennem azabına müstahak olmuşlarsa, onları taklit edip cehenneme sürüklenmek akıl kârı bir iş değildir.

O halde:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/insanliga-son-cagri-197603-m.jpg
İnsanlığa Son Çağrı

Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-44-ayeti-ne-anlatiyor-197579-m.jpg
İbrahim Suresinin 44. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/allahin-ismini-zikrettigi-sahabi-197577-m.jpg
Allah’ın İsmini Zikrettiği Sahabi

Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-41-ayeti-ne-anlatiyor-197566-m.jpg
İbrahim Suresinin 41. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kuran-i-kerimi-anlamak-neden-onemlidir-197561-m.jpg
Kur’an-ı Kerim’i Anlamak Neden Önemlidir?

Âyet-i kerîmede buyrulur: “Andolsun ki Biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur’ân’da insanlara her türlü misâli verdik.” (ez-Zümer, 27) Yine Cenâb-ı Hak âye ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-31-ayeti-ne-anlatiyor-197546-m.jpg
İbrahim Suresinin 31. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْل ...