Enfâl Sûresi 2-4. Ayet Tefsiri


2-4 / 75


Enfâl Sûresi Hakkında

Enfâl sûresi, Medine’de hicretin ikinci senesinde nâzil olmuştur. 30-36. âyetlerin Mekke’de indiği de söylenmiştir. 75 âyettir. Mushaf tertibine göre 8, iniş sırasına göre tahmînen 88. sûredir. İsmini, birinci âyette geçen ve “ganimetler” mânasına gelen اَلأنْفَالُ (Enfâl) kelimesinden almıştır.

Enfâl Sûresi Konusu

Sûrede ağırlıklı olarak Bedir savaşından bahsedilmektedir. Buna bağlı olarak savaşın hedefi, barış, savaşta elde edilen esirler ve ganimetle alakalı hükümler açıklanmaktadır. Bununla birlikte özetle şu hususlara da yer verilmiştir:

  Allah katında makbul bir mü’minin sahip olması gereken itikat, ahlâk ve ibâdetle ilgili temel vasıflar,

  Allah yolunda her türlü imkânlarını seferber ederek savaşanlara gelen ilâhî yardımlar, bunun sebep ve sonuçları,

  Allah’a ve Resûlüne kayıtsız şartsız itaatin gerekliliği ve itaatsizliğin hazin neticeleri,

  Allah’ın emniyet, mal, evlat gibi nimetlerine şükretmenin ve hakkı bâtıldan en ince ayrıntılarına kadar ayırarak yüksek bir takvâ hayatı yaşamanın tavsiye edilmesi,

  Küfrün psikolojisi ve ondan kurtulmanın çareleri,

  Şeytanın desiseleri ve ona aldananların dünyada, ölüm esnasında ve âhirette karşılaşacakları korkunç manzaralar,

  Allah’ın lutuf, nimet ve cezasının, kulların kendilerini değiştirme ve iyi­leştirme çabalarıyla irtibatı,

  Maddî ve manevî değerleri koruyabilmek ve meşrû savunmayı gerçekleş­tirebilmek için gerekli olan bütün savaş hazırlıklarının yapılması,

  Gerçek imanın müslümana kazandıracağı izzet ve kuvvet, bununla beraber müminler arasındaki birlik, beraberlik ve dayanışmanın oluşması, kuvvetlenmesi ve devam etmesi için gereken şartlar ve bunların hakkiyle îfa edilmesi.

Enfâl Sûresi Nuzül Sebebi

         Mushaftaki sıralamada sekizinci, iniş sırasına göre seksen sekizinci sûredir. Bakara sûresinden sonra, Âl-i İmrân’dan önce inmiştir. Sûrenin 30-36. âyetleri dışında kalan kısmının Medine’de indiğinde ittifak vardır. Bu yedi âyet ise bazı müfessirlere göre Mekke’de nâzil olmuştur. Sûre Medine’de, Bakara’dan sonra ikinci sırada gelmeye başlamış, fakat araya başka sûrelerin bazı âyetlerinin nüzûlü de girmiştir. Hicretin üzerinden bir buçuk yıl geçip ramazan ayı gelince müslümanlar Medine yakınlarındaki Bedir mevkiinde, Mekkeli müşriklerle ilk önemli savaşlarını yapmışlardı. Savaş müslümanların zaferiyle sonuçlanmış, düşmandan ganimet de elde edilmişti. Ganimetlerin paylaşımı konusunda daha önceden uygulanarak sabit olmuş İslâmî bir kural bulunmadığı için, doğrudan çarpışmaya katılanlarla cephe gerisinde hizmet verenler, gençlerle yaşlılar, teşvik vb. maksatlarla kendilerine ödül vaad edilmiş kimselerle buna razı olmayanlar arasında ihtilâf çıkmıştı. Ayrıca bu savaşta kardeşini şehid vermiş olan Sa‘d b. Ebû Vakkås da müşriklerden Saîd b. Âsî’yi katletmiş, maktulün kılıcını alarak Resûlullah’a gelmiş, bunun kendisine verilmesini istemişti. İşte bu olaylar ve talepler üzerine daha Bedir’den ayrılmadan ve ganimetler paylaştırılmadan sûrenin ilk âyeti nâzil olmuştur. Bazı müfessirlere göre Hz. Peygamber’i ve müminleri savaşa teşvik eden, iman cephesinin bire karşı on kişiyle savaşsalar bile galip geleceklerini bildiren 64-65. âyetler savaştan önce gelmiştir. Şu halde sûrenin Medine’de, Bedir Savaşı sırasında gelmeye başladığı kesinlik kazanmakta, tamamlanmasının ise daha sonraki zamanlarda olduğu anlaşılmaktadır (İbn Kesîr, III, 545; İbn Âşûr, IX, 245-246).

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ ﴿٢﴾
اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ ﴿٣﴾
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ ﴿٤﴾
Karşılaştır 2: Gerçek mü’minler ancak o kimselerdir ki, yanlarında Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman bu onların imanını artırır ve bütün işlerinde sadece Rablerine dayanıp güvenirler.
Karşılaştır 3: Onlar namazlarını dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz nimetlerden Allah yolunda harcarlar.
Karşılaştır 4: İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rableri yanında yüksek dereceler, bağışlanma, güzel ve tükenmez bir rızık vardır.

TEFSİR:

Bu âyetlerde bahsedilenler, îmanlarını kemâle erdirmiş mü’minlerdir. Onların belli başlı vasıfları sayılmakta ve bunların karşılığında onlara verilecek mükâfatlar bildirilmektedir:

    Allah anıldığı zaman O’nun azametini, kudret ve kuvvetinin büyüklüğünü düşünerek onların yürekleri titrer, ürperir. Allah zikrini duyar duymaz kalpleri harekete geçer, hisleri coşar ve heyecanları artar.

Zira onların kalplerinde Allah muhabbeti ve korkusu her şeyden daha fazla yerleşip kök salmıştır. Sahip oldukları imanın nûru, onları nefsin kir ve karanlıklarından temizleyerek kalplerine letâfet kazandırmıştır. Böylece bu kalpler, kasvet ve katılıktan kurtularak Allah’ı zikre yumuşamışlardır. Âyetin bu kısmı Allah’ı zikrin mü’min kalbe başlangıçta yaptığı tesiri; “Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura erer” (Ra‘d 13/28) âyeti ise zikirle gelinen nihâî itmi’nân ve huzur halini beyân eder. Nitekim Hz. Ebubekir (r.a.)’ın yaptığı şu tespit bu açıdan pek mânidardır: İslâm’a henüz yeni girmiş bir grup insan geldi. Kur’ân-ı Kerîm tilâvetini duyduklarında ağlıyor ve ah, vah ediyorlardı. Hz. Ebubekir onlara: “Biz de İslâm’a ilk girdiğimizde böyle idik, sonra kalplerimiz katılaştı” demiştir. O, bu sözüyle, huzur ve itmi’nân hâlinin son mertebesinde olduğuna işaret etmektedir.

    Kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların imanlarını artırır. İnen her sûre, her âyet yeni mevzulardan bahsedip yeni deliller getirdiğinden, onlara inanan mü’minlerin de imanlarını artırmaktadır.

Nitekim başka bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Bir sûre indirildiği zaman münafıklardan bazıları alaylı alaylı: «Bu sûre hanginizin imanını artırdı?» diye sorar. İman edenlere gelince, inen her sûre onların imanlarını kuvvetlendirir ve onlar, âyetlerde yer alan müjdelerle sevinirler.” (Tevbe 9/124)

    Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. İşlerini sadece O’na havale eder, yalnızca O’ndan korkar ve yalnızca O’ndan yardım beklerler. Gönüllerini fâni olan mal, evlat, makam ve şöhrete değil bâkî olan Allah’a bağlarlar. O’nun dilediğinin vukua geldiğini, dilemediğinin ise olma ihtimalinin bulunmadığını çok iyi bilirler.

    Diğer taraftan onlar, iman nûruyla Hakk’ın  cemâl ve celâl tecellilerini müşâhede ettiklerinden, O’nu müşâhedenin engin deryasına dalar, Hak’tan başkasını görmeye ve onunla meşgul olmaya fırsat bulamazlar. Bütün varlıkları Allah Teâlâ’nın celâl tecellileri altında yokluğa mahkum olarak gördüklerinden, tevekkül ve güven duygularını başka bir şeye değil sadece Rablerine tahsis ederler.

    Onlar iç ve dış temizliği, farzları, vacipleri, sünnetleri ve edepleriyle namazı dosdoğru kılarlar.

    Onlar, Allah’ın kendilerine ikram buyurduğu maddi manevî imkânlardan, muhtaç olanlara yardımda bulunurlar.

Bu vasıflara sahip kişiler gerçek mü’minler olup onlara âhirette şu mükâfatların verileceği müjdelenmektedir:

  Mü’minlere, amellerine göre cennette yüksek dereceler verilecek ve Allah’a yakınlıkları artırılacaktır.

Bununla ilgili olarak Allah Resûlü (s.a.s.) bir defasında:

“Cennet ehli, üstlerinde bulunan köşklerde yaşayanları, aralarında bulunan derece farkı sebebiyle, sizin gökyüzünün doğu veya batı ufkunda kayan parlak bir yıldızı gördüğünüz gibi görürler” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm:

“- Bunlar herhalde peygamberlerin makamlarıdır; onlardan başkası buraya erişemez, değil mi?” diye sorduklarında, Peygamberimiz:

“- Hayır! Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki, bunlar, Allah’a inanan ve peygamberleri tasdik eden kimselerdir” buyurdu. (Buhârî, Bed’u’l-Halk 8; Müslim, Cennet 10, 11)

  Onların günahları bağışlanacaktır; Allah’ın sonsuz af ve mağfireti sayesinde her türlü hata ve kusurlardan arınacak, tertemiz hale geleceklerdir.

  Onlara, cömertçe ikram edilen, bitmek tükenmek bilmeyen, hesap korkusu olmayan bol, değerli ve kaliteli rızıklar ihsan edilecektir.

Unutulmamalıdır ki, anlatılan bu güzel vasıflara sahip olup müjdelenen bu mükâfatlara erişebilmek çok da kolay değildir. Bunun bir bedeli vardır:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-44-ayeti-ne-anlatiyor-197579-m.jpg
İbrahim Suresinin 44. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/allahin-ismini-zikrettigi-sahabi-197577-m.jpg
Allah’ın İsmini Zikrettiği Sahabi

Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-41-ayeti-ne-anlatiyor-197566-m.jpg
İbrahim Suresinin 41. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kuran-i-kerimi-anlamak-neden-onemlidir-197561-m.jpg
Kur’an-ı Kerim’i Anlamak Neden Önemlidir?

Âyet-i kerîmede buyrulur: “Andolsun ki Biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur’ân’da insanlara her türlü misâli verdik.” (ez-Zümer, 27) Yine Cenâb-ı Hak âye ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/ibrahim-suresinin-31-ayeti-ne-anlatiyor-197546-m.jpg
İbrahim Suresinin 31. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kur’an’da şöyle buyrulur: قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْل ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/12/kurani-dogru-okumak-neden-onemlidir-197536-m.jpg
Kur’an’ı Doğru Okumak Neden Önemlidir?

Âyet-i kerîmede buyrulur: “…Kur’ân’ı tâne tâne oku.” (el-Müzzemmil, 4) KUR’AN’I YÜZÜNDEN DOĞRU BİR ŞEKİLDE OKUMAK Hadîs-i şerîfte de Kur’ân’ı güzel ...