Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir.
Kudretinin delilleri serdedilerek Allah Teâlâ’nın ölüleri diriltmeye kadir olduğu vurgulanır. Buna rağmen gerçeği inkâr edenlerin hem dünyadaki şaşkın ve perişan halleri, hem de mahşer yerindeki hazin durumları gözler önüne serilir. Cennete girebilecek takvâ sahiplerinin mühim vasıfları ve orada onlara ikram edilecek nimetlerden bahsedilir. Zira insana şah damarından daha yakın olan, onun bütün gizliliklerini bilen, bununla birlikte vazifelendirdiği meleklerle de insanların bütün yapıp ettiklerini kayıt altına alan Allah, o gün herkese hak ettiği karşılığı verecek, kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacaktır. O halde kıyametin, mahşerin ve cehennemin dehşetli manzaralarını tefekkürle uyanarak Cenâb-ı Hakk’a samimi kulluk, hamd ve tesbihin şimdi tam zamanıdır. Bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekir.
Mürselât sûresinden sonra ve Beled’den önce Mekke’de nâzil olmuştur. Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı, yorulduğu için de yedinci gün dinlendiği şeklindeki yahudi inancını reddeden 38. âyetin Medine’de indiğine dair bir rivayet vardır. Bu rivayet, Mekke döneminde halkın böyle bir bilgiye sahip bulunmadıkları için onu reddeden bir âyetin gelmesinin de uzak ihtimal olduğu düşüncesine dayanmaktadır. İbn Âşûr’un da haklı olarak ifade ettiği gibi, bu gerekçe 38. âyetin Medine’de geldiğini göstermez; çünkü Mekkeliler’in çevreyle kültürel ilişkileri vardı, bu bilgiyi Medine civarındaki yahudilerden öğrenmiş olabilirlerdi; ayrıca Allah Teâlâ her şeyi biliyordu ve gerekli gördüğü için bu inancı reddeden bir âyet gönderebilirdi (XVI, 274).
Sahâbe döneminden beri Kur’an’ı düzenli ve devamlı okuyan müslümanlar, günlük okunacak bölümleri, sûrelerin uzunluklarını göz önüne alarak ayırmışlar, bu ayırmaya tahzîb, her bölüme de hizb demişlerdir. İlk bölüm üç sûredir: Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ. İkinci bölüm beş sûredir: Mâide, En‘âm, A‘râf, Enfâl, Tevbe (Berâe). Üçüncü bölüm yedi sûredir: Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra‘d, İbrâhim, Hicr, Nahl. Dördüncü bölüm dokuz sûredir: İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiyâ, Hac, Mü’minûn, Nûr, Furkån. Beşinci bölüm on bir sûredir: Şuarâ, Neml, Kasas, Ankebût, Rûm, Lokmân, Secde, Ahzâb, Sebe’, Fâtır, Yâsîn. Altıncı bölüm 13 sûredir: Sâffât, Sâd, Zümer, Mü’min (Gåfir), Fussılet, Şûrâ, Zuhruf, Duhân, Câsiye, Ahkåf, Muhammed, Fetih, Hucurât. Bundan sonraki bölümlerin genel adı “mufassal”dır; bunların uzun olanları Kåf, vasat (orta uzunlukta olanları) Abese, kısa (kısâr) olanları ise Duhâ sûreleri ile başlamaktadır. Mufassal genel bölümünün başında Hucurât mı yoksa Kåf mı bulunduğu konusunda görüş ayrılığı bulunmakla beraber çoğunluk Kåf sûresini mufassal bölümünün ilk sûresi olarak kabul etmişlerdir (İbn Kesîr, VII, 370-371; İbn Âşûr, XXVI, 214). Kåf sûresini, Hz. Peygamber’in cuma hutbesinde, kurban ve ramazan bayramlarında, sabah namazının farzında sık sık okuduğuna dair sağlam rivayetler vardır (Müslim, “Salât”, 165-171).
Önceden gelip geçen çok daha güçlü toplumlar, arzı delik deşik edip, her tarafı dolaşarak ölümden kurtulmaya çare aradıkları halde, böyle bir çare bulamamışlardır. Çünkü Allah Teâlâ’dan veya ölümden kaçacak bir yer bulmak mümkün değildir. İdrak edecek bir vicdanı olan veya anlamak maksadıyla dikkatlice kulak verip dinleyen kimseler bu gerçeği anlar; bundan ders ve ibret alırlar. Gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi yarattığı halde kendine en küçük bir yorgunluk dokunmayan Allah Teâlâ’nın kudretini iyi tanımak gerekir. O her an yaratmaya, yaratılışı döndürmeye devam etmektedir. Dolayısıyla O, insanları öldükten sonra yeniden yaratmaya da kadirdir. O halde Allah Teâlâ’nın istediği şekilde O’na kulluk ve ibâdet yapılmalıdır:
“Tesbih”ten maksat namaz, zikir ve duadır. “Güneşin doğuşundan önce” sabah namazı, “güneşin batışından önce” öyle ve ikindi namazı, “geceleyin” ise akşam, yatsı ve teheccüd namazlarıdır. “Secdelerden sonraki tesbih”e gelince bundan maksat, farzlardan sonra kılınan nafile namazlar ve yapılan diğer zikirlerdir.
Nitekim Resûlullah (s.a.s.) farz namazın akabinde:
“Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O bir ve tektir. O’nun ortağı yoktur, mülk yalnız O’nundur. Hamd yalnız O’nadır. O herşeye güç yetirendir. Allahım! Senin verdiğini engelleyecek olamaz. Senin alıkoyduğunu da kimse veremez. Varlık sahibi bir kimsenin varlığının sana karşı herhangi bir faydası olamaz” diye dua ederdi. (Müslim, Mesâcid 137)
Rivayete göre bir gün fakir muhacirlerden birkaçı Peygamberimiz’in huzurunda otururken:
“- Ey Allah’ın Rasûlü, zenginler büyük dereceler elde ettiler” dediler. Peygamberimiz:
“- Ne oldu?” diye sordu. Dediler ki:
“- Bizim kıldığımız gibi zenginler de namaz kılıyor, bizim tuttuğumuz gibi onlar da oruç tutuyor, fakat onlar sadaka veriyor biz veremiyoruz, onlar köle azad ediyor biz edemiyoruz.”
Peygamberimiz (s.a.s.) bunun üzerine şöyle buyurdu:
“- Ben size bir şey söyleyeyim mi? Onu yaparsanız, sizin yaptığınızı onların da yapma ihtimali hariç, diğer insanlarla yarışırsınız. Bu da sizin her namazdan sonra otuz üç kere Sübhanallah, otuz üç kere Elhamdülillah ve otuz üç kere Allahü ekber demeğe devam etmenizdir.”
Birkaç gün sonra bu insanlar tekrar Peygamberimiz (s.a.s.)’e gelerek:
“- Zengin kardeşlerimiz de bu sözü duymuşlar, onlar da bunu yapmaya başlamışlar” deyince Peygamberimiz (s.a.s.):
“- Ne yapalım! Artık bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur” buyurdu. (Müslim, Mesâcid 142)
Allah Resûlü (s.a.s.) gece tesbihi hakkında da şöyle buyurur:
“Geceleyin uyanıp da
لَا إِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ، لَهُ الُمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ وَ هُوَ عَلٰي كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ.
سُبْحَانَ اللّٰهِ وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اللّٰهُ اَكْبَرُ وَ لَا حَوْلَ وَ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يم
«Lâ ilâhe illallûhu vahdehû lâ şerîke leh, lehü’1-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Sübhânallâhi ve’1-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi’1-aliyyi’1-azîm» diyen, sonra da bağışlanmayı dileyen bağışlanır, dua edenin duası kabul edilir, abdest alanın ve namaz kılanın namazı makbul olur.” (Buhârî, Teheccüd 21)
Gece, gündüz, sabah ve akşam Allah Teâlâ’ya kulluğa, O’nu zikir ve tesbihe devam etmek zarureti vardır. Çünkü bir davetçinin çağrısına icâbet vakti hızla yaklaşmaktadır:Ayet-i kerimede buyrulur: فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ ...
Ayet-i kerimede buyrulur: فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْم ...
Ayet-i kerimede buyrulur: اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına hiçbir ...
Ayet-i kerimede buyrulur: يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْ ...
Ayet-i kerimede buyrulur: اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـًٔا وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ Gerçek şu ki Allah insanlara hi ...
Saff Sûresi 1. Ayet: "Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam ola ...