Kaf Sûresi 6-8. Ayet Tefsiri


6-8 / 45


Kaf Sûresi Hakkında

Kâf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 45 âyettir. İsmini 1. âyette geçen ق (Kāf) harfinden alır. Resmî tertîbe göre 50, iniş sırasına göre 34. sûredir.

Kaf Sûresi Konusu

Kudretinin delilleri serdedilerek Allah Teâlâ’nın ölüleri diriltmeye kadir olduğu vurgulanır. Buna rağmen gerçeği inkâr edenlerin hem dünyadaki şaşkın ve perişan halleri, hem de mahşer yerindeki hazin durumları gözler önüne serilir. Cennete girebilecek takvâ sahiplerinin mühim vasıfları ve orada onlara ikram edilecek nimetlerden bahsedilir. Zira insana şah damarından daha yakın olan, onun bütün gizliliklerini bilen, bununla birlikte vazifelendirdiği meleklerle de insanların bütün yapıp ettiklerini kayıt altına alan Allah, o gün herkese hak ettiği karşılığı verecek, kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacaktır. O halde kıyametin, mahşerin ve cehennemin dehşetli manzaralarını tefekkürle uyanarak Cenâb-ı Hakk’a samimi kulluk, hamd ve tesbihin şimdi tam zamanıdır. Bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekir.

Kaf Sûresi Nuzül Sebebi

         Mürselât sûresinden sonra ve Beled’den önce Mekke’de nâzil olmuştur. Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı, yorulduğu için de yedinci gün dinlendiği şeklindeki yahudi inancını reddeden 38. âyetin Medine’de indiğine dair bir rivayet vardır. Bu rivayet, Mekke döneminde halkın böyle bir bilgiye sahip bulunmadıkları için onu reddeden bir âyetin gelmesinin de uzak ihtimal olduğu düşüncesine dayanmaktadır. İbn Âşûr’un da haklı olarak ifade ettiği gibi, bu gerekçe 38. âyetin Medine’de geldiğini göstermez; çünkü Mekkeliler’in çevreyle kültürel ilişkileri vardı, bu bilgiyi Medine civarındaki yahudilerden öğrenmiş olabilirlerdi; ayrıca Allah Teâlâ her şeyi biliyordu ve gerekli gördüğü için bu inancı reddeden bir âyet gönderebilirdi (XVI, 274).

Kaf Sûresi Fazileti

         Sahâbe döneminden beri Kur’an’ı düzenli ve devamlı okuyan müslümanlar, günlük okunacak bölümleri, sûrelerin uzunluklarını göz önüne alarak ayırmışlar, bu ayırmaya tahzîb, her bölüme de hizb demişlerdir. İlk bölüm üç sûredir: Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ. İkinci bölüm beş sûredir: Mâide, En‘âm, A‘râf, Enfâl, Tevbe (Berâe). Üçüncü bölüm yedi sûredir: Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra‘d, İbrâhim, Hicr, Nahl. Dördüncü bölüm dokuz sûredir: İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiyâ, Hac, Mü’minûn, Nûr, Furkån. Beşinci bölüm on bir sûredir: Şuarâ, Neml, Kasas, Ankebût, Rûm, Lokmân, Secde, Ahzâb, Sebe’, Fâtır, Yâsîn. Altıncı bölüm 13 sûredir: Sâffât, Sâd, Zümer, Mü’min (Gåfir), Fussılet, Şûrâ, Zuhruf, Duhân, Câsiye, Ahkåf, Muhammed, Fetih, Hucurât. Bundan sonraki bölümlerin genel adı “mufassal”dır; bunların uzun olanları Kåf, vasat (orta uzunlukta olanları) Abese, kısa (kısâr) olanları ise Duhâ sûreleri ile başlamaktadır. Mufassal genel bölümünün başında Hucurât mı yoksa Kåf mı bulunduğu konusunda görüş ayrılığı bulunmakla beraber çoğunluk Kåf sûresini mufassal bölümünün ilk sûresi olarak kabul etmişlerdir (İbn Kesîr, VII, 370-371; İbn Âşûr, XXVI, 214). Kåf sûresini, Hz. Peygamber’in cuma hutbesinde, kurban ve ramazan bayramlarında, sabah namazının farzında sık sık okuduğuna dair sağlam rivayetler vardır (Müslim, “Salât”, 165-171).

اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ ﴿٦﴾
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ ﴿٧﴾
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ ﴿٨﴾
Karşılaştır 6: Peki onlar, üzerlerinde yükselip giden göğü nasıl mükemmel bir nizam içinde binâ ettiğimize, onu yıldızlarla nasıl süslediğimize ve onda en küçük bir çatlağın, kusur ve düzensizliğin olmadığına ibretle bakmazlar mı?
Karşılaştır 7: Yeryüzünü de döşedik, oraya sağlam dağlar yerleştirdik, orada gönüller, gözler açan her türlü bitkiyi çift çift bitirdik.
Karşılaştır 8: Bütün bunları, Allah’a yönelecek her bir kula, kalp gözünü açıp ilâhî kudretin büyüklüğünü gösterecek bir delil ve ders alınacak bir öğüt olması için yaptık.

TEFSİR:

Gökle alakalı üç hususa dikkat çekilir: Binâ edilmesi, yıldızlarla süslenmesi, onda hiçbir çatlağın, yarığın, ayıp ve kusurun olmaması. Buna mukâbil yeryüzü ile alakalı da üç husus dile getirilir: Yayılıp döşenmesi, içine sabit sapasağlam dağların yerleştirilmesi, orada gözler, gönüller açan, huzur ve neş’e veren her güzel çiftten sevimli bitki ve canlıların yaratılıp çıkarılması. Buna göre yeryüzü için zikredilen “yayıp döşeme”, gök için zikredilen “binâ edilmenin” mukabilidir. Çünkü اَلْمَدُّ (medd), koymak ve yerleştirmek, اَلْبِنَاءُ (binâ) ise kaldırmak ve dikmek demektir. Dağlar, yerde sabittir. Yıldızlar da gökte yer almış ve göğü süslemişlerdir. Yeryüzünde “bitkileri bitirme”, yeri yarmak mânasına gelir. Nitekim “Biz yağmuru şarıl şarıl akıtıyoruz. Sonra toprağı uygun şekilde yarıyoruz” (Abese 80/25-26) âyeti bunu beyân eder ki, gökleri deliksiz gediksiz yaratmanın zıddı bir durumdur. Gök ve yer için zikredilen bu hususiyetlerin her biri insan için de geçerlidir. Nitekim o gök gibi bina edilmiş ve yer gibi yayılıp döşenmiştir. Onda burun ve kulak gibi sabit, gözbebeği ve dil gibi hareketli, kafatası gibi deliksiz azalar; kılların altında bulunan deri gibi dokunmuş örtüler ve burun delikleri, gözenekler, ağız ve sâire gibi yarılmış, delinmiş uzuvlar vardır. Bütün bunlar, Rabbine gönül verecek, tüm varlığı ile Mevlâsı’na yönelecek her kulun gözüne hakikatleri göstermek, basîretini açmak, fikrini ve zihnini harekete geçirmek, öğüt vermek, ibret verici bir delil ve hatırlatma vesilesi kılmak hikmetine matuftur. Dolayısıyla gökte ve yeryüzünde birbirine zıt şeyler yaratmaya kadir olan Allah, bu bedenleri de öldürdükten sonra diriltmeye ve onlara yeniden ruh üflemeye kadirdir.

Şâir ne güzel öğüt verir:

“Sirr-i takdir-i vukuât-ı cihândır nazar et

Çeşm-i ibret gibi hiç âdeme mîzân olmaz.” (Gâlib, Lefkoçyalı Mustafa)

“Etrafına bir bak! Gördüğün her şey Allah’ın takdirinden birer eserdir. Allah’ın büyüklüğünü ve kudretini anlayabilmek için bunlara ibret alıcı bir gözle bakmak kadar isâbetli bir ölçü olamaz.”

İlâhî kudretin bir diğer büyük nişânesi şöyledir:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-105-ayeti-ne-anlatiyor-194854-m.jpg
Maide Suresinin 105. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ اِلَى اللّٰهِ مَ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-100-ayeti-ne-anlatiyor-194841-m.jpg
Maide Suresinin 100. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَب۪يثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ اَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَب۪يثِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْب ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-90-ayeti-ne-anlatiyor-194828.jpg
Maide Suresinin 90. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْ ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/nisa-suresi-100-ayet-ne-anlatiyor-ve-inis-sebebi-nedir-194825-m.jpg
Nisa Suresi 100. Ayet Ne Anlatıyor ve İniş Sebebi Nedir?

Nisâ sûresi Medine’de nâzil olmuştur, 176 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “kadınlar” mânasına gelen اَلنِّسَاءُ (Nisâ) kelimesinden alır. A ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/hucurat-suresinin-tefsiri-194812-m.jpg
Hucurât Suresinin Tefsiri

Hucurât sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 18 âyettir. İsmini, 4. âyette geçen ve “odalar” mânasına gelen اَلْحُجُرَاتُ (hucurât) kelimesinden alır. Bu ...


https://www.islamveihsan.com/wp-content/uploads/2024/03/maide-suresinin-88-ayeti-ne-anlatiyor-194799-m.jpg
Maide Suresinin 88. Ayeti Ne Anlatıyor?

Ayet-i kerimede buyrulur: وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ Allah’ın siz ...