Ahkaf Sûresi 20. Ayet Tefsiri


20 / 35


Ahkaf Sûresi Hakkında

Ahkâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 35 âyettir. İsmini 21. âyetinde geçen ve “kum tepeleri” mânasına gelen اَلأحْقَافُ (ahkâf) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 46, iniş sırasına göre 66. sûredir.

Ahkaf Sûresi Konusu

Kur’ân-ı Kerîm’in ilâhî kelam ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’in hak peygamber olduğunu bildirir. Bunlara inanıp istikâmet üzere yaşayanlar cennetle mükâfatlandırılacaklardır. Bunlara karşı gelenler ise, Hz. Hûd’a inanmayan Âd kavmi misalinde olduğu gibi, dünyada helak edilecekler, âhirette ise ebedî azaba uğrayacaklardır. Allah’a yaklaşmak üzere taptıkları putlar onlara hiçbir fayda sağlamayacaktır. Bu arada söz aile hayatına intikal ettirilerek ana babasına itaatkâr çocuklar övülürken, ana babasına isyan eden çocuklar zemmedilir. Sûrenin sonunda Kur’ân-ı Kerîm’i dinleyip hidâyete eren bazı cinlerin kendi kavimlerini uyarmaya gittikleri bildirilerek, inanmamakta ısrar eden insan kâfirlerine ibret dersi verilir. Her şeyin yaratıcısı Allah tek ilâhtır ve ölümden sonra insanları diriltecektir. Bunun için de sabır ve sebatla O’nun dinini yaşamak, yaşatmak ve tebliğe devam etmek gerekmektedir.

Ahkaf Sûresi Nuzül Sebebi

         Sûre Mekke’de Câsiye’den sonra, Zâriyât’tan önce gönderilmiştir. İbn Âşûr’un tesbitine göre (XXIV, 6) bu sûre, peygamberlik geldikten iki yıl sonra vahyedilmiştir.

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟ ﴿٢٠﴾
Karşılaştır 20: O gün, dünyada iken küfre batmış olanlar ateşe sunulacak ve kendilerine şöyle denecek: “Siz bütün zevklerinizi dünya hayatınızda hoyratça harcayıp tükettiniz ve bunlarla safâ sürdünüz. Âhirete eli boş geldiniz. Bu gün ise, hiç hakkınız olmadığı halde yeryüzünde büyüklük taslamanız ve doğru yoldan çıkmanız sebebiyle alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız!”

TEFSİR:

Kâfirler, dünyada Allah’ın âyetlerini kabul etme ve fakir müslümanlarla beraber bulunma hususunda gösterdikleri kibirden dolayı âhirette zelil olacaklardır. Nitekim onlar, Peygamberimiz (s.a.s.)’e iman etmeleri halinde yoksul ve fakir müslümanlara katılıp onlarla beraber oturup kalkmayı şerefsizlik olarak görüyorlardı. Diğer taraftan onlar, âhirete inanmayıp hayatın sadece dünya hayatından ibaret olduğunu sandıklarından ötürü, bütün mesailerini dünyada her türlü zevki tadabilme yolunda harcıyor, buldukları imkânlarla daha fazla sefa sürmek için çabalıyor, vakitlerini oyun ve eğlence ile geçiriyorlardı. Âhiret için hiçbir yatırım yapmıyorlardı. Aksine haksız yere büyüklük taslıyor, insanları küçük görüyor ve her türlü günahı işliyorlardı. Günümüz kâfirleri de aynı şekilde davranmaktadırlar. Böyle olduğu içindir ki bunlar eli boş olarak öte âleme geçer; orada da kibirlerini kırıcı, onurlarını yerle bir edici, aşağılayıcı, horlayıcı bir azapla cezalandırılırlar.

Bu âyet-i kerîme açıkça kâfirlerin âhiretteki durumlarını anlatmaktadır. Bununla birlikte, başta Allah Resûlü (s.a.s.) olmak üzere sahâbe-i kirâm ve diğer takvâ sahibi müslümanlar da bu âyetin dehşet verici ikazını dikkate alarak, âhiret nasiplerini azaltmamak için dünya nimetlerini kullanma ve nefsânî arzuları tatmin hususunda zühd yolunu tercih etmişlerdir. Bunun çok güzel misalleri vardır:

Günler geçerdi, Peygamberimiz (s.a.s.)’in evinde yemek pişirmek için ateş yanmazdı; çok defâ aç yatardı. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 217; İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 405)

Bu sebepledir ki Mevlânâ Hazretleri:

“–Bugün evde bir şey var mı?” diye sorar. Eğer:

“–Hiç bir şey yok” cevabını alırsa sevinir, şükreder ve:

“–Allah’a hamdolsun bugün evimiz Peygamberimizin evine benziyor” derdi. (Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, I, 408)

Birgün Hz. Ömer, Peygamberimiz (s.a.s.)’in hâne-i saadetine gelmişti. Odanın içine şöyle bir göz gezdirdi. Her taraf bomboştu. Evin içinde hurma yapraklarından örülmüş bir hasır vardı. Allah Resûlü onun üzerine yaslanmıştı. Kuru hasır, Efenimiz (s.a.s.)’in mübârek teninde izler bırakmıştı. Bir köşede bir ölçek kadar arpa unu vardı. Onun yanında da çivide asılı eski bir su kırbası duruyordu. İşte hepsi bu kadar!.. Arabistan Yarımadası’nın Fahr-i Kâinat Efendimiz’e boyun eğdiği bir günde O’nun dünyaya âit mal varlığı bunlardan ibâretti. Hz. Ömer bunları görünce, içini çekti. Kendini tutamadı, gözleri dolu dolu oldu ve ağladı. Peygamberimiz (s.a.s.):

“–Niçin ağlıyorsun ey Ömer?” diye sordu. O da:

“–Niçin ağlamayayım yâ Rasûlallah! Kayser ve Kisrâ dünya nimetleri içinde yüzüyor! Resûlullah ise kuru hasır üzerinde yaşıyor!..” dedi.

Allah Resûlü (s.a.s.), Ömer (r.a.)’in gönlünü hoş etti ve:

“–Ağlama ey Ömer! Dünyanın bütün nimet ve zevkleriyle onların, âhiretin de bizim olmasını istemez misin?!.” buyurdu. (bk. Müslim, Talâk 34; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 298)

Yine bu misâle benzeyen bir hâdisenin ardından:

“Dünya benim neme gerek! Benimle dünyanın misâli, bir yaz günü yolculuk yapıp da, bir ağaç altında gölgelenen, sonra da kalkıp yoluna devam eden kimseye benzemektedir.” buyurmuştu (Tirmizî, Zühd 44/2377; İbn Mâce, Zühd 3)

Resûl-i Ekrem (s.a.s.), kıyâmette dünya nimetlerinden hesâb verme endîşesiyle sık sık:

“Ey Rabbim! Beni fakir bir insan olarak yaşat; bana fakir bir insan olarak ölüm nasîb et; beni fakirlerle dirilt!” şeklinde dua ederdi. (Tirmizî, Zühd 37/2352; İbn Mâce, Zühd 7)

Şu misal de oldukça dikkat çekicidir:

Hz. Ömer, elinde bir et parçası bulunan Câbir (r.a.) ile karşılaştığında:

“–O nedir?” diye sormuş, Câbir de:

“–Canım çektiği için satın aldığım bir et parçasıdır” demişti.

Bunun üzerine Ömer (r.a.) şu îkazda bulundu:

“– Sen, öyle her canının çektiği şeyi satın alır mısın? Yoksa sen, «…Siz bütün zevklerinizi dünya hayatınızda hoyratça harcayıp tükettiniz ve bunlarla safâ sürdünüz…» (Ahkāf 46/20) âyetinde bahsedilen kimselerden olmaktan korkmuyor musun?” (Ahmed b. Hanbel, Zühd, s. 124)

İşte dünya hayatına aldanıp âhireti unutan zâlimlerin feci sonlarını gözler önüne seren çarpıcı bir örnek:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-82-ayeti-ne-anlatiyor-195113-m.jpg
Enâm Suresinin 82. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ İman edip ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2017/09/hasta_dua-702x336.jpg
Şifa Ayetleri

Şifa; deva demektir. Şifa; insanın hastalıktan kurtulması, sıhhat bulması, iyilik bulması anlamlarına gelir. Peki hastalara ne şifa olur? KUR’AN’DA G ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2019/04/fakirlik_görmez-702x336.jpg
Vakıa Suresi

Vakıa Suresi Mekke’de nâzil olmuştur. 96 ayettir. İsmini, kıyametin isimlerinden biri olan ve “hâdise, olay” gibi mânalara gelen birinci âyetteki (vâk ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-79-ayeti-ne-anlatiyor-195094-m.jpg
Enâm Suresinin 79. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ Ben hakka ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-72-ayeti-ne-anlatiyor-195071-m.jpg
Enâm Suresinin 72. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın v ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/04/enam-suresinin-68-ayeti-ne-anlatiyor-195024-m.jpg
Enâm Suresinin 68. Ayeti Ne Anlatıyor?

En‘âm suresinin 68. ayetinde buyrulur: وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِ ...