Hadîd sûresi Medine’de nâzil olmuştur. 29 âyettir. İsmini, 25. âyette geçen ve “demir” mânasına gelen اَلْحَد۪يدُ (hadîd) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 57, iniş sırasına göre 112. sûredir.
Sûre Allah Teâlâ’nın azametini, ilim ve kudretinin büyüklüğünü tanıtarak insanları Allah ve Rasûlü’ne imana; İslâm yolunda vermeye ve cihada davet eder. Ömrünü Allah’a kulluk ve O’nun dinini tebliğ uğrunda değerlendirenlerin âhirette erişecekleri nimetleri hatırlatırken, buna mukâbil kalbinde nifak hastalığı taşıyanların öte dünyadaki çaresiz hallerini gözler önüne serer. Gönlü sadece Cenâb-ı Hakk’a bağlamak ve sadece O’na kulluğun derdinde olabilmek için hem dünya hayatının fâniliğini idrakin, hem de kadere teslimiyetin ehemmiyetine dikkat çeker. Ayrıca iyi bir kul olabilmek için hıristiyanların ihdas ettiği gibi ruhbanlığa gerek olmadığını; iman edip Peygambere ve ona inen Kur’an’ın talimatlarına uymanın insanı kemâle erdireceğini bildirir.
Mushaftaki sıralamada elli yedinci, iniş sırasına göre doksan dördüncü sûredir. Zilzâl sûresinden sonra, Muhammed sûresinden önce nâzil olmuş ve genellikle Medine’de inen sûreler arasına yerleştirilmiştir. İbn Âşûr bunun, Mekkî mi Medenî mi olduğu hususu en tartışmalı sûre olduğunu ifade eder. Fakat hemen bütün âlimler hem Mekkî hem Medenî âyetler ihtiva ettiğini kabul ederler (bk. İbn Atıyye, V, 256; İbn Âşûr, XXVII, 353-354).
Hadîd sûresi, سَبَّحَ (sebbeha) ve يُسَبِّحُ (yüsebbihu) kelimeleriyle başlayan ve اَلْمُسَبِّحَاتُ (Müsebbihât) olarak isimlendirilen sûrelerin ilkidir. Diğerleri Haşr, Saff, Cuma ve Tegâbün sûreleridir. Rivayete göre Resûlullah (s.a.s.), yatmadan önce bu sûreleri okur ve “Şüphesiz bunlar içinde bin âyetten daha faziletli bir âyet vardır” buyururdu. (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 21; Deavât 22)
Hitap, yahudi ve hıristiyanlar gibi daha önce bir peygambere iman etmiş olanlarla birlikte bütün mü’minleredir. Allah Teâlâ, Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz’i peygamber olarak gönderdikten sonra Ehl-i kitap dâhil bütün insanları ona inanmaya çağırmakta; sahih bir imana sahip olup ebedi kurtuluşa erebilmek için ona imanı şart koşmaktadır. Ancak burada Ehl-i kitap olup Efendimiz (s.a.s.)’e iman edenlere, hususi bir mükâfat müjdesi vardır. Cenâb-ı Hak onlara rahmet hazinesinden iki kat, iki pay, iki nasip verecektir. Birisi önceki peygambere imanın mükâfatı, diğeri de bu Peygamberimiz (s.a.s.)’e imanın mükâfatıdır. (bk. Kasas 28/54) Onlara dünyada aydınlığında doğru yol üzere yürüyecekleri bir hidâyet nûru, âhirette de aydınlığında cennete doğru yürüyecekleri bir nûr lütfedecek ve günahlarını bağışlayacaktır.
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Üç kişi vardır ki Allah bunlara iki kat ecir verir: Kitap ehlinden bir kimse hem kendi peygamberine hem de bana inanırsa ona iki ecir vardır. Bir köle hem Allah’ın hem de efendisinin hakkını yerine getirirse ona iki ecir vardır. Câriyesini güzel yetiştirip sonra onu azat eden ve onunla evlenen kimseye de iki ecir vardır.” (Buhârî, Enbiyâ’ 48)
Ehl-i kitap, eğer Efendimiz (s.a.s.)’e inanmazlarsa, şüphesiz kaybedenler kendileri olacaktır. Çünkü kıskançlık ve kuruntuları Allah’ın takdirini değiştirmeyecek, Allah’ın hiçbir lütfuna nâil olma imkânı bulamayacaklardır. Peygamberlik başta olmak üzere bütün lutufların, nimetlerin, iyilik ve ihsanların yegâne sahibi olan Allah Teâlâ, bunu dilediğine verecektir. Ehl-i kitap olanlar dâhil hiç kimse O’nun yapacağı işlere müdahale edemeyecektir.
Allah Teâlâ’nın büyük lutuf sahibi olduğunu haber vererek sona eren Hadîd sûresini, öncelikle Cenâb-ı Hakk’ın mazlum ve çaresiz bir kadın hakkında tecelli eden lütfunun beyânıyla başlayan, sonra da kâfirlere ve münafıklara hadlerini bildirmek suretiyle müminlere dünyada olan lütfuna ve cennet ve rızâsı ile de âhirette olan lütfuna yer veren Mücâdile sûresi takip ediyor:İbrahim suresinin 3. ayetinde şöyle buyrulur: “Onlar, dünya hayatını sevip âhiret hayatına tercih ederler. İnsanları Allah yolundan uzaklaştırmaya ve ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَ ...
Âhiret kazancının dünya kazancına göre ölçüye sığmaz kıymette ve ebedî olduğunu bilen ashâb-ı kirâm, ebedî saâdet sermâyesi kazanmanın lezzet ve halâv ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ Eğer şükreder ...
Kur’an’da şöyle buyrulur: اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ...
“Sen elbette büyük ahlâk sahibisin.” (Kalem sûresi (68), 4) Allah Teâlâ en güzel şekilde yaratıp kendisine en güzel ahlâkı öğrettiği sevgili p ...