Nûh sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 28 âyettir. İsmini, sûrede kıssası anlatılan Hz. Nûh’tan alır. اِنَّٓا اَرْسَلْنَا (İnnâ erselnâ) sûresi diye de anılır. Hem Mushaf tertîbine, hem de iniş sırasına göre 71. sûredir.
Hz. Nûh’un uzun yıllar ısrarla yaptığı tebliğ, verdiği mücâdele ve kavminin buna inkâr, yalanlama ve büyük bir vurdumduymazlıkla mukabele etmesi dikkat çekici bir üslupla anlatılır. Putperestliğin temellerine temas edilir. Hz. Nûh’un duasıyla, o inatçı azgın kavmin helaki ibretli bir vesika halinde gözler önüne serilir.
Gerek mushaftaki sıralamaya gerekse nüzûl sırasına göre yetmiş birinci sûredir. Nahl sûresinden sonra, İbrâhim sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Nûh kavmi, Hz. Nûh’un davetine sırt çevirip kâfirlikleri, malları, çoluk çocukları dünyada sapıklıktan, helâke uğramaktan, âhirette de azaptan başka bir şeylerini artırmayan büyüklerine ve zenginlerine uydular. Bu önderler Nûh (a.s.)’a karşı halkı kandırmak için pek büyük tuzaklar kurdular, çeşitli hilelere başvurdular. Misal vermek gerekirse Nûh’a deli dediler. Ona uyanların, toplumun en akılsız ve adi insanları olduğunu söylediler. Eğer daveti gerçek olsaydı, ona zenginlerin, ileri gelenlerin inanması gerektiğini iddia etiler. Eğer peygamberse yanında meleklerin olması, hazinelerin bulunması, gaybı bilmesi, her türlü ihtiyaçtan uzak olması gerektiğini ileri sürdüler. (bk. Hûd 11/27, 31; Mü’minûn 23/24-25) Bununla birlikte halkı o dönemin meşhur putlarına ibâdete teşvik edip, onlardan ayrılmamalarını şiddetle ve hararetle tavsiye ettiler. Burada o putların beş tanesinin ismi sayılmaktadır.
İbn Abbas (r.a.)’ın bildirdiğine göre bu put isimleri, aslında sâlih insanlara ait idi. Onlar öldükten sonra, şeytan o kavme: “Toplantı yerlerinizin karşısına bunlar için anıtlar dikin ve onların adlarını verin!” diye telkinde bulundu. Önceleri bunlara tapan yoktu. Fakat onlar ölüp gittikten sonra, bu isimlerin sahipleri hakkındaki bilgiler de unutuldu ve insanlar onlara tapmaya başladı. (Buhârî, Tefsir 71/1)
Nûh kavminin müptela olduğu şirk hastalığı bu sapmanın bir devamı idi. Böylece onlar iyice sapıtıp yoldan çıkınca, artık ıslahlarının mümkün olmadığını vahiy yoluyla öğrenen Hz. Nûh (bk. Hûd 11/36), onların iyice sapıtıp helak olmaları için beddua etmiştir. Neticede Peygamber duası kabul edilmiş, onlar işledikleri büyük günahlar yüzünden tufanda boğulmuşlardır. Âhirette de cehenneme atılacaklardır. Dünyada onları boğulmaktan kimse kurtarmadığı gibi, âhirette de Allah’ın azabından kurtulmak için hiçbir yardımcı bulamayacaklardır. Onlara putları yardımcı olmadığı gibi, tepelerine azap indiğinde Mekke müşriklerine de putları yardım edemeyecektir.
Sonunda:Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Her şeyin hazineleri sade ...
Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ...
Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...
Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...