Lokman Sûresi 12-13. Ayet Tefsiri


12-13 / 34


Lokman Sûresi Hakkında

Lokmân sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 34 âyettir. İsmini, 12-19. âyetler arasında oğluna yaptığı nasihatleri sebebiyle Lokmân (a.s.)’dan alır. Mushaf tertîbine göre 31, nüzûl sırasına göre 57. sûredir.

Lokman Sûresi Konusu

Sûre, Kur’ân-ı Kerîm’e inanan ve inanmayanların dünya ve âhiretteki durumlarına kısaca temas ettikten sonra Allah Teâlâ’nın varlık ve kudretinin delillerinden bir demet sunar. Lokmân (a.s.)’ın oğluna yaptığı nasihatler üzerinden, Allah’a şükrü, O’na şirk koşmamayı, ana-babaya iyiliği, ihsan şuuruna ermeyi, güzel bir ibâdet hayatını ve ahlâkî kemâli öğütler. Böylece akıl ve tefekkürün gâyesi olan hikmeti, insanlık için bir ideal olarak gösterir. Daha sonra bir kısım vahdaniyet delillerini, insanın Rabbine ve O’nun dinine olan ihtiyacını bildirir. İnsanları, babanın evlâdına evlâdın da babaya fayda vermeyeceği kıyâmet günüyle korkutup, dünyaya ve şeytana aldanmaya karşı ikaz eder. Son olarak, zâhiren bilgisi ne kadar ilerlerse ilerlesin, insana gizli kalacak bir alanın devamlı bulunacağını hatırlatır.

Lokman Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada otuz birinci, iniş sırasına göre elli yedinci sûredir. Sâffât sûresinden sonra, Sebe’ sûresinden önce Mekke döneminin ortalarında inmiştir. 27-28. âyetlerin veya 27-29. âyetlerin Medine’de indiği söylenirse de bu yöndeki rivayetler güvenilir bulunmamıştır (İbn Âşûr, XXI, 138). almıştır.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا لُقْمٰنَ الْحِكْمَةَ اَنِ اشْكُرْ لِلّٰهِۜ وَمَنْ يَشْكُرْ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ ﴿١٢﴾
وَاِذْ قَالَ لُقْمٰنُ لِابْنِه۪ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللّٰهِۜ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظ۪يمٌ ﴿١٣﴾
Karşılaştır 12: Biz Lokmân’a hikmet verdik ve: “Allah’a şükret!” buyurduk. Kim şükrederse kendi iyiliği için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki Allah kesinlikle hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü hamde, övgüye lâyık olan da O’dur.
Karşılaştır 13: Lokmân oğluna nasihat ederek dedi ki: “Evlâdım! Allah’a ortak koşma. Çünkü şirk, gerçekten çok büyük bir zulümdür!”

TEFSİR:

Lokmân (a.s.)’ın peygamber olup olmadığı tartışılsa da büyük bir velî ve hakîmlerin pîri olduğu kesindir. Bu sebeple “Lokmân Hakîm” lâkabıyla meşhurdur. Cenâb-ı Hak kendisine “hikmet” vermiştir. Allah Teâlâ, Lokmân (a.s.)’ı numûne göstererek, bir babanın evlâdına nasıl örnek olması ve onları nasıl bir İslâmî terbiye ile yetiştirmesi lâzım geldiğini beyân eder.

Hikmet; insanın nazarî ilimleri en güzel şekilde öğrenip onların gereklerini yerine getirmesi, böylece üstün ve güzel fiilleri, gücü nispetinde meleke kazanarak kemale erdirmesidir.

Hikmet; illet ve sebeplerini bilerek, gâyeye ulaştıracak şekilde ameli ilme, ilmi amele uydurmaktır.

Hikmet; gerçek Hakîm olan Allah Teâlâ’nın hükmüne boyun eğmek, nefsin istediğine değil de Hakk’ın istediğine uymak, nefsi tanıyıp dizginlerini ele alarak ölçülü davranmak ve hükmüne karşı koymanın imkânsız olduğunu bildiğimiz Allah’a karşı asla isyan etmemektir. Bu sebeple âyet-i kerîmede:

“Kime hikmet verilmişse, ona gerçekten pek çok hayır verilmiştir” (Bakara 2/269) buyrulur.

Lokmân Hakîm’e verilen hikmetlerden bir misâl şöyledir:

Bir gün Dâvûd (a.s.), Lokmân Hakîm’den bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça getirmesini istedi. Lokmân Hakîm de ona, kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hz. Dâvûd, bu defâ hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini taleb etti. Lokmân Hakîm, yine koyunun dil ve yüreğini getirdi. Dâvûd (a.s.), ona bunun sebebini sorunca da şöyle dedi:

“–Bu iki şey iyi olursa, bunlardan daha iyisi olmaz. Yine bu iki şey kötü olursa, bunlardan daha kötüsü olmaz!..” (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXI, 82)

İmâm Mâlik şöyle anlatır:

“Bana ulaşan bilgiye göre Lokmân Hakîm’e:

«–Sende gördüğümüz bu meziyetin mâhiyeti nedir?» diye sormuşlar, bununla onun faziletlerini kastetmişlerdi. O da şu cevâbı verdi:

«−Doğru sözlülük, emâneti yerine getirmek, beni ilgilendirmeyen şeyi terk etmek ve ahde vefâ göstermek.»” (Muvattâ, Kelâm 17)

Hikmet sahibi kişiye lâzım gelen, hem ilim hem de amel bakımından bunun şükrünü îfâ etmektir. Bu yüzden hikmetin verilmesi mukâbilinde “Allah’a şükret!” buyrulur. Bu şükrün ilmî yönü, önce o hikmetin Allah Teâlâ’nın bir ihsânı olduğunu bilerek, Allah’ı şirkten pak ve uzak tutmaktır. Amelî yönü ise her türlü söz, fiil ve davranışlarda kendi nefsânî arzularını değil, Allah’ın emrini ve rızâsını gözetmektir. İşte bu sebeple, Lokmân (a.s.)’ın oğluna nasihati vesile kılınarak Allah’a şirk koşmak en büyük zulüm sayılıp kesinlikle yasaklanmış, sonra da sâlih amellerin başında gelen Allah’a kulluk ve ana babaya iyilik emredilmiştir.

“Zulüm”; bir şeyi olması gereken yere koymamak, bir kimseyi hakkından mahrum etmek ve adâletsizce davranmaktır. Buna göre en büyük zulüm, şirk yâni tek olan Allah’a zâtında, sıfatlarında, yetki ve hükümlerinde ortak koşmaktır. Çünkü:

İnsan kendisini yaratan ve her türlü rızkını, nimetini veren Allah’a karşı, bu hususlarda hiçbir katkısı bulunmayan varlıkları ortak koşmaktadır. Bundan daha büyük bir haksızlık ve adâletsizlik olamaz.

Yine insanın yalnızca Allah’a kulluk etmesi, tek Yaratıcı olan Cenâb-ı Hakk’ın insan üzerindeki hakkıdır. Fakat şirke düşen, başkalarına tapmakla Allah’ın bu hakkını çiğnemekte ve büyük bir haksızlık yapmaktadır. Dahası ötesi, insan Allah’tan başkasına taparken yaptığı her işte, kendi fizikî, aklî ve rûhî imkânlarından tutun, yer ve göklerdeki bir çok şeyi bu yolda seferber eder. Halbuki seferber ettiği bütün imkânlar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır ve insanın Allah’tan başkasına kulluk ederek onlardan hiçbirini sarf etmeye hakkı yoktur.

Ayrıca insanın kendi üzerinde koruması gereken bir hakkı vardır. Bu hak, mükerrem kılındığının farkında olarak kendisini alçaltmamak, layık olmadığı mecrâlara sürüklememek ve onu cezaya müstahak hale getirmemektir. Ancak, şu bir gerçek ki, Allah’tan başkasına tapan kişi netice itibariyle büyük bir cezaya müstahak olduğu gibi kendisini de alçaltmakta, insanlık şeref ve haysiyetini sıfırlamaktadır. Girdiği bu yanlış yol sebebiyle şirk belâsına bulaşan kişinin bütün hayatı, her yönüyle ve tüm anlarıyla zulüm haline gelir. Hatta onun aldığı her nefes bir adâletsizlik ve zulmün ifadesi keyfiyetindedir. (bk. Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, IV, 295)

Şirkten arınıp tevhide ulaşma sorumluluğundan sonra ikinci talimat ana-babaya iyilik olarak belirlenmektedir:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/allahi-inkar-edenlerin-ozellikleri-197513-m.jpg
Allah’ı İnkâr Edenlerin Özellikleri

İbrahim suresinin 3. ayetinde şöyle buyrulur: “Onlar, dünya hayatını sevip âhiret hayatına tercih ederler. İnsanları Allah yolundan uzaklaştırmaya ve ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-12-ayeti-ne-anlatiyor-197510-m.jpg
İbrahim Suresinin 12. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kuran-ayetlerinin-fazileti-197507-m.jpg
Kur’an Ayetlerinin Fazileti

Âhiret kazancının dünya kazancına göre ölçüye sığmaz kıymette ve ebedî olduğunu bilen ashâb-ı kirâm, ebedî saâdet sermâyesi kazanmanın lezzet ve halâv ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/11/ibrahim-suresinin-7-ayeti-ne-anlatiyor-197498-m.jpg
İbrahim Suresinin 7. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ Eğer şükreder ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/11/ibrahim-suresinin-3-ayeti-ne-anlatiyor-197473-m.jpg
İbrahim Suresinin 3. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/11/guzel-ahlakla-ilgili-ayetler-197467-m.jpg
Güzel Ahlakla İlgili Ayetler

“Sen elbette büyük ahlâk sahibisin.” (Kalem sûresi (68), 4) Allah Teâlâ en güzel şekilde yaratıp kendisine en güzel ahlâkı öğrettiği sevgili p ...