Meâric sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 44 âyettir. İsmini, 3. ayette geçen ve “yükselme dereceleri, mertebeleri” mânasına gelen اَلْمَعَارِجُ (meâric) kelimesinden alır. Ayrıca سَاَلَ سَٓائِلٌ (Seele sâil) ve اَلْوَاقِعُ (Vâki) isimleriyle de anılır. Mushaf tertibine göre 70, iniş sırasına göre ise 79. sûredir.
Sûrede kıyâmet, yeniden diriliş, mahşer gününün dehşetli halleri, cennet ve cehennem tasvirleri yer alır. Cehennemden kurtulacak mü’minlerin, sahip olmaları lazım gelen meziyetlerin, güzel ahlâkın ana çizgileri belirlenir. Müşriklerin Peygamber (s.a.s.)’e olan itirazları değerlendirilerek uyarıcı cevaplar verilir.
Mushaftaki sıralamada yetmişinci, iniş sırasına göre yetmiş dokuzuncu sûredir. Hâkka sûresinden sonra, Nebe’ sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 24. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet genel kabul görmemiştir (İbn Âşûr, XXIX, 152).
Mahşer yerinde akrabalar birbirlerini görecek ve tanıyacaklar. Fakat herkes kendi derdinde olacak. Bu sebeple hiçbirinin diğerinin halini sormaya mecâli olmayacak. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Çarpınca kulakları sağır eden o şiddetli çığlık geldiği zaman! O gün insan kaçar kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından! O gün onlardan her birinin başından aşkın bir işi, kendine yetecek bir derdi ve belâsı vardır.” (Abese 80/33-36)
Bunun da ötesinde, kıyametin dehşetini ve cehennem azabının şiddetini yakından görüp oraya atılacağını anlayan inkârcı suçlu, evlatlarını, hanımını, kardeşini, içinde yetiştiği ve başı sıkıştığı zaman kendisini kucaklayan, koruyup barındıran aşiretini, kabilesini, kavmini, hemşerilerini yani dünyada en sevdiği insanları bile fidye verip kendini kurtarmak ister.
Fakat ne çare ki bu temennisi boşa çıkacak ve kendini cehennemden kurtaramayacaktır:Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Her şeyin hazineleri sade ...
Kur’ân-ı Kerîm’i, her devirde milyonlarca hâfız ezberlemiştir. Müsteşriklerin dahî îtirâf ettikleri gibi[1] bu durum, yeryüzünde hiçbir kitaba nasîb o ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ...
Hakîkaten Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl oldu ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يب ...
Kur’ân hizmetine koşan bu Kur’ân âşıkları, Rabbimiz’in rızâsına ve hatıra gelmeyecek ilâhî lûtuflara nâil olmuşlardır. Bu ilâhî lûtuf manzaralarından ...