Meâric sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 44 âyettir. İsmini, 3. ayette geçen ve “yükselme dereceleri, mertebeleri” mânasına gelen اَلْمَعَارِجُ (meâric) kelimesinden alır. Ayrıca سَاَلَ سَٓائِلٌ (Seele sâil) ve اَلْوَاقِعُ (Vâki) isimleriyle de anılır. Mushaf tertibine göre 70, iniş sırasına göre ise 79. sûredir.
Sûrede kıyâmet, yeniden diriliş, mahşer gününün dehşetli halleri, cennet ve cehennem tasvirleri yer alır. Cehennemden kurtulacak mü’minlerin, sahip olmaları lazım gelen meziyetlerin, güzel ahlâkın ana çizgileri belirlenir. Müşriklerin Peygamber (s.a.s.)’e olan itirazları değerlendirilerek uyarıcı cevaplar verilir.
Mushaftaki sıralamada yetmişinci, iniş sırasına göre yetmiş dokuzuncu sûredir. Hâkka sûresinden sonra, Nebe’ sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 24. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet genel kabul görmemiştir (İbn Âşûr, XXIX, 152).
O mü’minler, kazandıkları mallarda fakirin, dilencinin ve ihtiyaçlının hakkı olduğunu bilirler ve onu verirler. Burada kastedilen hak, özellikle zekât ve miktarı belirlenmiş sadakalardır. Ayette zikredilen اَلسَّٓائِلُ (sâil), hakkını isteyen kimsedir; اَلْمَحْرُومُ (mahrum) ise, istemeyen, ihtiyacını dile getirmeyen dolayısıyla mahrum kalan kimsedir. Mallarda ihtiyaç sahiplerinin ve yoksulların hakkının olduğu düşüncesi, bir yandan Allah’ın lütfuna yönelik duyguyu, öte yandan insanlık bağlarının önemini yansıtır. Hırs ve cimriliğin boyunduruğundan kurtuluş da ancak bu sayede mümkündür. Bu duygu aynı zamanda bütün ümmetin dayanışması ve yardımlaşması için bir sosyal güvencedir. Mümin ruhun karakteristik özelliklerinden biri olarak bu tabloda çizilmesinin yanı sıra bu duygu, sûrede amaçlanan cimrilik ve mal hırsına yönelik tedavinin bir halkasını da oluşturur.
Bu konuda Ubeydullah Ahrar Hazretleri’nin güzel bir örnek davranışı şöyledir:
Kendisi anlatıyor:
“Herat’ta bulunuyordum. Birgün pazara gitmiştim. Bir kişi yanıma geldi ve:
«- Açım, beni Allah rızâsı için doyurur musun!..» dedi.
O an, hiçbir imkânım yoktu. Sadece eski bir sarığım vardı. Bir aşhâneye girip aşçıya:
«- Şu sarığımı al. Eski, ama temizdir. Bulaşıklarını kurularsın. Ancak bunun mukâbilinde şu aç insanı doyurur musun?» dedim.
Aşçı, o fakire yemek verdi; sarığımı da bana iâde etmek istedi. Bütün ısrarlarına rağmen kabul etmedim. Kendim de aç olduğum hâlde o fakîr doyuncaya kadar bekledim.” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 651)
Hz. Mevlâna şu öğüdü verir:
“Yoksul kişi nasıl cömertliğe, iyiliğe muhtaç ise, cömertlik de, iyilik de yoksul kişiye muhtaçtır. Güzeller, nasıl tozsuz, passız, parlak ayna ararlarsa, cömertlik de yoksulları, zayıfları öyle aramaktadır. Güzellerin yüzleri ayna ile süslenir, güzelleşir. Ayna olmazsa güzellik meydana çıkmaz, iyiliğin, cömertliğin yüzü de yoksula bakmakla görülür. Mademki yoksul cömertliğin aynasıdır, sakın aynaya karşı gönül kırıcı sözler söyleyerek aynayı buğulandırma.” (Mevlânâ, Mesnevî, 2744-2748. beyitler)
Sıra hesap ve ceza gününü tasdikte:Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...
Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni ...
Âyet-i kerîmede buyrulur: “Andolsun ki Biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur’ân’da insanlara her türlü misâli verdik.” (ez-Zümer, 27) Yine Cenâb-ı Hak âye ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْل ...