Tekvîr sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 29 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “dürüldü, sarıldı” mânasına gelen كُوِّرَتْ (kuvviret) kelimesinin masdarından alır. Mushaf tertîbine göre 81, iniş sırasına göre ise 7. sûredir.
Sûrede kıyâmet ve mahşerin insanı dehşete düşürücü manzaralarına yer verilir. Vahiy, Kur’an ve peygamberliğin mâhiyeti üzerinde durulur.
Mushaftaki sıralamada seksen birinci, iniş sırasına göre yedinci sûredir. Tebbet sûresinden sonra, A‘lâ sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kıyâmet gününe aynen gözleriyle görür gibi bakmak isteyen Tekvîr, İnfitâr ve İnşikak sûrelerini okusun.” (Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’an 74)
Her ne kadar, inanmayan müşrikler Hz. Muhammed (s.a.s.)’e deli, mecnun, cinlerin tasallutuna uğramış, aklını kaybetmiş deseler de, biraz dikkatlice bakıp düşündüklerinde onun kesinlikle deli olmadığını göreceklerdir. Çünkü o, onların arkadaşıdır. Yıllarca beraber yaşamışlardır. Onun içlerinde en akıllı, dürüst ve ahlâklı insan olduğuna yüzlerce kez şâhit olmuşlardır. O, gerçekten peygamberdir. Öyle ki, kendine vahyi getiren Cebrâil (a.s.)’ı aslî suretiyle iki kez görmüştür. Birinci kez ilk vahiy geldiğinde Hıra’da, ikincisinde ise Mirac gecesinde görmüştür. (bk. Necm 53/13) İfâ ettiği vazife hayali bir şeye değil, bizzat gözleriyle gördüğü bir hakikate dayanmaktadır. O Peygamber, gayb konusunda ne suçlanan, ne de cimri davranan biridir. Burada kullanılan kelime, ظ (zı) harfiyle ظَن۪ينٌ (zanîn) okunursa “suçlanan, sanık”; ض (dat) harfiyle ضَن۪ينٌ (danîn) diye okunursa “cimri” anlamına gelir. Birinci anlama göre o peygamber gayb hakkında söylediklerinden dolayı suçlanamaz, söyledikleri doğrudur, uydurma değildir. Zira doğruluk onun vasfıdır. Allah adına yalan söylemesi asla mümkün değildir. İkinci anlama göre o gayb hakkında cimri değildir, gaybden aldıklarını saklamaz, söyler. Zira cömertlik onun vasfıdır. Rabbi ona neyi vahyederse onu hiç eksiltmeden, bekletmeden ve herhangi bir ücret talep etmeden tebliğ eder. Halbuki müşriklerin Peygamberimiz (s.a.s.)’i benzetmeye kalkıştıkları kâhinler ve sihirbazlar, ücret almadan ne sihir yapar ne de bilgi verirlerdi. Verdikleri bilgiler de yalan ve şüphelerle dolu olurdu. Diğer taraftan Kur’an şeytan sözü de değildir. Çünkü şeytanlar böyle bir sözü söylemeye ve getirmeye muktedir değillerdir. Yapıları ve tînetleri buna zıttır. (bk. Şuarâ 26/210-212):
Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ...
Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...
Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni ...